Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, "terör örgütü üyeliği" soruşturması kapsamında bu sabah gözaltına alındı. Muhalif yazarı da olan Prof. Dr. Ahmet Özer’in ilgili konuya ilişkin geçmiş yazısında vurguladığı şu ifadeler ise oldukça dikkat çekici: “AKP hükümetleri hiçbir zaman samimi bir biçimde Kürt meselesini çözmeye çalışmadı. Adını koydu, çözüyormuş gibi yaptı, ama çözmedi.. İsteseydi pekala çözebilirdi. Çözmedi çünkü bu sorunu hem içerde hem dışarda kullandı.”
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, "PKK/KCK terör örgütünün mensup ve faaliyetlerinin tespit edilmesine yönelik yürütülen soruşturmalar kapsamında Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in gözaltına alındığını" aktardı.
10 yıllık süreçte Özer'in PKK mensuplarıyla çok kez iletişime geçtiği, 14 kez de Kongra-gel eş başkanı Remzi Kartal ile irtibat kurduğu iddia edildi.
Muhalif yazarı Prof. Dr. Ahmet Özer’in 19 Temmuz 2022 tarihinde yayınlanan “Darbe girişimimin unutturduğu Kürt meselesi” başlıklı yazısında birçok önemli tespit yer alıyor ve biz de bunları hatırlatmak istedik.
Kürt meselesinin AKP iktidarları döneminde birçok farklı isimle uzun süre gündemi işgal ettiğini söyleyen Prof. Dr. Ahmet Özer’in yazının ilk paragrafından paylaştığı bilgiler şöyle:
“Açılım Süreci, Oslo Süreci, Çözüm Süreci, Milli Birlik Projesi, Çözüm ve Müzakere Süreci bunlardan sadece birkaçıdır. Yalnız adlarıyla değil uygulamalarıyla da zikzaklı bir seyir izledi bu süreç. Sonradan anlaşıldı ki sürecin böyle olmasında en büyük amaç seçim ve oy hesaplarıymış.. Bir siyasi parti için bir çok işte belki bu anlaşılır bir durumdur, ancak söz konusu olan ulusal bir meseleyse, bu meselenin çözümü birilerinin siyasi ikbalinden daha önemli olsa gerektir; o taktirde böyle davranmak anlaşılır olmadığı gibi ülkeye bir çok bakımdan pahalıya mal olan bir durumdur. Hatırlanacağı üzere her seçim öncesi silahlar susturulur, çözüm ve barış vaatleri yükselir, seçim bittikten sonra vaatler bir kenara atılır, çatışma başlar, kan ve gözyaşı akmaya devam eder, bir dahaki seçime kadar bu böyle sürer gider maalesef..! Olan o arada yoksul halk çocuklarına olur. Bu tabloyu (ya da bu filmi demeliyim artık) nerdeyse kanıksadık artık!"
“Neden Çözmüyorlar?” başlıklı kısımda ise Kürt sorununun neden çözülmediğini şu ifadeler tanımlıyordu Özer:
“Çünkü bu sorundan besleniyorlar. O yüzden çözüme dair niyetleri de samimiyetle söylenmiyor, aksine gizliyorlar. Bu meselede niyet önemli; çünkü niyet, yapmanın yarsıdır. Ne var ki niyet söz konusu olduğunda aynı şeyi çatışan taraflar için söylemek güç. Görünen o ki AKP’nin uzunca iktidarında gerçek niyeti çözüm olsaydı, çözerdi; gerçek niyeti çözüm olmadığı için, çözüyormuş gibi yapıp meseleyi hep sürüncemede bıraktı, seçim başarıları için kullandı. Nitekim bu sorunu çözmeye niyeti olan için yirmi yıl hiç de kısa bir süre değil. Üstelik bu kadar güçlü ve hegemonken.”
