Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Muhalif yazarı Ayla Ganioğlu’na konuştu. Kılıçdaroğlu; Yerel seçimlerde Türkiye’nin gündeminde neler olacak?’, ‘1 Nisan için ne düşünüyor?’, ‘‘Türkiye’yi bekleyen tehlikeler neler?’ sorularına açıklıkla yanıt verdi.
-1 Nisan sizin için ne ifade ediyor?
-1 Nisan, Nisan ayının birinci günü. O kadar.
- Seçimin ertesi günü olarak?
-Seçimin ertesi günü… Her seçimin bir sonraki günü vardır.
-Çok aday çıkması, oyların bölünmesi nedeniyle, 1994’teki başarısızlığın tekrarlanabileceği yorumları var. Böyle bir beklentiniz var mı?
-Ben partinin başarılı olmasını isterim.
-Cumhurbaşkanı Erdoğan, arada sizi savunur gibi açıklamalar yapıyor, amacı ne sizce?
-Ciddiye alınacak şeyler değil. Acaba partinin içini karıştırabilir miyim diye… Ne denir böylesine, aç tavuk kendini buğday ambarında mı sanırmış, buna benzer bir şey...
-Anket şirketlerine hâlâ güveniyor musunuz?
-Çürümenin bu kadar yaygınlaştığı bir ortamda, çürümeyen kesim bulmak, yakalamak çok zor.
Bu sözler, Kemal Kılıçdaroğlu’nun, CHP ve seçim ile ilgili tartışmalarda taraf olmak istemediği kadar, 31 Mart sonuçlarından kendisini sorumlu tutmak isteyeceklere fırsat vermek istemediğini de gösteriyor.
Kasım’da CHP Genel Başkanı seçilen Özgür Özel, seçtiği adaylar ve seçime kadar yürüteceği kampanya ile seçim sonuçlarının sorumluluğunu üstlenecek.
Kılıçdaroğlu, ziyaretçisi eksik olmayan Ankara’daki ofisinde, her ne kadar CHP konusuna girmese de siyasi gündemle ilgili Muhalif’e değerlendirmelerde bulundu.
“Otoriterleşmenin maliyeti”
Kılıçdaroğlu, felsefeci, sosyolog ve tarihçi akademisyenlerle belirli aralıklarla bir araya gelerek belli bir konuyu masaya yatırıp tartıştıklarını söyledi.
“Örneğin Türkiye’de yoksullaşma süreci, yoksullaşmanın giderek artması, bu konuda izlenen politikaların halka yansıması ve sonuçları. Aynı zamanda Türkiye’de adaletin giderek kan kaybetmesi ve adalete güvenin giderek sarsılması. Yargının siyasi otoritenin baskısı altında kalması, otoriterleşmenin Türkiye’ye getirdiği maliyet. Dünya açısından bakıldığında Türkiye güven vermeyen bir ülke pozisyonuna giriyor. Türkiye’nin gri listeye alınması gibi… Türkiye’de demokrasinin askıya alındığı gibi bir algının giderek gelişmiş demokrasilerde kabul görmesi gibi. Pek çok sorun var. Bunları masaya yatırıyoruz, konuşuyoruz. Bazen eğitim, tarım, tarih, altı ok. Altı ok üzerinde de çalışıyoruz. CHP’nin altı okunu geniş kitlelere nasıl anlatabiliriz? Genelde altı oku çok fazla anlatmıyoruz. Bunun da geniş kitlelere anlatılması lazım. Onların düşüncelerinden yararlanıyorum. Bazen kendi aralarında farklı görüşler oluyor. Onları da büyük bir dikkatle dinliyoruz.”
“Toplumsal çürüme”
Kılıçdaroğlu, 31 Mart yerel seçimi öncesinde, ekonomik sorunların tartışılmaması için gündemin değiştirileceğini belirtti.
“Yine terör konusunu çıkarırlar. Türkiye’nin güvenliği diyecek. Türkiye’yi en güvensiz ülke haline getiren, bütün dünya ile kavgalı hale getiren kişi Türkiye’yi koruyacak. Türkiye’yi ekonomik olarak batırdı. Ortadoğu ülkeleri kendi aralarında sorun çıktığında, sorunu çözen ülke olarak Türkiye’yi görürlerdi. Şimdi görmüyorlar. Düne kadar küfrettiğiniz adamın ayağına gidiyorsunuz, el etek öpmeye, birkaç dolar para alabilir miyim acaba diye. Bunlar Türkiye’nin güvenliğinden sorumlu olabilirler mi?”
Kılıçdaroğlu, cumhurbaşkanlığı seçimi döneminde sahte video üretilmesinin, “ahlaki meşruiyetinin” tartışılmasının nedenini, “toplumsal çürümeye” bağladı.
“Toplumsal çürüme o boyutlara ulaştı ki, insanlar, eleştirmekten ya da bu sorgulamadan bir şey elde edemeyeceklerini düşünür noktaya geldiler. Asıl sorunumuz da zaten bu. Normal olarak bir demokraside, yalan söyleyen birisinin, sahte video yapan, yaptıran birisinin iktidarda olması zaten ayıp bir şey. Orta sınıf, ahlaka ve adalete en duyarlı, savunan kesimdir. Dünyanın her tarafında böyledir. Şimdi orta sınıf yok ediliyor. Orta sınıfın yok olduğu bir yerde neyi yapacaksınız?”
