Granada Üniversitesi Barış ve Çatışma Enstitüsü Müdür Yardımcısı Dr. Diego Checa Hidalgo: ”Uluslararası hukuk korunmazsa gelecekte başkaları da bu tür katliamları gerçekleştirebilir. Bunun örnek teşkil etmemesi için Netanyahu’nun uluslararası mahkemeye çıkıp cezalandırılması ve yaptıklarının karşılığını alması gerekir” İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi İslam ve Küresel İlişkiler Merkezi Direktörü Filistinli Prof. Dr. Sami alArian: ”İsrail bölgede tek güç olana kadar savaşı durdurmayacak. İsrail’i durdurmak için yapılması gereken şey, ABD üzerinden baskı uygulamak. Birçok Müslüman ülke aslında çok fazla karta sahip ama kullanmıyorlar”
SAKARYA (AA) UĞUR SUBAŞI/ONUR ORHAN İspanya, İngiltere ve Türkiye'den akademisyenler, İsrail'in Filistinlilere yönelik hak ihlallerinin, hükümetler üzerinde kamuoyu baskısı oluşturma yoluyla uygulanacak uluslararası yaptırımlarla sonlandırılabileceğini ifade ediyor.
Sakarya Üniversitesi (SAÜ) ORMER Ortadoğu Enstitüsü, Granada Üniversitesi Barış ve Çatışma Enstitüsü (IPAZ) ve Avrupa Arap İleri Araştırmalar Enstitüsü (FUNDEA) işbirliğinde, "İsrailFilistin Çatışması" ana temasıyla bu yıl 7'ncisi düzenlenen "Ortadoğu'da Siyaset ve Toplum Kongresi", farklı ülkelerden akademisyenlerin katılımıyla gerçekleştirildi.
Kongreye katılan Granada Üniversitesi Barış ve Çatışma Enstitüsü Müdür Yardımcısı ve Modern Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Diego Checa Hidalgo, Sevilla Üniversitesi İslam Tarihi Çalışmaları Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Antonio Basallote, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi İslam ve Küresel İlişkiler Merkezi Direktörü Prof. Dr. Sami alArian ve Manchester Üniversitesi Küresel Kalkınma Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tim Jacoby, AA'ya, İsrail'in Filistin'e yönelik saldırılarıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
İsrail'in işlediği suçlardan endişe duyduğunu dile getiren İspanyol akademisyen Hidalgo, uluslararası hukukun ihlal edildiğini, yapılan katliamların toplumları da etkilediğini ve birçok ülkede insanların ayaklandığını ifade etti.
"Vicdani hareket, hükümetler üzerinde sonuç alıcı oluyor"
Hidalgo, İspanya kamuoyunun son bir yıldır hükümete baskı yaparak ayaklandığını, İspanya hükümetinin uluslararası ve iç hukuka saygısından dolayı kamuoyunun sesini dinlediğine işaret ederek, "(İspanya hükümeti) Filistin'i devlet olarak tanıma çağrısı yapıyor. Filistin'in devlet olarak tanınması yönünde İspanya'nın ciddi girişimleri var. Bu da kamuoyunun baskısından kaynaklanmaktadır." diye konuştu.
İspanya'da 200'den fazla sendika ve sivil toplum kuruluşunun çağrısıyla, "Filistin'deki Soykırıma ve İşgale Karşı" sloganıyla 24 saatlik genel greve gidildiğini anımsatan Hidalgo, şöyle devam etti:
"İspanya genelinde gerçekleştirilen en büyük protestolardı. Bu protestoların amacı, İspanya ve Avrupa Birliğini İsrail'e yönelik politikasını değiştirmeye zorlamaktı. Bundan dolayı bu protestolarla gurur duyuyoruz. Protestoların diğer amacı da Filistin'in kendini savunması ve kendi kaderini tayin etme hakkının olduğunu vurgulamaktı. Protestolar kamuoyunu daha da güçlendirdi, kamuoyunda vicdani harekete dönüştü. Bu vicdani hareket, hükümetler üzerinde baskılar yapıyor ve sonuç alıcı oluyor. Bundan dolayı da memnunuz."
"Çalışmaların amacı, silah ticaretini engellemek"
Üniversitelerde Filistin meselesi üzerine daha büyük farkındalık oluşturmak için kültürel çalışmalar yapıldığını anlatan Hidalgo, çalışmaların amacının, silah ticaretini engellemek, İspanya ile İsrail arasındaki ekonomik bağlantıları çökertmek ve hükümetleri politikalarını değiştirmeye zorlamak olduğunu aktardı.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun uluslararası mahkemede yargılanmasına yönelik girişimlere değinen Hidalgo, "Uluslararası hukuk açısından Netanyahu'nun yapmış olduğu katliamlara karşılık adaletli ceza alması yönünde önemli girişimler var. Uluslararası hukukun korunması gerektiğini düşünüyoruz. Uluslararası hukuk korunmazsa gelecekte başkaları da bu tür katliamları gerçekleştirebilir. Bunun örnek teşkil etmemesi için Netanyahu'nun da uluslararası mahkemeye çıkıp cezalandırılması ve yaptıklarının karşılığını alması gerekir." şeklinde konuştu.
