Basın tarihine “sarı basın kartı” olarak geçen gazetecilere ait kimlikler, 2019’da başlayan turkuaza dönüştürülme sürecinde hem itibar kaybına uğradı hem de çok sayıda gazeteciye kart engeli çıkarıldı. Gazetecilerin, hak ettikleri basın kartını almakta yaşadıkları bu sorunları ve hak ihlallerini Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici ve Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Gökhan Durmuş ile konuştuk. Gazeteciler Cemiyetinin katkılarıyla…
Haber: Cihat Öztürk / Gaziantep
Basın kartlarıyla ilgili engellemelerin arttığına dikkat çeken medya ombudsmanı Faruk Bildirici basın kartının artık itibarsızlaştırıldığını, adeta bir “ödül-ceza” aracı gibi kullanıldığını söyledi. TGS Başkanı Gökhan Durmuş ise, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı yetkisine bırakılan basın kartlarının neredeyse “çaycıya çorbacıda verildiği” gerçeğine dikkat çekti.
Başbakanlık kurumunun yeni sistemde fiilen ortadan kalkmasıyla, kartlar üzerinde asıl yetkili konumundaki Basın Enformasyon Genel Müdürlüğü kapatılmış, yerini Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı almıştı. O andan itibaren 212 sayılı basın iş kanununa tâbi olarak çalışan deneyimli pek çok gazetecinin sürekli basın kartı iptal edildi, ilk kez kart almaya hak kazananlara da engeller çıkarılmaya başlandı.
İletişim Başkanlığı bu engellemelerle yetinmeyerek fiilen gazetecilik yapılmayan kadrolar için bile basın kartı ihdas ederek, çok sayıda kişiye kart dağıtmaya başladı. Sadece 20 yıl fiilen gazetecilik yapanlara verilen sürekli basın kartı sahibi çok sayıda gazetecinin kartı da iptal edildi. Son örneklerden biri gazeteci Tuğrul Eryılmaz’ın sürekli basın kartının “güvenlik gerekçesiyle” iptal edilişi oldu. Sürekli basın kartı iptal edilenlerden gazeteci Engin Aydın’ın kartını geri almak için açtığı dava ise ölümünden sonra sonuçlandı ve mahkeme onu haklı buldu.
Keyfilik yaşanıyor
Basın kartlarıyla ilgili sorularımızı yanıtlayan Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici “Basın kartlarının dağıtımında tam bir keyfilik yaşanıyor” diyerek şunları söyledi:
Faruk Bildirici
“Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, iktidara yakın görmediği ya da eleştirel gazetecilik yapanların süresi biten basın kartlarını yenilemiyor; yeni kart almaya hak kazananların kartlarını da vermiyor. Üstelik de çoğu zaman hiçbir gerekçe gösterilmiyor; sorulduğunda incelemede olduğu gibi ifadelerle yanıt veriliyor. Ama bu şekilde aylarca bekletilen meslektaşlarımız var. İletişim Başkanlığı’nın bu tutumuna karşı İdare Mahkemesi’ne dava açıp basın kartını öyle alan gazeteciler var. 53 yıllık gazeteci Engin Aydın’ın da sürekli basın kartını yenilememişlerdi. O da İdare Mahkemesi’ne dava açtı, kazandı da. Ama maalesef hukuk zaferi yaşamını yitirmesinin ardından geldi. Bir de basın kartı dayanaksız, hukuksuz biçimde iptal edilen gazeteciler var. Tuğrul Eryılmaz da onlardan biri. O da 47 yıllık gazeteci. İletişim Başkanlığı onun da kartını iptal etti.”
Ödül-ceza sistemi
Bütün bu yaşananların, İletişim Başkanlığı’nın basın kartını gazetecilere karşı bir cezalandırma ve ödüllendirme amacıyla kullandığı anlamına geldiğini belirten Bildirici sözlerini şöyle sürdürdü:
“Eleştirel içerik üretenlere ceza, iktidar yanlılarını ödüllendirme. Geçen yıl çıkarılan ve basın yasasında değişiklik yapan yasa değişikliği, basın kartları komisyonunun oluşma biçimini, dağılımını ve İletişim Başkanlığı’nın yetkilerini yeniden düzenledi. İletişim Başkanlığı’nın vermediği basın kartını mahkeme yoluyla almak daha da zorlaştı.”
