Tugay Uluçevik'in kaleme aldığı
Dışişleri Bakanlığımızın Sözcüsü Öncü Keçeli Nisan’da yaptığı açıklamada
“Yunanistan Başbakanı'nın önümüzdeki dönemde Ankara’ya yapacağı ziyaretin hazırlıkları kapsamında, Türkiye ve Yunanistan Dışişleri Bakanlarının Londra’da bir toplantı gerçekleştirdiği” ve “görüşmede ikili ilişkilerin yanısıra bölgesel ve uluslararası konuların da ele alındığı” bilgisini verdi.
Aralarında sorunlar yumağı bulunan iki devletten birinden diğerine yapılacak yüksek seviyeli bir ziyaretin öncesinde dikkatli ve itinalı bir hazırlık süreci yaşanması gerekir.
Bu açıdan bakınca Türkiye ve Yunanistan Dışişleri Bakanlarının Başbakan Mitsotakis’in 13 Mayıs’taki Türkiye’yi ziyaretinden evvel bir araya gelerek ziyaretin hazırlıklarını gözden geçirmelerinde yadırganacak bir taraf yoktur. Buluşma gereklidir, normaldir.
Bununla beraber iki Bakan’ın buluşmasını benim için dikkat çekici ve kayda değer yapan birkaç veçhesi vardır:
1. İki Bakan’ın buluşmasından önce herhangi bir açıklama yapılmış değildir;
2. Buluşmadan sonra Türkiye ve Yunanistan Dışişleri Bakanlıklarınca sadece birer kısa eş metin şeklinde X platformunda açıklama yer almıştır;
3. Bakanlar buluşmak için münhasıran Londra’yı mı seçmişlerdir, yoksa, bir uluslararası toplantı vesilesiyle Londra’da bulunurken toplantının marjında mı ikili bir görüşme mi gerçekleştirmişlerdir? Yapılan açıklamada bir sarahat yoktur.
Bakanların buluşma yeri olarak her iki ülkeye de daha yakın Viyana, Zürih, Cenevre, Roma gibi merkezler yerine Londra'yı seçmiş olmaları merakımızı, hattâ kaygımızı mucip oldu.
Her hâlükârda görüşmenin Londra’da yapılmış olması manidardır.
Ortada sanki Kıbrıs için Türk tarafına dayatılacak bir çözümün "dostluk" kisvesine bürünülerek hazırlanması çalışmasının yapıldığından şüphe etmemize sebep olan davranışlar vardır.
Bunların başlıcası, BMGS’nin Kıbrıs konusunda “Şahsî Temsilci” atamış olması; KKTC’ ve Türkiye’nin uzun süre karşı çıkarak atamayı engelledikten sonra bu dönemde tutumlarını değiştirerek rıza göstermiş olmalarıdır.
BMGK’nin 5 Daimî üyesinin BMGS’nin yaptığı atamayı memnuniyetle desteklemiş bulunmalarıdır.
“Egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm” tezimizin Türkiye’de son bir yıldır, özellikle 2024 içinde eski sıklıkla ve özellikle yüksek seviyede dile getirilmiyor olmasıdır.
BMGS’nin Kıbrıs raporlarında BMGK’nin kendisine verdiği iyi niyet görevi ile bağlı olduğunu; BMGK kararlarının belirlediği parametrelere göre bir çözüm için çalıştığını; BMGK kararlarının Ada’da tek bir devletin varlığını kabul ettiğini vurgulamayı sürdürmesidir.
Buna rağmen KKTC'nin (Kıbrıs Türk tarafının) hâlâ BMGS'nin BMGK'den aldığı "iyi niyet" görevi içinde taraflardan biri olarak kalıyor olmasıdır.
BMGS'nin, BMGK kararlarının belirlediği parametrelere göre bir çözüm için çalıştığını; BMGK kararlarının Ada’da tek bir devletin (Kıbrıs Cumhuriyeti) varlığını kabul ettiğini vurgulamayı sürdürmekte olmasıdır.
BMGK’nin kararları da taraflara devamlı olarak “iki toplumlu, iki kesimli ve BMGK kararlarında tarif edilen siyasî eşitlik esasına göre iki kesimli federal çözüm” çağrısı yapmaktadır.
İçinde bulunduğumuz dönemde Türkiye’nin Yunanistan ile dostluk ilişkileri kurma arayışına bizi kuşkuyla bakmaya sevkeden amil, Türk – Yunan ilişkilerinin akışı içinde zaman zaman yaşanmış olan “yumuşama” veya sözde “dostluk” dönemlerini Yunanistan’ın Türkiye’ye doğru Ege’de genişleme, Kıbrıs’ta tarihî hedeflerine ulaşma emellerine uygun adımlar atabilmek için istismar etmiş olduğu gerçeğidir. Bu gerçeğe ilişkin somut olguları bilmemizdir.
Yorum Yazın