Hidalgo, İsrail'in 2010 yılında Gazze'ye insani yardım taşıyan Mavi Marmara Gemisi'ne uluslararası kara sularda saldırı düzenlediği dönemde Türkiye'nin Filistin konusunda öncü rol aldığını ve yine ön sıralarda Filistin'i desteklediğini sözlerine ekledi.
"Türk insanının Filistin hassasiyetinin devam ettirdiğini görüyoruz"
İspanyol akademisyen Basallote de saldırılara ilişkin genel olarak Avrupa halklarında hassasiyet oluştuğunu ve soykırıma kayıtsız kalmadıklarını söyledi.
Bu konuda Avrupa ülkeleri arasında kutuplaşma olduğunu anlatan Basallote, "İspanya ve İrlanda gibi kimi ülkeler Güney Afrika'nın Uluslararası Ceza Mahkemesi'ndeki duruşuna destek verirken, kimi Avrupa ülkeleri yönetimleri buna kayıtsız kalıyor." dedi.
Basallote, İspanya halkının öteden beri Filistin davasına hassas olduğunu, Avrupa ülkelerinin tamamının İsrail'i boykota katılmasını ümit ettiklerini dile getirdi.
Gazze'de yaşananlara karşı öfke duyduğunu söyleyen Basallote, "İnsanlığa karşı işlenen bu suçlara karşı sokağa dökülmeliyiz, protesto etmeliyiz. Hükümetlerimize karşı kamuoyu baskısı oluşturmalıyız ki, İsrail karşıtı adımlar atılsın." diye konuştu.
Basallote, Türkiye'nin duruşunu olumlu bulduğunu belirterek, "Türk hükümeti, Filistin meselesiyle ilgili ve Gazze'ye karşı tutarlı olmayı başarmıştır. Türk insanının Filistin konusunda hassasiyetini devam ettirdiğini görüyoruz. Bu şekilde de devam etmesini umuyorum." ifadesini kullandı.
"ABD, bu savaşı durdurabilecek tek aktör"
İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi İslam ve Küresel İlişkiler Merkezi Direktörü Prof. Dr. Sami alArian, İsrail'in, soykırım uygulayarak Filistin davasını yok etmek istediğini söyledi.
ABD'nin de Suudi Arabistan'ın dahil olduğu normalleşme anlaşmasıyla Filistin meselesini bitirmek istediğine işaret eden Arian, "Bangladeş'in, Pakistan'ın takip edeceği normalleşme süreci vardı. İsrail hem öldürerek hem de normalleşmeyi ortadan kaldırarak Filistin meselesinin unutulmasını istiyordu. Bu normalleşme süreci her ne kadar bitirilmemiş olsa da 7 Ekim'le erteleme sürecine tekabül etti." ifadesini kullandı.
Arian, soykırımın ikinci ayağının Netanyahu hükümetini güçlendirmek olduğu yorumunu yaparak, şunları kaydetti:
"2022'de görevi bitmesi gerekiyordu, savaşla hükümetin süreci uzatıldı. Hükümet, Batı Şeria'nın yüzde 60'ını işgal etmek istiyor. Burada saldırgan, yerleşimci teröristlerle bunu yapmak istiyorlar. Batı Şeria'nın doğrudan işgal edilmesini şu anki hükümetin ortakları açıktan da söylüyorlar."
İsrail'in, Mescidi Aksa ve diğer kutsal mekanların Yahudileştirilmesini istediği için kasıtlı olarak yerleşimcileri buraya gönderdiğini anlatan Arian, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"İsrail bölgede tek güç olana kadar savaşı durdurmayacak. İsrail'i durdurmak için yapılması gereken şey, ABD üzerinden baskı uygulamak. Birçok Müslüman ülke aslında çok fazla karta sahip ama kullanmıyorlar. Mesela Husiler Kızıldeniz'de İsrail'e giden gemileri durdurdular. Aynısını diğer Müslüman ülkeler de yapabilir. Onların petrolünü kesebiliriz. Türkiye çok güçlü bir ülke. İsrail'i Birleşmiş Milletler'den atmanın yönünde adım atabilirler. Bu savaş bitene kadar bütün insanlar ABD Büyükelçilikleri önünde protesto yapabilirler çünkü ABD bu savaşı durdurabilecek tek aktör."
"Siyonist lobi İngiltere'de çok etkin"
Jacoby ise İsrail'in 7 Ekim'de saldırıya maruz kalmasından dolayı gücünü ortaya koyma adına soykırım işlediğini söyledi.
Siyonist lobinin İngiltere'de çok etkin olduğuna, bu nedenle insanların İsrail'i eleştirme noktasında çok dikkatli davrandığına dikkati çeken Jacoby, "Çünkü lobi, İsrail'i eleştirmeyle antisemitizmi, Yahudi karşıtlığını eşdeğer tutuyor. Dolayısıyla insanlar İsrail'i eleştirirken, 'Acaba antisemitist mi olacağım?' diye damgalanmaktan endişe duydukları için çok fazla ses çıkaramıyorlar." değerlendirmesinde bulundu.
Jacoby, İsrail'in saldırılarına herkes gibi kendisinin de çok üzüldüğünü dile getirerek, İsrail'in hiçbir şekilde uluslararası hukuka uymadığının altını çizdi.
Kaynak: AA
Kaynak: AA
Yorum Yazın