AKP İktidarı ve Geçiştirilen Kürt Meselesi kısmında da iç ve dış düşman yaratma düşüncesine dikkat çekiyordu:
“AKP ve Erdoğan darbe teşebbüsü sonrası HDP’yi dışlayarak MHP ile adeta kutsal bir ittifak kurdu. Öncelikle bu sorunun açıklığa kavuşturulması lazım. Kanımca iki nedeni var bunun: Birincisi, bazı liderler iç ve dış düşmanlar yaratmadan (ayakta) duramazlar. Herkesle birlik olmasa kime saldıracak, kiminle öfkeli ve kibirli bir biçimde kavga ederek, taraftarlarını tahkim edecek? İktidarın son yıllardaki uygulamaları ve politikaları ayrımcılık ve dışlama getirdi. Kürtler kendilerinin dışlandıkları algısına kapılmış bile... Bu hem aidiyet duygularını hem de olası bir çözüm ve barış sürecini olumsuz etkileyen bir unsur olarak işlev görecektir. Ayrıca Olağanüstü Hal ilan edildi. KHK’lerle ülkeyi istediği gibi yönetirken muhalefeti de buna ortak etmek başta muhalefet olmak üzere hiç kimseye yarar getirmeyecektir. Kaldı ki sadece içle yetinilmiyor dış düşman da üretiliyor.. Şimdilik PYD-YPG yeterince dış düşman yerini kamuoyu nezdinde doldurmuyor. Bu misyon dünkü dost ve müttefik Gülene ait. Dün Esed idi, şimdi dikkat ederseniz Esad yok, bu gün FETÖ var. O yüzden Gülen’i ABD verse bile onlar almaya ne kadar istekli acaba? Çünkü bugün toplum nezdinde de taşlamak için şeytanlaştırılmış bir figüre ihtiyaç var…”
“PKK derhal silahı bırakmalı, devlet de operasyonları durdurarak müzakere masasına geri dönmelidir”
Barış İçin Müzakere Şart bölümünde ise PKK’nın silah bırakması ve müzakerenin gerekliliğine vurgu yapıyor Prof. Dr. Özer:
“Üç yıl önce şöyle yazmıştık. ‘AKP hükümeti, Gülen Örgütünü ve cemaatini iyice dağıtıp kendini güvenceye aldıktan sonra HDP’ye yönelecek gibi duruyor. Bu arada şimdi PKK ile süren çatışmalar daha da boyutlanabilir. Böyle bir gidişat hayra alamet değil. Yanılmayı çok isterim ama böyle giderse bu durum ekonomiyi de olumsuz etkileyecektir’ demişiz. Nitekim öyle de oldu. Dün bu sorun güvenlik politikalarıyla çözülemez diyenler bugün ne yazık aynı yola girdiler. İç çatışmaların içine savrulmuş bir kaos ortamı sadece Kürtlere yeni bir eziyet kapısı açmakla kalmayacak ekonomiden dış politikaya kadar Türkiye’yi sarsacaktır. Bu da Türkiye’yi sadece dış dünyadan daha da tecrit etmekle kalmayacak aynı zamanda yeni darbe dinamiklerini de harekete geçirecektir. O nedenle bu tür işler çocuk oyuncağı değil deneme yanılma ile ilerlenecek bir durum da değil, yol yakınken bundan dönülmelidir. Diyalog ve müzakereye dönülmelidir. PKK derhal silahı bırakmalı, devlet de operasyonları durdurarak müzakere masasına geri dönmelidir. Herkesin hayrına olan budur.
Prof. Dr. Ahmet Özer'in yazısının son kısmında oldukça önemli şu satırlar yer alıyordu:
“AKP hükümetleri hiçbir zaman samimi bir biçimde Kürt meselesini çözmeye çalışmadı. Adını koydu, çözüyormuş gibi yaptı, ama çözmedi… İsteseydi pekala çözebilirdi. Çözmedi çünkü bu sorunu hem içerde, hem dışarda kullandı. Sorunun muallakta kalmasından beslendi… (Şurası muhakkak ki bir sorundan beslenenler o sorunu çöz(e)mezler.) Nitekim her seçim döneminde çözüme yönelik beklentiler yaratarak bölgeden en yüksek oyu aldı, iktidarını sürdürdü.
“İşine geldiğinde Kürt sorunu ve çözüm dedi, işine gelmediği zaman Kürt sorunu yok dedi”
AKP bu süreçte elinde tuttuğu devlet olanakları ve ulaştığı güç sayesinde bir büyük algı yaratma organizasyonuna dönüştü. İşine geldiğinde Kürt sorunu ve çözüm dedi, işine gelmediği zaman Kürt sorunu yok dedi. Barışı zehirleyen savaş diline sarıldı. Kimsenin böyle bir talebi yokken bölünme paranoyasını işletti. Yandaş medya bu doğrultuda gerçekleri çarpıttı., büyük çoğunluğun empati yapmasını engelledi ve buraya kadar geldik. FETÖ Kürt sorununun çözümünü engelliyordu, diyorlar. Peki artık FETÖ da yok, çözün artık bu sorunu da görelim.. Gene “...mış gibi” yapmaya devam mı edecekler, yoksa gerçekten çözüme yönelerek Türkiye’nin önünü mü açacaklar? Hep birlikte izleyip göreceğiz......
Prof. Dr. Ahmet Özer yazısının tamamını okumak için tıklayınız
Yorum Yazın