© Muhalif 2024

Yedinci süvari

Emel Seçen'in kaleme aldığı 'Yedinci süvari' başlıklı yazı...

Askerlik yapanlar iyi bilir ki tabur, bölük vardır. Biz lisede okuduğumuz Milli Güvenlik dersinden akıldan kalanları da anlatmayacağız ama süvariler gibi hayatı dört nala koşan, koşarken coşan, coşarken tozu dumana katan. Ardında ki izlerden yolu doğru bulabilenin zor kestirebileceği, başlı başına bir ilham kaynağı olan nev-i şahsına münhasır, sevgili dostum, büyüğüm Atilla Dorsay.

Şimdi bu satırları okurken, yine beni övmüşsün, diye iç geçirebilir kendi kendine ama beni bilen bilir, kendisinin deyimi ile abartılık yok, son derece yalın ve dürüstlük hayatın her alanında olmuştur.

İlham kaynağı bize bir büyük, kendi alanında Türkiye’de kendi markasını ve adeta duvarsız, bacasız okulunu; çatısını yüreği ve biraz önce bahsettiğim tozu dumana katan ayak izinden bulabilenler olarak kendisi hayata ilham katandır. Kendi gerçekliğini erken keşfedip, Türkiye’de yarattığı ve bugün ben dâhil yine kendisinin kurmuş olduğu sinema sanatında, Siyad çatısı ile de pekiştirmiştir.

Nedir Siyad? Sinema Yazarları Derneği.

İlk kuruluş aşamasını bence sevgili eşi Leman Hanımdan dinlemelisiniz. Tam bir aydın ve entelektüel bilinç ile 80 darbesi önce veya sonrasında, Atilla Dorsay’n, ne mücadeleler verdiğini.

Siyad, derneğini kurarak bugün “Sinema Eleştirmeni” olarak isim olmuş, para kazanmış, kazanmamış, okunmuş ama tanınmamış. Ya da tanınmış. Sinema sanatına gönül vermiş herkesin çilingiridir, sevgili Atilla Dorsay.

O by paslı yüreği yıllar önce akıl etmese, mücadele vermese, her zorlukta vazgeçmese; ne biz olacaktık. Ne de sinema adına uğraş verenler.

Atilla Dorsay, ömrü bol olsun bir süvari gibi koşturdu. Doğru hamleleri doğru zamanda yerine koymayı akıl etti. Ve Türkiye’de ilkleri gerçekleştirerek ve söyleşinde bahsettiği gibi sayısını unuttuğu eserlerle, bir milli değer, sanat adına bizlere miras bıraktı. O hastalık bile tanımadı, yoruldum, yaşım var, demedi. Hayatta hiçbir şeye sığınmadı. Kendini hunharca eleştirenlere bile. Güldü geçti. Bunu niye yapıyorlar, bu kadar mı düşünemiyorlar, göremiyorlar dedi sadece. Büyük bir amatör ruh heyecanı ama dünyaca ünlü sanatçıları, ülkemizde ağırlamış bir değer olmayı başardı.

Son kitabı “Benim Altı Silahşörlerim” için söyleşine geldik. Birkaç gün önce Fransız Kültür’de sevgili Sedef Ecer’den aldığım sözü nasip olursa gerçekleştireceğiz ve tam yine bunu konuşurken kendiside imza ve söyleşi programına katıldı. 

Refik Erduran ailesinden, Remzi Kitapevine, Yönetmen Derviş Zaim’den, yazar ve yönetmen Şerafettin Kaya, Puslu Kitapevi Murat Bulut ve dostları hazırdı.

ALTI SİLAHŞÖRLER NEREDE?

Bu söyleşi, saatlerce kuyruk beklediğimiz Emek Sineması zamanları olsa, liseli genç ve sinema sevdalısı, sanat tutkunu, ufkunu belirlemek için acaba Atilla Dorsay ne yazmış diye yolunu gözleyen biri olarak, ne çok görmek isterdim, mesela Türk Sinemasında farklılıkların ve kadın motifini ince ince işleyiveren; Atıf Yılmaz’ı, Memduh Ün’ü, Metin Erksan’ı. Herkesin gönlünde bir yönetmen elbette vardır ama yeniçağın, yeni yönetmenleri arasında bir zamanlar Fatma Girik ve Türkan Şoray’ın yerini oyuncu da olarak değil gerçek bir yönetmen olarak alan ve altı silah şörler arasına giren tek kadın olarak Yeşim Ustaoğlu’nda da bir imza alabilirdim. Alabilirdik, kitapta kendi adına yer alan kısımda. Birkaç soru alıp, ufkumuzu genişletme imkanı bulabilirdik.

Ne yazık ki, malumunuz sinema eleştirmenleri haftanın dört, neredeyse beş günü film izliyor ve bunun reçetesini halkın anlayabileceği bir dille “tarafsız” olarak aktarmak durumunda.

Şimdilerin kısa giydirilmiş halleri gibi öyle sosyal medyaya iki satır tanıtım ile hiç olmuyor. Bu işler, ciddi yürek işi. Derviş Zaim dışında, kitapta bahsedilen Yönetmen(ler) olmadığı gibi benim dışımda ne kadın, ne erkek sinema eleştirmeni de yoktu! Üzücü! 

