Muhalif yazarı ve İklim Koçu Yasemin Mıstıkoğlu, katıldığı televizyon programında ‘iklim krizi’ne ilişkin olarak, “İnsanlar bu konuda bilgili, duyarlı ama bilinçli değil. İş dünyasının, karar vericilerin ve bireylerin birlikte hareket etmesi gerekiyor. Çokça rapor ve araştırma gösteriyor ki; iş dünyası bu problemin farkında, karar alıcılar bu durumun farkında, bireyler de bir iklim krizi meselesi olduğunun farkında fakat neler yapılacağı konusunda çok az bilgiye sahipler.” dedi.
Muhalif yazarı, İklim Koçu ve Sürdürülebilir İletişim Uzmanı Yasemin Mıstıkoğlu, CNBC-e’de ‘Yeşil Ufuk’ programının konuğu oldu. Programda, bilim insanları tarafından insanlık için alarm olarak gösterilen büyük bir problem ‘İklim krizi’ konuşuldu.
Mıstıkoğlu’na “Elde bulunan raporların tamamının mevcut politikalarla yola devam edemeyeceğimizi gösteriyor. İnsanlar bu konuda ne kadar bilinçli?” sorusu yöneltildi.
İklim koçunun yanıtı şöyle oldu:
“Öncelikle insanlar bu konuda bilgili, duyarlı ama bilinçli değil. İş dünyasının, karar vericilerin ve bireylerin birlikte hareket etmesi gerekiyor ilgili konuda. Dediğiniz gibi çokça rapor, araştırma var. Bu araştırmalar gösteriyor ki; iş dünyası bu problemin farkında, karar alıcılar bu durumun farkında, bireyler de bir iklim krizi meselesi olduğunun farkında fakat neler yapılacağı konusunda çok az bilgiye sahipler. KONDA’nın bir araştırmasına göre insanlar yüzde 73 oranında iklim krizi konusunda endişeli. Ki bu endişeli insanlar arasında kadınların oranı daha fazla. Fakat çözüm nedir diye sorulduğunda, kim çözer diye sorulduğunda cumhurbaşkanı çözer diyorlar. Hiç haksız değiller çünkü cumhurbaşkanı derken en büyük karar merciinden söz ediyorlar. Dolayısıyla karar merciilerinin, karar vericilerin alacakları kararlarla bu konuyu çözmeleri gerekiyor.
‘Evet haberim var ama ne yapılacağını bilmiyorum’ sorusuyla o kadar çok karşılaşıyoruz ki
Uzmanlar şöyle diyor: İklim krizi iki mesele üzerinden ele alınmalı. Bir tanesi şu: İklim değişikliğinin daha fazla ilerlememesi için alınacak önlemler var. Bir diğer unsur da var olan iklim krizine uyumlu yaşamak zorundayız. Bu uyum çalışmalarını yapmamız gerekiyor. Dolayısıyla özellikle birincisinde, yani bu iklim değişikliğini daha fazla arttırmamak için bireylere görev düşüyor, iş dünyasına görev düşüyor, karar alıcılara görev düşüyor. Bireylerin bu konuda bilinçlenmesi gerekiyor. İşte buna iklim iletişimi eğitimi diyoruz. Dünyada bu eğitim veriliyor. Bizdeki bireylerin bu konuda, “Evet haberim var ama ne yapılacağını bilmiyorum” sorusuyla o kadar çok karşılaşıyoruz ki, işte bu yüzden bu eğitimi de iş dünyasının vermesi gerekiyor. İş dünyasının özellikle kendi personelinden başlaması lazım. Diyelim ki buraya gelen bir konuğumuz ‘akıllı şehirleri’ anlatıyor. Kendi şirketinde CEO olan bir kişi bunu anlatırken, bu konuların altına imza atarken dışarıda şoförü onu çalışır vaziyette bir arabada bekliyorsa bu olmuyor.
Diğer yöneltilen soru ise şuydu: “İklim değişikliği konusunda endişe duyanların sayısı artıyor mu sizce? Çünkü ben kendi çevreme baktığım zaman evet insanların sayısı hakikaten artıyor. Ama acaba bir yankı havuzunu içinde miyim? Bir fanusun içinde miyim? Ne görüyorsunuz siz?”
“Evet, endişe artıyor. Fakat çözümlerin olacağını bilmiyoruz. Yani iklim uzmanları şunu söylüyorlar. Endişelenmeliyiz ama çözümlerimiz de var. İşte iklim gazeteciliği, iklim iletişimi eğitimi bunu veriyor. Endişelenmemiz gerekiyor tabii ki çünkü dünya ısınıyor. Dünyanın derecesi bizim yaşayabileceğimiz bir sıcaklıkta, o da sera gazlarının etkisiyle. Ama bu sera gazları artıyor. Sera gazlarının artmasının nedeni tüketim, her türlü tüketim. Dolayısıyla bireylerin bu konuda yapması gereken tüketim alışkanlıklarında değişime gitmek. İşte bu iklim iletişimi eğitimi diyorum ya; bu eğitim iklim değişikliğiyle ilgili doğru bilgiyi doğru bir şekilde yaymak, toplumu bilinçlendirmek ve toplumu eyleme geçirmek anlamına geliyor. Yani eylem derken; kalkalım hep beraber sokaklarda yürüyelim değil, o da olabilir tabii.”
“İklim krizini düşündüğümüz zaman aklımıza hep şu geliyor: Buzullar eriyor, orada bir tane ayıcık var”
“Bilginin doğru yayılması gerekiyor. Yani iklim krizini düşündüğümüz zaman aklımıza hep şu geliyor: Buzullar eriyor, orada bir tane ayıcık var. O ayıcık bir buzulun üstünde duruyor. Ama diyoruz ki, o kadar uzak bir yer ki bu beni ilgilendirmiyor. Hayır, oradaki buzulların erimesi beni ilgilendiriyor. Şöyle ilgilendiriyor. Mevsimler değişti diyoruz. İşte o buzulların erimesiyle okyanuslardaki su oranı ve yoğunluğu arttığı için mevsimlerin döngüsünü değiştiriyor. Ve benim burada yaptığım tüketim sera gazlarını arttırdığı için. Neden? Sera gazları fosil gazlar sebebiyle artıyor. Nedir onlar? Kömür, doğalgaz, petrol; bunların kullanımından dolayı arttığı için ben neyi tüketiyorsam tükettiğim her şey bu sera gazlarını arttırıyor. Dolayısıyla biz bireyler olarak; ‘ya ben ne yapabilirim’ diye düşündüğümüzde bir kere; daha küçük, daha az yaşamalıyız. Doğru bilgilere ulaşmalıyız.
“Dolayısıyla gönül rahatlığıyla plastik kullanmayalım”
Plastik konusu mesela. Çok yanlış biliyoruz ki plastiklerin hepsi dönüşmüyor. Ancak yüzde 9’u dönüşüyor. Dolayısıyla gönül rahatlığıyla plastik kullanmayalım. İklim iletişimi eğitimi burada çok önemli. Şirketlerin buna önem vermesi gerekiyor ve şirketlerin buna önce kendi personelinden başlaması gerekiyor ki o şoför arkadaş arabayı çalıştırır bir vaziyette patronunu beklerken onun bir fosil yakıt tüketimi olduğunu ve sera gazlarını arttırdığını bilebilsin.”
Yorum Yazın