Alanlar daraltıldı
Bu uygulamalardan ötürü devletin basın kartı vermesindeki sakıncaya dikkat çeken Bildirici, şöyle dedi:
“Kimin gazetecilik yapıp yapamayacağına devletin karar vermesi, gazeteciliğin bağımsızlık ilkesine terstir. Gazeteciliği devlete ve en önemlisi de siyasi iktidara bağımlı hale getirme riski taşır. Gazetecilik yapabilmenin kriterlerini yine gazetecilik örgütleri belirlemeli. Mesleki ilke ve standartlara aykırı davrananların yine meslek örgütleri tarafından yaptırıma tâbi tutulması gerekir. Böylece hem bağımsızlık korunmuş olur hem de etik kodlar daha aktif biçimde korunur. Türkiye gibi bir ülkede siyasi iktidarın gazetecilik kriterlerini belirlemesi, bağımsız medyanın özellikle de alternatif medyanın çalışma koşullarını ağırlaştırıyor. Basın kartı nihayetinde kimlerin gazeteci olduğunu gösteren bir belge. Bu belge olmadan da gazetecilik yapılabilir. Zaten yapılıyor da. Ama siyasi iktidar ve onun yaptırım aygıtı olan İletişim Başkanlığı, basın kartı taşımayanların faaliyet gösterebileceği alanları giderek daraltıyor. Deprem bölgesinde de basın kartı taşımayan gazeteciler güvenlik güçlerinin baskısı ve engellemesiyle karşılaştı.”
Basın kartı itibarsız
Geçmişten günümüze basın kartı ayrıcalıklarının çoğunun tükendiğini dile getiren Bildirici, şunların altını çizdi:
“Basın kartları eskiden sarıydı. Bu iktidar rengini de değiştirdi turkuaz yaptı. 60’lardan itibaren basın kartı gazetecilere bazı imtiyazlar sağlıyordu. Evine telefon bağlanmasında öncelik, şehirlerarası telefon bağlanmasında kolaylık, uçak ve tren gibi ulaşım araçlarında indirim ve öncelik gibi. Günümüzde bu ayrıcalıkların çoğu bitti. Sadece belediyesine göre farklı olarak basın kartı, kent içi ulaşım araçlarında indirimli ya da ücretsiz seyahat olanağı sağlıyor. Sanırım bir de tren biletleri ve müzelere girişte indirim uygulanıyor. Ama en önemlisi, eskiden sarı basın kartınız varsa bütün etkinliklere, basın toplantılarına, mitinglere, mahkemelere velhasıl her yere rahatça girebilirdiniz. Basın kartının ciddi bir itibarı vardı. Şimdi hiçbir itibarı yok. Başta cumhurbaşkanı ve bakanlar olmak üzere neredeyse bütün siyasilerin etkinlikleri izleyebilmek için turkuaz basın kartınız olması da yetmiyor. Bir de akreditasyon almanız gerekiyor. Dünyanın birçok ülkesinde gazeteciler, meslek örgütlerinden, çoğunlukla da sendikalardan basın kartı alıyor. Tabii şunu da söylemek gerek; ABD gibi bazı ülkelerde medya kuruluşlarının kendi kurumsal kimlik kartları da basın kartı olarak itibar görüyor.”
Çaycıya çorbacıya kart
İletişim Başkanlığı’nın muhalif gördüğü gazetecilerden çalıştıkları kurumlara bakmaksızın basın kartını esirgediğini vurgulayan Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Gökhan Durmuş da şunları söyledi:
Gökhan Durmuş
“Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesinin ardından basın enformasyon genel müdürlüğü adı İletişim Başkanlığı olarak değiştirildi ve tüm kartlar yenilenmek üzere toplandı. Fakat özellikle İletişim Başkanlığı’nın muhalif gördüğü gazetecilere çalıştıkları kurumlara bakmaksızın kartları verilmedi hem de yıllarca hala kartını alamayan yüzlerce meslektaşımız var. Bir tarafta gerçek gazetecilere basın kartları (inceleniyor dışında bir açıklama yok) verilmezken, Ekim ayında TBMM Genel Kurulunda bir vekilin -Çaycıya çorbacıya veriyorsunuz- sözlerine, -hayır vermiyoruz- diyemediler. Kartlar konusunda maalesef durumumuz bu.”
Basın kartı gaspına karşı her platformda ortaya tepki koyduklarını söyleyen TGS Başkanı Durmuş, şöyle dedi:
“Talep eden üyelerimiz ile dava yoluna giderek kartı almalarını sağlıyoruz. Hukuki destek sağlıyoruz. Meslektaşlarımızla bu şekilde dayanışma içerisindeyiz. Avrupa başta olmak üzere dünyanın büyük çoğunluğunda basın kartlarını gazetecilerin sendikaları veriyor. Türkiye’de de olması gereken basın kartını sendikanın vermesidir. Şu an ki mevcut uygulamada işe başlayan bir gazetecinin basın kartına ulaşma süresi en erken 7 ay. Yani 7 ay gazetecilik yap ama kart isteme deniyor. Oysa sendika tarafından verilse bir hafta içerisinde kartı alabilir. Ayrıca şunu da belirtmek gerekiyor, şu anki mevcut yapıda basın kartı komisyonunda meslek örgütleri temsilcileri toplamın sadece üçte birini oluşturuyor. Yani İletişim Başkanının istediği kişi kart alabiliyor. Böyle bir sistem olmaz.”
Yorum Yazın