Önce Avrupa'nın dev futbol kulüpleri satın alındı, sonra dev sponsorluklar... Yakın tarihe baktığımızda ise 2022 Katar FIFA Dünya Kupası ve şimdi de Arap yarımadasına akıl almaz paralarla getirilen yıldız futbolcular. Arap sermayesi futboldan ne istiyor?
Oğuz Büber - Muhalif Analiz
Hikaye 2008 yılında başlıyor. Araplar her seferinde bir futbol kulübü ve bir sponsorluk anlaşması imzalayarak ilerliyorlar. Merdivenler yavaş yavaş dünya futbolunun üst kademelerine çıkıyordu.
O yıl Abu Dhabi United Grup, Manchester City’i satın alıyor. Para bombardımanı ile başta Robinho olmak üzere dev transferler yapılıyordu. Şeyh Mansour’un bu yatırım karşılığında başlangıçta sadece birkaç yerel kupası oluyor ama City’nin şu anki durumunu biliyorsunuz: Son Şampiyonlar Ligi’ni de kazandılar ve dünyanın en başarılı kulübü konumundalar...
Sonrasında sıra Fransa’nın ünlü ama başarısız başkent takımı Paris Saint Germain’e gelmişti. 2011 senesinde Katar hükümetinin yatırım kolu tarafından satın alım gerçekleşmişti. Hedefleri aşkın başkentini futbolun da başkenti yapmaktı. Asıl niyetlerinin bu olup olmadığı ise çok merak edilmişti...
Futbolda ses getirmenin en etkili yolu kulüp satın almaksa bir diğeri de ünlü kulüplere sponsoru olmaktı. Arsenal, AC Milan ve Real Madrid'e kadar devlerin hepsinin formalarını Arap markaları süslemiş, statlarına sponsor olmuşlardı. Fly Emirates hava yolu şirketi bu sponsorluklarda başı çekmiş Arsenal üzerinden adeta Kuzey Londra ile bütünleşmiştir.
Benzer bir ilişki de Abu Dhabi'nin havayolu şirketi Etihad Airways ile Manchester City arasında olmuştur. Stadına kadar ismini vermiştir Etihad.
Arap sermayesi tek yatırımını İngiltere, İspanya, İtalya ve Fransa gibi futbolun beşiği olan ülkelere değil ABD, Kanada, Avustralya, Japonya ve Güneydoğu Asya gibi farklı bölgelere de yapıyordu. Bu da konuya dar açıdan bakmadıklarını geleceğe yönelik de düşünceleri olduğunu gösteriyordu.
Nitekim konunun öncüsü Abu Dhabi grubuydu ve City Football Grubu’nu kurmuşlardı. New York City FC, Mayıs 2013'te Manchester City ile yapılan bir ortaklık anlaşması ile bu gruba katılmıştı. Sadece bir yıl sonra dünyanın farklı bölgelerinden iki futbol kulübü daha bu yapıya dahil olmuştu: Avustralya'dan Melbourne City F.C (eski adıyla Melbourne Heart) ve Japonya'dan Yokohama F.Marinos.
Aynı yıllarda futbola yatırımlar sadece saha tarafında olmamıştı. Bir de bu futbol organizasyonunu tüm dünyayla buluşturan medya kanalı vardı. O alanda da konuya beIN Sports el attı. Katar’ı dünya çapında gıpta edilecek bir seviyeye çıkardı. BeIN o kadar etkili ki, Türkiye’de bile resmi yayıncı kuruluş durumunda. PSG Başkanı Nasser al-Khelaifi'nin beIN Sports’un da başkanı olduğunu belirtmeden geçmeyelim.
Futbol ve bağlantılı alanlar akıllara şu soruyu getirdi hep: Bu kadar yatırımın amacı biraz para kazanmak mı sadece?
Sadece para kazanmak açısından bakarsak PSG’nin de, Manchester City'nin de gelirinden çok gideri olmuştu. Akla çok yatkın gelmiyordu bu durum.
Yoksa amaç isim yapmak ve marka olmak mıydı?
O da bir yere kadar kurtarabilirdi ama asıl sebep bu muydu?
Arapların devlet tarafından gelen servetlerini futbola aktarmaları “sporla aklanma” olarak nitelendirildi.
