Sadık Çelik'in kaleme aldığı "Görünenin ötesinde sahtecilik: Tüketirken tükenmeyelim" başlıklı yazı...
Tağşiş ve sahtecilik… Herkesin zihninde belki farklı çağrışımlar yapıyor ama işin özünde aynı şey: Hile. Tağşiş, bir ürüne bilerek ve isteyerek, menfaat sağlamak için başka bir madde karıştırmak demek. Sahtecilik ise tamamen taklit etmek, yani tüketiciyi açıkça aldatmak. Al birini vur ötekine… Tencere dibin kara, seninki benden kara meselesi. Biri kaliteyi düşürerek aldatır, diğeri tamamen sahtesini yapar. Sonuçta, iki taraf da tüketicinin güvenini sarsar ve yaşamın her alanına yayılmış bu gizli düzenin bir parçası olur.
***
Gıda sahtekarlığı, sadece etik bir sorun değil, aynı zamanda halk sağlığını doğrudan etkileyen kritik bir mesele. Son dönemde ülke gündemini meşgul eden Köfteci Yusuf meselesi de bunun çarpıcı bir örneği oldu. Domuz eti kullanıldığı iddiaları kamuoyunda da pek çok spekülasyon ve tartışmaya yol açtı. Ancak, olayın arka planında gerçekten ne olup bittiğine dair henüz kesin bir bilgi yok. Ortada birçok farklı iddia, teori ve dedikodu dolaşıyor.
İddialardan biri, firmanın son birkaç yıldır domuz eti ithal ettiğine dair söylentiler. Etin işlenerek dış piyasaya satılması amacıyla ülkeye getirildiği, yani transit ticaret yapılmak istendiği, ancak bunun yerine iç piyasaya sürüldüğü, sonra da ürünlere bir biçimde, yanlışlıkla veya bilinçli olarak karıştığı iddia ediliyor. Eğer bu senaryo gerçekse, bu durum yalnızca bir gıda sahtekarlığı değil, daha büyük çapta bir ithalat ve ticaret hilesi anlamına gelir.
Kesin bir suçlama yapmak mümkün değil. Ancak halk arasında dönen bu tür dedikodular, insanların güvenini sarsıyor ve gıda sektörüne dair endişeleri derinleştiriyor. Bu noktada devletin devreye girip, varsa söz konusu ithalat izinlerine ve kullanılan etin hangi amaçlarla ithal edildiğine dair net bir açıklama yapması gerekir. Eğer durum bu şekilde şeffaflaştırılırsa, söylentilerin önüne geçilebilir ve kamuoyunun güveni yeniden tesis edilebilir.
Gıda güvenliği açısından bakıldığında, insanların sağlığı ile oynandığı yönündeki endişeler oldukça haklı. Kimse, güvenerek yediği bir üründe bu tarz bir sahteciliğe maruz kalmak istemez.
Bazılarına göre, bu olay, markanın imajını yerle bir etmeye yönelik planlanmış bir operasyonun parçası gibi görünüyor. Özellikle büyük rakiplerin, içerideki işbirlikçilerle birlikte komplo kurmak suretiyle bu işin arkasında olabileceği dillendiriliyor.
Bu noktada çökme hikayesi ağır basıyor ve bu hikaye yeni de değil; Sedat Peker ülkeyi terk etmeden önce başlıyor. O tarihten bu yana devam ediyor. Peker ve Süleyman Soylu isimleri de bir şekilde bu olayda geçiyor. İşin içinde tehdit, şantaj ve türlü çeşit mafyacılık hikayeleri olduğu da yaygın olarka konuşuluyor.