Büyük deprem felaketinde gerçekleri nasıl saklamak istediler?

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Büyük deprem felaketinde gerçekleri nasıl saklamak istediler?
Abone ol

Haber yapmaları engellenen, tehdit edilen, itilip kakılan gazetecilerle konuştuk. İrem Afşin: “Polisten -boynunu keserim- tehdidi aldım” Fatma Keber: “Telefonumuzu alıp görüntülerimizi sildiler”

Haber: Zülal Koçer – İstanbul / Fotoğraf: Fatma Keber

Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi merkezli büyük deprem ve ardından yaşanan depremler Adana, Adıyaman, Gaziantep, Diyarbakır, Hatay, Kilis, Malatya, Kahramanmaraş, Osmaniye ve Şanlıurfa’da büyük çaplı yıkıma neden oldu.

Depremin yarattığı yıkımın boyutu ilk anda yeterince anlaşılamasa da günler içinde bölgede çalışan gazetecilerin haberleri ve sosyal medyadan yükselen yardım sesleri, yıkımın ne denli büyük olduğunu ortaya koydu. Bu haberler, korkunç yıkımın sorumlularını da “geç kalınmış, yetersiz tedbirler, basiretsizlik ve yönetim zafiyeti” açısından ortaya koyarak açığa çıkarmış oldu.

Bölgede çalışan gazeteciler durumu ilk andan itibaren aktarmaya çabalarken, ülkenin her yerinden ve yurtdışından pek çok gazeteci de deprem bölgesine akın etti.

İlk günler yıkım haberleri geçen gazeteciler, sonraki günlerde “engelleniyoruz” diyerek farklı haberler yapmaya başladı, ardından da bölgeden “gözaltına alınan gazeteciler” haberleri gelmeye başladı. 

Depremin ikinci gününde, Şanlıurfa’nın Birecik ilçesinde bina enkazındaki çalışmaları görüntüleyen JINNEWS muhabiri Sema Çağlak, Mezopotamya Ajansı muhabiri Mahmut Altıntaş ile birlikte turkuaz basın kartları olmadığı gerekçesiyle gözaltına alınmıştı.

Yaklaşık 4 saat gözaltında kaldıklarını aktaran Sema Çağlak enkazı çekmelerinin ve halkın yaşadığı sorunu aktarmalarının engellendiğini ifade etti. Çağlak kendileri engellenirken Anadolu Ajansı, TRT gibi kurumların rahatlıkla çekim yaptığını da sözlerine ekledi. 

İrem Afşin

OHAL ilanı sonrası engellemelerin başladığını kaydeden Çağlak “Biz gerçekleri aktarıyoruz. Kendi yetersizliklerinin kamuoyuna ulaşmaması için, halkın yaşadığı mağduriyeti aktarmamız istenmediği için engellendik” dedi.

İngiltere’den bir televizyon ekibiyle çalışan gazeteci İrem Afşin ise depremin ikinci gününden itibaren 10 gün boyunca Şanlıurfa, Kahramanmaraş, Adıyaman ve Gaziantep’te çalışmalarını sürdürdü.  

Afşin, çalışmaları sırasında tehditlere varan engellemelerle karşılaştığını anlattı:

 “OHAL ilan edilene kadar biz gazeteciler sahada herhangi bir engel, taciz ve baskıyla karşılaşmadığımız gibi polisten de askerden de yardım gördük. Fakat OHAL ilanının hemen ardından, sanki AFAD yetkililerine de polise de bir talimat verilmişçesine çok ciddi anlamda baskı ve engelleme ile karşı karşıya kaldık.”

Yayını keserim

Afşin, bu engellemelerin yayının içeriğine müdahaleye kadar vardığını şöyle dile getirdi:

 “Biz canlı yayın yapan bir ekiptik. Şanlıurfa’daki çadır kentte çekim yapacaktık akşam saatinde. Bölgeden sorumlu polis amiri gelip benimle konuştu. Bana dedi ki -bu yabancı televizyon kanalını sen mi çağırdın? Niye bunlarla geldin? Türk müsün?- Ben de -evet- dedim, -İstanbul’dan geldim ve gazeteciyim.- Sonra şöyle dedi bana: -Benim biraz İngilizcem var, şimdi bu yayını yapmanıza izin vereceğim ama Türk devletini rencide edecek, aciz gösterecek herhangi ters bir şey söylenirse ben bu yayını keserim.- Ben de yanıt olarak yayını kesmeyeceğimi, canlı yayın olduğunu ama ancak yayından sonra görüşebileceğimizi söyledim. -E, ben o zaman yayından sonra ne yapacağımı bilirim sana- dedi bana.” 

Kamera arkasında tehdit

Afşin, Adıyaman Yenimahalle çadır kentte sorumlu bir polis amirinin yayın esnasında kamera arkasından parmağını boynuna götürüp kesmek anlamına gelen bir işaret yaptığını ve sonrasında yaşananları şöyle anlattı:

 “Yaklaşık 3 metre mesafede tam onu göreceğim bir yere geçip, bana –boynunu keserim– hareketi yaptı. O esnada bir an durakladım, çeviri yapamadım. Yayın sonrası yanına gittiğimde –Ben öyle demek istemedim, çok fazla çektiniz, yayını kesin artık anlamında yaptım– diyerek tutumunu değiştirdi. Hayatımda ilk defa böyle bir şey başıma geldi.”

Ama OHAL var

 Afşin, OHAL ilanının ardından AFAD’ın sorumlu olduğu bölgelerde valilik ya da kaymakamlık izni şartı getirildiğini ve koşulların değiştiğini de anlattı:

 “Aslında böyle bir karar yok ama dinlemiyorlar. AFAD Maraş müdürüyle telefonda görüştüm, itirazımı dile getirdim. Müdür bana –İrem Hanım normalde haklısınız ama artık OHAL var, yeni kurallarımız var- diye bu tutumlarını izaha çalıştı” 

1999 yılında Gölcük depremi ve 2011 yılında Van depreminde de sahada çalıştığını aktaran Afşin ilk kez böyle bir engelleme ile karşı karşıya kaldığını sözlerine ekledi. 

Kolluk gelene kadar

Ahmet Ayva

Deprem sonrasında Antakya’ya giden gazeteci Ahmet Ayva, beşinci güne kadar herhangi bir engelle karşılaşmadıklarını belirterek “Çünkü henüz kolluk gelmemişti. Fakat beşinci günün ortalarına doğru yoğun bir güvenlik önlemi söz konusu olunca, enkazlara çıkmamıza izin verilmedi. Buna daha çok asker ve AFAD yetkilileri engel oldu. Gerekçeleri ise artçıların sürdüğü ve AA muhabirlerinin enkaz alanında halihazırda çekimde olduğu yönündeydi” diye konuştu.

Ayva “Böylesi bir afet durumunda hem telekomünikasyon hem de BTK (Bilişim Teknolojileri Kurumu) boyutuyla yurttaşların haber almasının önüne geçildi. Gazetecilik faaliyetimiz ve yurttaşların haber hakkı engellendi” dedi. 

Telefondaki çekimleri sildi

Fatma Keber

Urfa’daki depremde kendi yaşadığı ev de büyük hasar gören gazeteci Fatma Keber, bir bina enkazında çalıştıkları sırada, çekim yapan arkadaşı ile birlikte engelleme ile karşılaştı. Keber, kolluğun belirlediği alanda çekim yaptıklarını, enkazdan bir kişi çıkarılınca diğer basın kuruluşlarıyla birlikte çıkarılan kişiye yaklaştıklarını anlatırken, “Biz de biraz yanaştık, oradaki polis, benim çekim yapan arkadaşımın üzerine yürüdü, telefonunu elinden alıp o ana kadar çektiği her şeyi sildi, çöp kutusuna dahi girip çekimlerin tamamını silip bizi oradan uzaklaştırdı” dedi.

Depremin ilk gününde Şanlıurfa İpekyolu’nda bulunan gazeteci Rabia Çetin burada ise enkazdan cenazeler çıkarılırken arama kurtarma ekipleri ve askerin görüntü almalarını engellediğini söyledi. Sonraki günlerde Adıyaman’a geçen Çetin, depremden etkilenen insanların da “Şimdiye kadar neredeydiniz? Bu saatten sonra çekseniz ne olacak” tepkisiyle karşılaştıklarını ifade etti. 

Rabia Çetin

İhmaller duyulmasın

Korucuların da kendilerini engellediğini söyleyen Çetin bir enkazdaki yurttaşın “Buraya geç geldiler” dediği anı çektiği anda saldırıya uğradığını anlattı. Basnews’te çalışarak, yetersiz, geç kalınmış bir deprem sonrası ortamını haber yapıyor olmasının korucular ve kolluk için rahatsız edici olduğunu belirten Çetin, “İhmallerinin duyulmasını istemiyorlar” dedi.

Akreditasyona rağmen

Sertaç Kaya

Diyarbakır’da yaşayan gazeteci Sertaç Kayar depremin sarsıntısıyla uyandıktan hemen sonra işine koyulan gazetecilerden. Kayar ilk iki günde herhangi bir engelle karşılaşmazken sonrasında bazı bölgelere girişlerinin engellendiğini söyledi. Çalışmalarında turkuaz basın kartı ya da akreditasyon şartı istendiğini belirten Kayar “Akreditasyon başvurusu yaptık ama onun da işe yaramadığı yerler oldu. Benimle birlikte pek çok meslektaşım da engellendi” dedi.

2020’nin başında yaşanan Elazığ depreminde de bölgeye giden Kayar, o zaman herhangi bir engelleme ile karşılaşmadan işini yaptığını belirtti. 

Toplum gerçeği öğrenmesin

Faruk Eren

DİSK Basın İş Genel Başkanı Faruk Eren ise gazetecilere dönük baskı ve engellemeleri şöyle değerlendirdi: 

“Bunun nedeni iktidarın her zor durumda kaldığında basını susturarak, toplumun gerçekleri öğrenmesini engellemeye çalışmak. Burada da aynısını yaptılar. Bu deprem Cumhuriyet tarihinin en büyük felaketi ve yönetenler bu felakete karşı aciz kaldılar, zamanında müdahale edemediler. Hem enkaz altında kalanları kurtarmak hem sağ kalanların temel ihtiyacını karşılama konusunda büyük bir beceriksizliğe şahit olduk. Bölgeye giden gazeteciler de görevlerini yaparak bu durumu duyuruyorlardı. Fakat depremden birkaç gün sonra sahaya inen kolluk kuvvetleri depremzedelere yardım etmek yerine gazetecileri susturmaya çalıştılar. Gözaltına aldılar, tekmelenen, dayak yiyen meslektaşlarımız oldu. Bu iktidarın, kamuoyunu sadece kendi istediği şeyleri duymasını sağlama çabasının bir parçası olarak görebiliriz ama işe yaramadı. Toplumun büyük bir bölümü orada ne olduğunu gazeteciler sayesinde biliyor.”

Turkuaz kart sansür aracı

Turkuaz basın kartı şartının getirilmesine ilişkin Eren, daha önceden verilmiş kartların iptal edildiğine, iktidara biat etmeyen yeni medya organlarında çalışanlara hiç verilmediğine dikkat çekti. Eren “Gazetecinin gazeteci olarak tanınması için bize göre kurum kartı yeterlidir ama iktidar bu turkuaz kartı bir tür sansür aracı, kendilerinden olmayanın haber yapmasını engelleme aracı olarak kullanmaya çalışıyor. Ama bu çağda bu pek mümkün değil” diye konuştu.

Eren akreditasyon şartına ilişkin de “Millet canıyla uğraşırken, gazeteciler canhıraş bir şekilde işini yaparken bir de akreditasyon şartıyla uğraşıyorlar. Depremzedelere yardımı koordine edemeyen yetkililer gazetecilerin akreditasyonunu koordine etmeye çalışıyor, bu da büyük bir saçmalık zaten” ifadelerini kullandı. 

Deprem turnusol oldu

“Depremin yarattığı yıkımın boyutlarını gazeteciler sayesinde öğrendik” diyen Eren, “Ama bir süre sonra iktidar gazetecilerin sahada haber yapmasını engelleyerek ve kendilerine biat etmiş gazetecilere, televizyon ve internet sitelerine belli ki bir tür talimat verdi ve orada sanki her şey yolundaymış gibi tozpembe haberler geçilmeye başlandı. İki türlü gazetecilik gördük biz burada, birincisi topluma gerçeği aktarmaya çalışan gazeteciler, bir de hakikati eğip bükerek sadece iktidarın gözünden haber yapan, iktidarı kollayan gazetecilik. Mesela buna dayanamayıp istifa eden meslektaşımız da oldu. Canlı yayında gerçeği anlatan meslektaşımızı da gördük, mikrofonunu depremzededen saklayan gazeteciyi de…” diye konuştu.

Depremin gazetecilik için adeta bir turnusol görevi gördüğüne işaret eden Faruk Eren “Kim gerçek gazeteci, kim gerçekten kamu yararına haber yaptı, kim iktidarın sesi oldu, bunlar çok net ortaya çıktı” dedi.

Gazeteciler Cemiyetinin katkılarıyla...


Yorum Yazın