Yerel seçim yenilgisinin sorumlusu Erdoğan mı? Yoksa AK Parti mi?
M. ÖZELKazan ya da kaybet. Her türlü nasıl övgüye mazhar olunabilir?
Muhalif Analiz - Oğuz Büber
31 Mart Yerel Seçimleri, AK Parti’nin 22 yıllık iktidarının ilk seçim yenilgisi oldu. Türkiye çapında CHP yüzde 37.8 oy alırken, AK Parti yüzde 35.5 oy toplayarak ikinci parti olabildi.
CHP aldığı bu sonuçla, 1989’da Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin (SHP) yerel seçimlerde yakaladığı başarıyı bile geçmiş oldu.
CHP Türkiye’nin en büyük 3 şehri İstanbul, Ankara ve İzmir’i yeniden kazanmasının yanı sıra AK Parti’nin elinden 3 büyükşehir ve 7 il merkez belediyeyi daha aldı.
Bir önceki yerel seçimlerde (2019 Yerel Seçimleri) yüzde 44,33 oy alan AK Parti’nin 2023 yerel seçimlerinde oy oranı 35,48’e düştü.
Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim gecesi yaptığı balkon konuşmasında 31 Mart seçimlerini açık yüreklilikle değerlendirdiklerini belirtirken şu ifadeleri kullanmıştı:
“Öz eleştirimizi cesaretle yapacağız henüz kesinleşmemiş olmakla birlikte sandık sonuçları bize ülkemiz genelinde mahalli iradeler de irtifa kaybı yaşadığımızı gösteriyor. Elbette yerel bazda yaşanan bu gerilemenin sebeplerini ayrıca masaya yatıracağız. Kaybettiğimiz geriye düştüğümüz her yerde sebepleri çok iyi tespit edecek ve gerekli müdahalelerde bulunacağız. Hiçbir suretle milletimizin kararına hürmetsizlik etmeyeceğiz. Milletle inatlaşmaktan milli iradeye rağmen hareket etmekten milletin takdirini sorgulamaktan bugüne kadar olduğu gibi yine uzak duracağız. Milletin sandıkta verdiği mesajları akıl ve vicdan terzimizde tartarak gerekli adımları mutlaka alacağız. Önümüzdeki 4.5 yıllık bir süre bu süre zarfında yanlışlarımızı düzelteceğiz, doğrularımızın sayısını mutlaka arttıracağız.”
Sonraki günlerde yaptığı bir açıklamada ise; “Ortada sadece oy kaybı değil, kan ve ruh kaybı da olduğu görülüyor. Milletin sinesinden doğmuş bir siyasi partinin en büyük düşmanı vatandaşla arasına duvarlar örmesidir.” diyerek halkla kopan bağı işaret etmişti.
Erdoğan bu görüşlerinin hemen sonrasında etkinliği de geçti. Meclis’te milletvekilleriyle düzenlediği iftar programı sonrasında bir kafe ziyaretinde bulundu. Halkla bir araya geldi ve Erdoğan sokağa indi şeklinde bolca PR içeren bir haber servis edildi.
Cumhurbaşkanın pek sokağa indiği söylenemez çünkü sokak görünümle yer bir AVM’nin çatı katıydı.
Haberde verilenler ise şöyleydi:
Cumhurbaşkanına bir vatandaş “Adamsın, adam” diyordu. Telefonla görüştüğü bir kişi, “Allah sizi başımızdan eksik etmesin” derken Cumhurbaşkanı Erdoğan diğer vatandaşlarla tek tek fotoğraf çektiriyor, bebekleri de kucağına alarak seviyordu.
Halkla iç içe görünümü verilen bu gece sadece bununla da bitmiyordu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bir de Düzce Belediye Başkanlığı’nı yeniden kazanan Faruk Özlü’yü telefonla arayarak tebrik etti.
Özlü’nün daha yüksek bir oy oranı almalıydım demesi üzerine Erdoğan’ın cevabı, “Takma kafana, zaferin küçüğü büyüğü olmaz. Zafer zaferdir” şeklinde oluyordu. AK Parti adayı Özlü seçimde yüzde 40.22’lik bir oy oranına sahipti.
“Neden Düzce?” diye sorabilirsiniz. Büyük ihtimalle buna verilebilecek en mantıklı cevap AK Parti’nin elle tutulur herhangi bir büyükşehir ya da bir şehir belediyesi kazanmaması gösterilebilir.
Gazeteci Ahmet Hakan da seçim yenilgisinin Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kabullenildiğini;
“Bizde seçim yenilgisi yaşayan liderler, yenildiklerini asla kabul etmezler. Kişisel siyasi tarihinde ilk kez bariz bir irtifa kaybı yaşayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin yaşadığı başarısızlığı net biçimde kabul etti.” sözleriyle ifade etti.
İktidar medyası tarafındaki diğer gazeteciler de; Erdoğan’ın seçim mağlubiyetini açık yüreklilikle göğüslediği, ancak asıl sorunun kendisinden kaynaklanmadığı şeklinde bir imaj çiziyorlar.
Asıl sorun olarak; gösterilen yanlış adaylar, sahadaki isimlerin istenilen performansı gösterememesi ve ülkenin sıkıntılı ekonomik durumu gösteriliyor.
Yani Erdoğan sorumluluğu üzerine alıyor ama iktidara yakın yazarlar Erdoğan’dan başka her türlü soruna sorumluluğu yüklerken Erdoğan elinden geleni yaptı görüntüsü çizmeye çalışıyorlar.
Sizce de bu durum, tek adam rejiminin bir tezahürü değil midir?
Kazanıldığında övgüyü tek adam alırken, kaybedildiğinde de “öz eleştirimizi cesaretle yapacağız” dediği için yine övgüyü tek adamın alması…
İlginizi Çekebilir