Türkiye’nin yönü
GÜNDEMKadir Serkan Selçuk'un yazdığı 'Türkiye’nin yönü' başlıklı yazı...
Türkiye Cumhuriyeti, ikinci yüzyılına birbirinden ciddi ve ağır sorunlarla girdi. Devrimlerle, demokrasiye geçişle, darbelerle, ara rejimlerle, koalisyonlarla geçen 80 yılın ardından iktidara gelen AKP ise, mevcut sorunları çözmek yerine daha da ağırlaştırdı. Ekonomiden Kıbrıs meselesine, adaletten eğitime kadar birçok soruna köklü çözümler bulma iddiasıyla 2002 seçimlerine giren ve yüzde 34 oyla büyük bir çoğunluk kazanan Erdoğan ve arkadaşlarının ülkeyi getirdiği durum adeta eski yılları aratır oldu.
2010 referandumunda erkler ayrılığına dayalı yönetim anlayışına son verilmesiyle başlayan ve 2017 referandumunda kabul edilen başkanlık sistemiyle son noktasına varan otoriterleşme eğilimi, var olan sorunları körükleyen bir başka faktör olarak karşımıza çıktı. İktidarının ilk yıllarındaki demokrat görünümlü AKP gitmiş, yerine bütün otoriteyi tek kişide toplamak isteyen, muhalif seslere tahammül göstermeyen, hemen her türlü protestoyu ve eylemi kendisine yönelik bir darbe olarak gören anlayış yerleşmeye başlamıştı.
Mevcut sorunların sebebinin parlamenter sistem olduğu ve başkanlık sistemiyle ülkenin şaha kalkacağı yolundaki iddialar, referandumdan bu yana geçen yedi yılda çöktü. Dini referansların alabildiğine yoğun kullanıldığı, istişarenin ve uyarıların ciddiye alınmadığı, biz ne yaparsak yapalım oy kaybetmeyiz düşüncesinin getirdiği kibrin iktidar mensuplarında açıkça görülebildiği bu süreç, enflasyonun artmasına, işsizliğin büyümesine, ekonominin 2001 krizindeki günlerden daha kötü bir hale gelmesine sebep oldu.
Ekonomideki kötüleşme, diğer sorunların büyümesi yolunda adeta bir domino taşı görevi de gördü. İşsiz, gelecekten umutsuz ve çaresiz kalanların bir bölümü, geçimlerini sağlayabilmek, hatta sadece ve sadece hayatta kalabilmek adına yasal olmayan yollara başvurmaktan çekinmez hale geldi. Suç oranları arttı, cezaevlerinin doluluk oranları Avrupa’nın açık ara zirvesine yer aldı. Sokaklar ise güvenli olmaktan tamamen uzaklaştı. Art arda yaşanan cinayetler işte bu yanlış politikaların ürünü olarak her defasında toplumu sarstı.
Dış politikada, eğitimde, sağlıkta ve diğer birçok konuda da durum farklı değildi. “Kıbrıs sorunu 40 yıllık politikalarla çözülmez” diyen zihniyet, iktidarda bulunduğu 22 yılda önemli bir ilerleme kaydedemedi. Her şehre, hatta neredeyse her ilçeye üniversite açmakla eğitim sorununun çözüleceği düşünüldü, kalitenin düşeceğine yönelik uyarılar ise görmezden gelindi. Türkiye pandemi sürecinde vaka sayısını halkından gizleyen ve bu durumun bizzat Sağlık Bakanı tarafından kabul edildiği ülke olarak tarihe geçti.
Yukarıda verilen örneklerin sayısı, hemen her konuda alabildiğine artırılabilir. Objektif bakan herkesin görebileceği gibi, iktidar artık sorun çözmekten ziyade sorun üretir duruma gelmiş ve yönetme kabiliyetini uzun süreden bu yana kaybetmiş durumdadır. Bu tablo, başkanlık sisteminin fiyaskoyla sonuçlandığının net bir kanıtıdır.
İşte bu sebeple, ne zaman yapılacağı henüz belli olmayan ancak iktidarın kaybedeceği artık yavaş yavaş belirginleşmeye başlayan ilk genel seçimde, muhalefetin seçmene vermesi gereken sözlerin başında parlamenter sisteme dönüş gelmelidir. Aksi bir durumun, köklü sorunları bütün ciddiyetiyle sahnede tutacağı açıktır.
İlginizi Çekebilir