Sporla aklanma: Orijinal ismi Sportwashing. Yanlış davranışlarla lekelenen itibarları iyileştirmek için sporu kullanan bireylerin, grupların, şirketlerin veya hükûmetlerin uygulamalarını tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Bir tür propaganda olan sportwashing, spor etkinliklerine ev sahipliği yaparak, spor takımları satın alarak veya sponsorluk yaparak veya bir spora katılarak gerçekleştirilebilir.
Hangi itibardan bahsediyoruz?
insan hakları ihlallerinden yolsuzluk skandallarına, suç ilişkilerinden, kadın haklarının olmamasına kadar dayanan kötü itibarı aklamaya dayanıyor.
Malumunuz Arap coğrafyasında bu unsurlardan bolca mevcut. Futbol popülaritesi ise tüm bu kara lekelere beyaz çalmak için var. Kamuoyunun dikkati böylelikle insan haklarında değil futboldaki coşkuya evriliyor.
Başlangıçta Arap sermaye istemeyen İngilizler’in farklı kulüpleri sonrasında kulüplerin Araplar tarafından satılması için yalvarır hale geliyor.
Bunun son örneği olarak; Newcastle United Araplar tarafından satın alındı. Manchester United’ın da satılacağının konuşulması taraftarlarda büyük heyecan yarattı.
Dönelim yakın tarihe...
Arap Sermayesi - futbol ilişkisi artık sadece Avrupalı futbol kulüplerinin satın alınmasıyla kalmadı.
Katar, 2022 FIFA Dünya Kupası’na ev sahibi olmak için FIFA’ya büyük futbol ülkelerinden çok daha yüksek bir rakam ödedi.
Kupa’nın Katar’a maliyeti 300 milyar dolardı. Sadece bir önceki Rusya’da düzenlene dünya kupasına baktığımızda maliyetin 14,2 milyar dolar olduğunu görüyoruz.
Arada fark dikkatinizi çekti mi?
Peki bu neyin farkıydı?
İhaleye fesat karıştırmaların, yolsuzluk iddialarının, insan hakları ihlallerinin yok sayılması olabilir miydi?
Neden olmasın?
Ve son aşama
Futbolun beşiği olan ülkelerden kulüpler satın alındı, dünyanın en önemli sponsorluklarına imza atıldı, dünya kupasına ev sahipliği bile yapıldı. Ve geldi sıra rotayı Arap yarımadasına çevirmeye ve yıldızları bu kıtaya taşımaya...
Fitil Dünya starı Cristiano Ronaldo ile yakıldı. 2022 Katar FIFA Dünya Kupası’ndan kısa bir süre sonra Ronaldo’ya reddedemeyeceği bir teklif ile gidildi. Ronaldo, Suudi kulübü Al-Nassr ile sözleşme imzaladı.
Suudi ligi bu yaz döneminde ise Ronaldo’nun cazibesinden de yararlanarak ve paranın gücü ile birçok oyuncuyu daha kendisine çekiyor. Dünyaca ünlü yıldızlar Avrupa’da kazanabileceklerinin 5-10 katını çok rahatça alabiliyorlar. Bu durumda finansal fair play gibi para kısıtlamalarının olmaması da büyük etken.
Ronaldo’dan sonra Kante ve Ballon d'or’un son sahibi Benzema gibi isimler de Suudi Ligi’ni tercih ettiler. Bu iki ismin tercihi Al-Ittihad oldu. Benzema’nın yıllık maaşı 200 milyon euro olarak belirtildi.
Sadece veteran oyuncular değil Wolverhampton’lı yıldız oyuncu Ruben Neves’in de tercihi para ve Suudi Ligi oldu. Neves yıllık 25 milyon Euro gibi bir maaşla Al-Hilal'e transfer oldu.
Benzema ve Neves başta olmak üzere daha birçok isim bu yaz transfer döneminde Arap Yarımadasını tercih etti.
Bu oyuncuların motivasyonu kuşkusuz aldıkları rakamlar. Dünyaca ünlü yıldızlar kariyerlerini hiçe sayarak Arap kulüplerini tercih ediyorlar.
Ne kadar para ile güzellik olmaz deseler de, ne kadar güzellik olacağını; bu durumun kalıcı mı geçici mi olacağını göreceğiz...
Futbolcuların değerlerinden çok daha fazla almaları ne kadar sürekli bir durum olabilir şu an için bilemiyoruz.
Demokrasideki sahte Arap Baharı’nın, futbolda da sahte olup olmadığını zaman gösterecek...
Yorum Yazın