İsmail Heniyye'nin suikasti ve Orta Doğu'da artan gerilim
GÜNDEMFilistin’de Gazze’yi yöneten Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'nin İran'ın başkenti Tahran'da bir suikast sonucunda öldürülmesi, esasen Orta Doğu’da yanmakta olan ateşin üstüne dökülen yakıt etkisi yapacaktır.
Ayrıca, Rusya – Ukrayna savaşının Doğu Avrupa’dan başlayarak bozulmasına sebep olduğu stratejik dengeleri yeniden kurma arayışlarının dünyanın başka bölgelerinde de yol açtığı gerginlikler bu son suikast olayıyla hızla tırmanma istidadı gösterebilecektir.
Böyle bir genel ortamda da atılabilecek bir fevri adım dünyamızı cehenneme çevirebilecektir.
Bu düşüncem, içinde bulunduğumuz milletlerarası konjonktürde abartılı bir savaş, dehşet senaryosu, nükleer savaş senaryosu olarak görülmemelidir.
Çükü, günümüzde dünya, hem bölgesel hem küresel plânda, uluslararası ilişkilerde baş rolü oynama iddiasındaki aktörler itibariyle makul ölçüler içinde davranma yeteneğine sahip dirayetli, çaplı liderlere sahip olmaktan maalesef mahrum görünmektedir.
Bunun aksi varit olsaydı, Rusya – Ukrayna savaşı çıkmazdı.
Hamas’ın geçtiğimiz 7 Ekim’deki saldırısı üzerine İsrail 10 aydır Gazze’de bir soykırım harekâtı sürdüremezdi.
ABD Başkanı Biden 7 Ekim’den sadece 11 gün sonra İsrail’e giderek Netanyahu’ya “yalnız değilsiniz” mesajını vermezdi.
ABD Dışişleri Bakanı Blinken 7 Ekimden tam 4 ay sonra 7 Şubat 2024’te yaptığı açıklamada “Bu benim 7 Ekim’den sonra İsrail’e yaptığım 7’nci ziyarettir” diye övünmezdi.
BM Güvenlik Konseyi Gazze’de ateşkesi kesin olarak sağlamada ABD vetosu yüzünden âciz kalmazdı.
Netanyahu yönetimindeki İsrail’in Gazze’deki soykırımı sürerken ABD İsrail’e 6,5 milyar dolar güvenlik yardımı yapıp İsrail’i işlediği cinayetlerde daha güçlü, cesaretli ve pervasız kılmazdı (Açık kaynaklarda 6,5 milyar yardım bilgisi vardır).
Gazze’de Natanyahu soykırımı sürerken ve dünyada birçok çevrede Natanyahu soykırım suçlusu olarak değerlendirilirken ve Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı İsrail Başbakanı Netanyahu ve İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında savaş suçu nedeniyle tutuklama emri çıkarılmasını talep etmişken, İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’yı Nazi hakimiyetinden ve zulmünde kurtaran, sonra da hür dünyanın önderi ve savunucusu, demokrasi ve insan hakları şampiyonu rolünü oynayan ABD’nin Kongresi’ne Netanyahu’nun ayak basmasına belki de müsaade edilmezdi.
Edilse bile, ABD Kongresi’nin Temsilciler Meclisi ve Senato kanatlarının ortak oturumunda Kongre üyelerinin büyük çoğunluğu Netanyahu’yu salona girişinde değil 3 dakika 40 saniye ayakta alkışlamak, hiç ayağa kalkmaz, alkışlamazdı.
Netanyahu Kongre podyumunda 40 dakika 30 saniye ile rekor süre kalamazdı. Podyumda kaldığı sürenin 10 dakika 55 saniyesi alkışla geçmezdi. Kongre üyeleri böyle çocuk-yaşlı, kadın-erkek, sivil-asker ayırımı dahi yapmadan insan kanına susamış Netanyahu’yu konuşması boyunca 58’i ayakta olmak üzere 79 kez alkışlamazdı.
Kongre üyeleri daha Netanyahu Kongre binasına gelmeden önce zafer kazanmışlara mahsus gururlu ve sevinçli edayla, dünyaya, insanlığa meydan okurcasına, nispet yaparcasına çoşkulu tavırlar takınmazlardı.
ABD Kongresi’nin İsrail’i Gazze halkına reva gördüğü insanlık dışı muamelelerde ve işlemekte olduğu soykırım suçunda daha da cüretli kılarcasına 25 Temmuz günü Netanyahu’ya bahşettiği çok sıcak kabulün üzerinden sadece 6 gün geçtikten sonra Hamas Lideri’nin Tahran’da suikasta kurban gitmesi ziyadesiyle manidardır ve düşündürücüdür.
Bu gibi suikastların bölgesel ve küresel çapta savaş felâketlerinin zahiri sebebi olduğunun tarihte örnekleri vardır.
Bu örneklerin başlıcası, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun 1909’da ilhak ettiği Bosna-Hersek’teki birliklerini denetleme göreviyle Bosna’ya giden Veliaht Ferdinand ve eşinin 28 Haziran 1914’te bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesidir. O dönemde Avrupa’da genel bir savaşın şartları esasen hızla oluşmaktaydı. Saraybosna’daki suikast savaşın patlamasına bir vesile oldu. Savaş giderek dünyaya yayıldı.
ABD demokrasisinde Musevi, Yunan ve Ermeni gibi lobilerin varlığı maalesef Amerikan siyasetçilerini ülkenin gerçek çıkarlarına ve uluslararası plânda savundukları değerlere aykırı popülist tutum ve davranışlara sevkedebilmektedir.
İçinde bulunduğumuz dönemde de ABD üç ay sonra yapılacak Başkanlık seçimlerinin sath-ı mailine girmiş bulunmaktadır. Netanyahu son 10 aydır ABD siyasetçilerinin seçim rekabetinden âzami ölçüde istifadeyi başarmaktadır.
Bununla beraber Netanyahu’nun Gazze’de uyguladığı politikanın aşikâr ölçülerde soykırım boyutlarına ulaşmış olması muvacehesinde, Demokrat siyasetçilerin son defa Kongre’de Netanyahu’ya nispeten mesafeli davrandıkları anlaşılmaktadır.
İlginizi Çekebilir