Buna konuşması başında ufak bir serzenişte bulunan ve bu serzenişte bulunmaya, bana ve çoğunluğa göre de hakkı olan sevgili Atilla Dorsay, büyüğümüzün haklı sitemini anlamak zor değil.

Çünkü Remzi Kitapevinden taze çıkmış olan kitabın, kapak fotoğrafı çekileceği gün, sabah film gösteriminden çıkmış ve Atilla Dorsay, Akmerkez’e beni de davet etmişti. Ne yazık ki başka bir toplantıda bulunmam gerektiği için bu nazik daveti kabul edemedim.

Atilla Dorsay’ın değil tüm Dorsay Ailesinin gönlünde farklı yerde olduğumu zaten biliyorum. Buna da sığınmıyorum ama kurucusu olduğu ve hiçbir zaman tam anlamıyla hakkını teslim edemedikleri, Siyad, neredeydi? Yönetmenler, kezâ…

Atilla Dorsay, sadece sayısını unuttuğu yeni bir kitap yazmadı!

Aynı zamanda bilemeyenler ya da yanlış bilenler için adeta MSÜ Sinema bölümü öğrencilerine tez niteliğinde bir arşiv bıraktı.

Yeni dönem yönetmenler ve onların filmleri. Tabii Atilla Dorsay’ın penceresinden.

Altı yönetmenden, bana göre duruşu ile her zaman her konuda vefalı bulduğum, sadece Derviş Zaim vardı. O bir filminin adı gibi Flaşbellek ile hafızalarımızda neyi, ne kadar tutmamız gerektiğini sanki tam zamanı gelmişcesine, yine hatırlattı.

Ben ve benim dışımda, söyleşiye gelen tüm sanatseverlerde, tarihe geçen tek yönetmen Derviş Zaim’den ve Atilla Dorsay’dan aynı anda imza aldı.

Siyad gibi Sinema Yazarları Derneğini kuran, geliştiren büyüten ve sayısız gönüllü öğrenci yetiştirerek, yine yeni bir yol, bununla birlikte vizyon açan, Atilla Dorsay, özünde yine bir ilki gerçekleştirecekti.

Tüm yönetmenler ve işin pîri, ustamız Atilla Dorsay ile tatlı mı tatlı söyleşi.

Böylelikle ne kadar vefalı, ne kadar eksik ya da ne kadar zengin olduğumuz hatırladık. Kimseleri suçlamadan ama olmaları gerektiğini bilerek.

Atilla Bey, söyleşi günü açıkladığı gibi yeni kitabını hazırlıyor. Tuyap’a yetiştirir herhalde, onda o koca yürek olduktan sonra…

İyi ki varsınız Hocam.

Her şey için teşekkürler.

Altı yönetmeni mi merak ettiniz, kapakta var. İsimlerini bilmeyenler kitabı alıp araştıracak. Açıkçası hepimiz bekliyorduk, her birini. Kadın olduğu için bir adım öne aldım, diğerlerini bahsettiğim gibi kitapta ayrıntılı zaten bulabilirsiniz.

Derviş Zaim, o merdivenin en üstünde haklı yerini bir kez daha aldı. Daima halk içinde, halk ile fayda için uğraşanların hali bir başka oluyor.

Nice güzel filmlere.

Bu arada ufak bir not düşeyim, yerli filmler yazmaya Yılmaz Güney’in “Umut” filmi ile başladığını her seferinde bahseden ve öncelikle bir büyüğümüz olarak hep bizim umuda sevk ettiren Atilla Dorsay’ın ne kini vardır, ne düşmanlığı. O hep bir yeni bir öğrenme sevdasındadır.

Çünkü öğrenebilmekle ve üretebilmekle zamanını, yaşam yolculuğunu geliştiren kişinin kendinden başkası ile davası olmaz.

Bugün 1939 doğumlu bir Cumhuriyet aydınının, tam yirmi yedi yıl yazı yazdığı Cumhuriyet Gazetesine bağlı, Cumhuriyet Tv’de yaptığım Kültür Sanat programında ağırlamaktan onur duymuştum. Ve izleyicilerden, kendisini takip eden severlerinden aldığımız geri dönüşlerle şimdiye gerçekleştirilmiş en iyi program olduğu.

Peki, hak etmiyor mu? Elbette ediyor zira sadece bir, iki tanesini yazacağım. Siz ister son kitabını alıp okuyun, bilgilenin. İster, araştırın ama emin olun yapay zekaya yükletilen bilgi, doğru bilgi mi?

Doğru bilgiye ulaşmak giderek zorlaşıyor.

Atilla Dorsay,

Fransa’dan Chevaller des Lettres-Palmes Academi-ques nişanı, TDK-Türk Dil Kurumu Basın Ödülü, Almanya Mannheim, İran Fejr ve New York Crossroads festivalleri gibi yerli yabancı birçok alanda kendisini kabul ettirmiş bir entelektüel, aydınımızdır. Çokca ödül sahibi olup sadece 7.sanat sinema ile ilgilenmez ayrıca Müzik ve Yemek ilgi alanlarındadır.

Ve bir de torunları.

Ve bir de sayılı dostları.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER