TBMM Genel Kurulu’nda son dakika sürprizi olmazsa görüşmelere geçilmesi beklenen ‘Noterlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ casuslukla ilgili düzenleme ‘etki ajanlığı’ tartışması ile tepkilerin odağında. TCK'nin "Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk" bölümüne eklenecek maddenin komisyon görüşmeleri, etki ajanlığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM)’in Rusya'ya benzer düzenleme nedeniyle verdiği ihlal kararı, Anayasa ve hürriyetlere oluşturduğu sakınca açısından önemli başlıklarla gündemde.
Hülya Özmen - Muhalif Özel
Casusluk maddesinin Anayasa ve yasalarda aykırılık yönüyle işaret ettikleri:
Komisyon Üyesi Prof. Serap Yazıcı Özbudun, Komisyonda 16. Maddenin ihlallerin şöyle işaret etti: Anayasa’nın Cumhuriyetin temel nitelikleri "insan haklarına saygılı, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti" madde 2, ‘Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması’ madde 13, ‘ Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması’ madde 15, ‘Suç ve cezalara ilişkin esaslar’ 38, ‘Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma’ madde 90, ‘Anayasa Mahkemesinin kararları’ madde 153. Komisyonda söz alan ilgili kuruluş temsilcileri de, maddenin, ‘ Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmelerine, özellikle Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'yle güvence altına alınan belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine aykırı’ olduğuna dikkat çekti.
Muhalefetin, Adalet Komisyonu görüşmelerinde, 16. Maddenin paketten çıkarılmasına ilişkin önergeleri iktidar oylarıyla reddedildi. Maddenin, Genel Kurul’da aynen geçip geçmeyeceği de görüşmeler sırasında belli olacak.
16. madde kapsamında, Türk Ceza Kanunu'nda yapılan (TCK) değişiklikle casuslukla ilgili yeni suç ihdas edilecek. TCK'nin "Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk" bölümüne eklenecek madde, Kanun'un "Devlet güvenliği ile ilgili belgeleri elinde bulundurma" başlıklı maddesinden sonra "Devletin güvenliği veya siyasal yararları aleyhine suç işleme" başlığıyla yer alacak. Söz konusu kanunda yaptırıma bağlanan "belge ve bilgi temini veya bunların açıklanması" dışında devletin güvenliği veya iç ya da dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenler, 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacak. Fail hakkında hem bu suçtan hem de işlediği ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmedilecek. Fiil, savaş sırasında işlenmiş veya devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askeri hareketlerini tehlikeyle karşı karşıya bırakmışsa faile 8 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası verilecek. Suçun, milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birimler ile proje, tesis ve hizmetleri yerine getiren kurum ve kuruluşlarda görev yapanlar tarafından işlenmesi halinde verilecek ceza bir kat artırılacak. Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlı olacak. Ceza Muhakemesi Kanunu'nda (CMK) yapılan değişikliğe göre, suçun niteliğinin değişmesi durumunda müdafinin yanı sıra ek savunma hakkına ilişkin bildirimler sanığa da yapılabilecek. Müdafi sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanacak. Sanığın dosyadaki son adresine bildirim yapılamaması veya bildirime rağmen duruşmaya gelmemesi halinde müdafiye yapılan bildirimler yeterli kabul edilecek.
Adalet Komisyonu'nda komisyon üyesi milletvekilleri ile kuruluş temsilcilerinin görüşleri şöyle:
ÖZBUDUN: MASUM VATANDAŞLARIN HÜRRİYETLERİ İÇİN YENİ BİR TEHDİT YARATMAYALIM
SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya)- Teklifin 16'ncı maddesinin hem Anayasa'ya aykırılık sorunu üzerinde duracağım hem de bunu açıkladıktan sonra böyle bir maddenin yürürlüğe girmesi hâlinde ortaya çıkan rejim değişikliğinin ne olacağına değineceğim; aslında her ikisi de birbiriyle bağlantılı olacak. Bu maddeye baktığımız zaman, maalesef, bu maddede suçun unsurlarını tanımlayan ifadeler fevkalade müphem ve muğlak ifadelerdir. Yani maddi âlemde tezahür eden hangi fiilin bu suç kapsamına girip girmediği konusunda sarih ifadeler yer almamıştır madde metninde; bu konuda, yargı makamlarına mutlak keyfî davranabilecekleri bir alan yaratılmıştır. Böylece, aslında kanun koyucuya ait olması gereken bir yetki, bizzat kanun koyucu eliyle yargı makamlarına devredilmiş olmaktadır. Bu yönüyle, aslında, teklifin 16'ncı maddesi, Anayasa'mızın 2'nci maddesinde yer alan değiştirilmesi yasaklanan hukuk devleti ilkesine aykırıdır. Burada özellikle dikkatinizi şuna çekmek istiyorum: Anayasa koyucu, ilk 3 maddenin değiştirilmesini yasaklarken çok önemli bir şeyi murat etmiştir. Nedir bu? Bu, ilk 3 madde cumhuriyetimizin temel esaslarını düzenleyen maddelerdir. Bakınız, Anayasa'yı değiştirmek suretiyle bu kavramların ortadan kaldırılmasını yasaklayan Anayasa koyucu, herhâlde, kanun koyucuya "Siz dilediğiniz gibi bu kavramları delik deşik edebilirsiniz, bunları işletilemez hâle getirebilirsiniz." dememiştir.
Maalesef, Türkiye'de çok uzun bir zamandan beri izlediğimiz manzara şudur: Anayasa'mızın 2'nci maddesinde yer alan, cumhuriyetin niteliklerini tanımlayan "insan haklarına saygılı, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti" kavramları sistematik olarak ihlal edilmektedir. Bundan derhâl geri dönülmelidir ve bu getirilen teklifin 16'ncı maddesi de hukuk devletini ihlal eden bir maddedir. Öte yandan, Anayasa koyucumuz, suç ve cezanın kanuniliği ilkesinin önemine binaen bunun hukuk devleti ilkesi içinde mündemiç olması gerçeğiyle yetinmemiş, ayrıca ve açıkça 38'inci maddede ceza normlarının hangi özellikleri taşıması gerektiğini düzenlerken bizzat suç ve cezanın kanuniliği ilkesine yer vermiştir. Hâliyle, teklifin bu maddesi kanunlaşacak olursa Anayasa'mızın 2'nci maddesini ve 38'inci maddesini ihlal etmiş olacaktır.
Şimdi gelelim 13'üncü madde bağlamında bu maddenin nasıl bir Anayasa'ya aykırılık sorunu yarattığı gerçeğine. Bu madde çok açık bir biçimde temel hak ve hürriyetlere getirilen bir sınırı ifade ediyor -16'ncı maddeden bahsediyorum- aslında tabii ki Anayasa koyucu, temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasına imkân tanımıştır ama burada kanun koyucunun elini sınırlamıştır. Ne demiştir 13'üncü maddede? "Temel hak ve hürriyetler sınırlanabilir ama bu sınırlar ancak kanunla getirilebilir. Fakat kanun koyucu da bu sınırlamaları yaparken serbest değildir." Hangi ilkelerle sınırlıdır? Bir: Ölçülülük ilkesiyle sınırlıdır. Bu ne anlama geliyor, ölçülülük ilkesi? Bir hürriyeti sınırlamaktaki amaç ile o hürriyetin sınırlanması için seçilen araç arasında orantı olması gerektiği anlamına geliyor ve bizim Anayasa Mahkememiz de içtihatlarında bu ilkeyi o kadar güzel tanımlamıştır ki meraklılar için bir tane örnek vereyim. Tansel Çölaşan davasına bakarlarsa -bireysel başvuru davasıdır bu- orada ölçülülük ilkesi fevkalade güzel tanımlanmıştır ve Anayasa Mahkemesinin bütün içtihatlarında bu vardır. Anayasa Mahkemesinin kararlarının kesinliğini düzenleyen 153'üncü madde gereğince aslında bu içtihatlarda yapılan tanımlar bizim yani kanun koyucunun yetkisini de sınırlamaktadır. Dolayısıyla, eğer biz ölçülülük ilkesine riayet etmezsek hem 13'üncü madde ihlal edilmiş olacaktır hem de Anayasa'mızın 153'üncü maddesi ihlal edilmiş olacaktır.
TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ TEMSİLCİSİ (AV.) SERAY ŞENFER - Anayasa Mahkemesi kararlarında suçta ve cezada kanunilik, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri hukuk devletinin kurucu unsurları olarak ifade edilmiştir. Sayın Komisyonun bu ilkelerin tanımları tabii ki elbette ki bilgisi dâhilinde ancak ifade ettiğimiz husus, özellikle belirlilik ilkesinin hukuki güvenlik ilkesiyle birlikte oldu ve bireyin hangi eylem, somut şekilde açıklanan hangi olgu ve eyleminin hangi yaptırıma tabi olduğunu kanunundan anlamasına olanak veren bir düzenlemenin söz konusu olması gerektiğidir. Ki birey o hâlde zaten eylem ve davranışını düzenleyecek ve sorumluluğuna ona göre alacaktır. Teklif maddesi incelendiğinde tarafımızdan... Özellikle kısa tutmak için iki örnek vermek istiyorum: İlki, madde metninde geçen "yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenler" ibaresinde yer alan stratejik çıkar doğrultusunda suç işleme eyleminin ne olduğunun açık, anlaşılır şekilde ifade edilmediğinden keyfiyet yaratacağı ve bu da ceza hukukunun yine temel ilkelerinden suç ve cezaların kanuniliği yanında yorum ve kıyas yasağına neden olacağını ifade etmek istiyoruz. Bir diğer husus da ne yazık ki madde gerekçesi yeterli olmamış. Üçüncü fıkrada tarafımızca anlaşılamadı bu. "Millî güvenlik açısından stratejik önemi haiz birim, proje, tesis ve hizmet yerine getiren kurum ve kuruluşlar" ibaresinde bu kurum ve kuruluşlarda çalışan personelin yargılanacağına ilişkin olan fıkrada bu birimlerin, projenin, kurum ve kuruluşların ne olduğu yine açıklanmamış.
GAZETECİLER CEMİYETİ BAŞKAN YARDIMCISI YUSUF KANLI - Hem Cemiyetim adına hem de 13 örgütten oluşan Medya Dayanışma Grubu adına konuşuyorum.
Sayın Adalet Komisyonu Başkanı. sayın üyeler, özgürlükleri sivil toplumu baskılama açısından Türkiye'nin Rusya yolunda olduğunu kimse düşünmemeli. Basın özgürlüğü demokrasinin kalbidir. İfade özgürlüğünün kısıtlanması hukukun üstünlüğüne, şeffaflığa ve güçler ayrılığına atılan büyük bir darbedir. Bu, sadece gazetecilere değil doğrudan halkın bilgiye ulaşma hakkına yönelmiş bir tehdittir. Dünden beri gerek Anayasa'ya aykırılık gerekse paketin tümü üzerinde yapılan sunumlarda birçok konuşmacı hatırlattı: Ayın 22'sinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Rusya'yı neredeyse içerik olarak aynı olan yasalar nedeniyle mahkûm ettiğini hatırlatmak isterim.
Sayın Komisyon üyeleri, Türkiye buna layık değil. Basın ve ifade özgürlüğü sadece anayasal haklar değil, aynı zamanda bir demokrasinin işleyişini sağlayan temel mekanizmalardır. Halkın doğru bilgiye ulaşması, iktidarın denetlenmesi ve bireylerin eleştirel düşünce geliştirmesi özgür bir medyanın varlığına bağlıdır. Basını susturduğunuzda yalnızca bireylerin, gazetecilerin değil doğrudan halkın sesi kesilir. Türkiye bu yolda ilerlememeli. Bugün Rusya kendi halkını bilgilendiren gazetecilere casus demekle yetinmedi, onları hapsederek cezalandırdı. Şimdi Türkiye'de de aynı şey mi olacak? Dezenformasyon Yasası adıyla uygulanan sansür Türkiye'de ifade özgürlüğü iklimini maalesef çok ciddi darbeye uğrattı. Bu yasayla çok daha ciddi sıkıntı oluşacaktır.
Basın özgürlüğüne yönelik kısıtlamaların bu noktaya gelmesi demokrasimizin altına yerleştirilmiş dinamitten farksızdır. AKP iktidarının yeniden gündeme getirdiği etki casusluğu düzenlemesi gazetecilere birer suçlu muamelesi yaparak onların eleştirel görevlerini engellemeyi hedefliyor. Türkiye böyle bir adaletsizliği hak etmiyor. Mayıs ayında geniş bir kamuoyu tepkisiyle geri çekilen etki ajanlığı düzenlemesi şimdi torba yasayla tekrar gündemde. Bu sefer gazetecilik faaliyetleri hukuki belirsizliklerle suç unsuru hâline getirme çabası içinde. Soyut ve muğlak ifadelerle şekillenen bu yasa gazetecileri her an devlet karşıtı bir ajan gibi damgalanabilecekleri bir pozisyona sokuyor. Bu ortam yalnızca basın özgürlüğünün değil halkın doğru bilgiye ulaşma hakkını da tehdit ettiler. Sayın Komisyon üyeleri, Türkiye'yi Rusya ile aynı mahkeme salonuna düşürecek bu maddeyle yürünecek bir yolun sonu karanlık olacaktır. Rusya'yla benzer otoriter yönetimler bugün etki casusluğu benzer suçlamalarıyla gazetecileri baskı altına almaya çalışıyor. Hatırlatırım, bu hafta da AİHM'in kararı da ortada. O hâlde Türkiye neden aynı hatayı tekrarlasın, neden Türkiye gazetecilere, sivil toplum örgütü temsilcilerine ajan muamelesi yapsın?
ULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ ANKARA YÖNETİCİSİ HİLAL DÖNER - Bizler de 20 ayrı insan hakları savunucusu sivil toplum örgütü olarak 16'ncı maddenin derhâl reddedilmesi çağrısında bulunuyoruz. Bu teklif, Türk Ceza Kanunu'na eklenirse yani öngörülen TCK 309-a maddesiyle sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerinin hedef alınabileceği, aşırı geniş ve belirsiz suç tanımları getirmektedir. Bu düzenleme, özellikle casusluk suçlamalarını içeren ayrı bir suç oluşturarak içeriği belirlemeksizin devletin güvenliği ya da iç ve dış siyasi çıkarlarınaaykırı eylemlere yabancı bir devletin veya kuruluşun stratejik çıkarları doğrultusunda gerçekleştirdiği iddia edilen bireyleri cezalandırmayı amaçlamaktadır. Teklif hangi belirli eylemlerin suç teşkil ettiğine dair net kriterler ortaya koymamaktadır. Teklif metninde kullanılan stratejik çıkarlar, talimatlar, örgüt ve devletin iç veya dış siyasi çıkarları gibi kavramları aşırı geniş, yoruma açık ve muğlaktır. İyi tanımlanmamış veya aşırı geniş kapsamlı kanunlar keyfî uygulamalara ve suistimallere ne yazık ki açık olabilir.
Önerilen teklifin kabul edilmesi hâlinde sivil toplum örgütleri, gazeteciler, insan hakları savunucuları dâhil olmak üzere herkesin bilgi arama, alma hakkı ve ifade özgürlüğü hakkı ihlal edilme riskiyle karşı karşıya kalacaktır. İnsan hakları ihlalleri ve diğer toplumsal sorunlar üzerine çalışan sivil toplum örgütleri keyfî biçimde devletin iç veya dış çıkarlarına aykırı olarak değerlendirilecek faaliyetleri nedeniyle cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalabilir. Bu durum, sivil alanın daralması, insan hakları çalışmalarının baskı altına alınması ve caydırıcı etki yaratması riskini doğurmaktadır.
Ceza hukuku kurallarının suçları tanımlarken ve ceza miktarını belirlerken anlaşılır ve öngörülebilir olması gerekmektedir. Yasa teklifi, kişilerin hangi fiillerinin suç teşkil ettiğini ön göremeyeceği bir belirsizlik yaratmaktadır ve bu durum, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmelerine, özellikle Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'yle güvence altına alınan belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine aykırıdır.
Yorum Yazın