“Türkiye’yi tuzaktan aydınlar çıkaracak”
Kılıçdaroğlu, Türkiye’yi bu durumdan çıkarma konusunda aydınlara güveniyor.
“Toplumun aydınları Türkiye’yi bu tuzaktan çıkaracak, başka çaresi yok. Yazarları, çizerleri, aydını öncülük yapacak. Bir topluma öncülük yapanlar, toplumun aydınlarıdır. Ellerinde meşaleyle ya da bayrakla topluma önderlik yapan o toplumun aydınlarıdır. Onlar toplumu ileriye taşıyacaklardır.”
“Çivisi çıkmış bir dünyada yaşıyoruz”
Kılıçdaroğlu, adalet ve ahlakı savunanların güçsüz ve sessiz kalmasının korkudan kaynaklandığını belirtti.
“Korku var. Bir şey söylediğinde gözaltına alınıp içeriye atılıyor insanlar. İçeriye atıldığı zaman yargıç adaleti temsil ediyor, içeri girmemesi için karar veriyorsa, başına ne geleceğini çok iyi biliyor. Ama sarayın talebi doğrultusunda karar verirse nasıl yükseleceğini de çok iyi biliyor. Yargıtay’a, Anayasa Mahkemesi’ne atanabileceğini biliyor. Dolayısıyla çivisi çıkmış bir dünyada yaşıyoruz. Bunun değişme şansı elbette var. Bu ülkenin 25 milyon insanı demokrasiden yana oy kullandı. Çok önemli bir şeydir. Bütün baskıya, sahte videolara rağmen 25 milyon insan ‘Ben demokrasi istiyorum.’ dedi. Bu gerçeği de gözardı edemeyiz. Kitleler sessiz ama 25 milyon insan ‘demokrasi olmalı’ diyor.
“Yoksullaşma ile iktidarını koruyor”
Kılıçdaroğlu, orta sınıfın erimesinin, yoksulluğun artmasının, ciddi bir tehdit oluşturduğu görüşünde.
“Geniş kitleleri yoksullaştırarak kendine bağımlı hale getirmek, dolayısıyla kendi iktidarını korumak gibi bir düşünce var, çünkü orta sınıf adaleti ve ahlakı temsil eder tüm dünyada. Bizim orta sınıf ya da orta direk dediğimiz kesim zayıfladıkça, adalet ve ahlak konusundaki çürümüşlük kendini çok daha net gösteriyor. Örneğin Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmaması geniş kitlelerde yankı bulmuyor, çünkü onlar günlük geçim derdindeler. Anayasa Mahkemesi kararı uygulanmış, uygulanmamış bu onların çok dikkatini çekmiyor. Bu ülkenin aydınları da bir şey söylediği zaman da iktidar tarafından, saray tarafından dikkate alınmıyor. Böyle bir çelişki içinde Türkiye. Erdoğan yoksulluğu kendi lehine çeviriyor, çünkü devletin bütçesi elinde. Onlara ufak bir şeyler vererek, imkânlar sağlayarak kendisine bağımlı hale getiriyor. Bu, şöyle bir tehlikeyi gündeme getiriyor: Geniş yoksul kitleler, hak aramaktan uzaklaşıyorlar. ‘Ben neden yoksulum?’ sorusunu soramaz hale getiriliyor. Erdoğan bir zam yaptığında, ‘Allah razı olsun, zam olmasa aç kalacaktık.’ algısı oluyor. Erdoğan bunun farkında. Ama bunun Türkiye’ye maliyeti çok ağır.”
“Üniversitelerde korku imparatorluğu”
Kılıçdaroğlu, bu kısır döngünün kırılabilmesi için muhalefet kadar diğer toplumsal kesimlerinin de etkili olması gerektiğini söyledi.
“Muhalefet elbette bunları dillendirecek, yanlış olduğunu söyleyecek. Ama bu ülkede yadsınamaz boyutta sendika var. Sendikaların da bu olaya yeteri kadar ses çıkarmadıklarını görüyoruz. Şanlıurfa’da Özak Tekstil işçileri vardı. Orada eylem yaptılar. İktidarın baskısı altında dayanamadılar eylemi İstanbul’a taşıdılar. Kaç sendika bunlara sahip çıktı? Bütün sendikalar için aynı şeyi söylemek doğru değil ama sendika ağalığı kültürünün yerleştiğini, işçilerin haklarının yeterince savunulmadığını görüyoruz. Asgari ücretin bu halde olması, işçilerin geçinememeleri, işçi eylemlerinin medya tarafından görünmez kılınması… ‘Biz işçileri gösterirsek iktidarın hışmına mı uğrarız?’ diye bir çekinme mi, korku mu diyelim bir yapının ortaya çıktığını görüyoruz. İşçiler bir yerde sendikalaşmak istiyorlarsa, farklı bir sendika bile olsa, orada gördüğü haksızlığa isyan etmesi, onun yanında durması lazım. Hakkını araması lazım ama bu yok. Hak aramanın suç olduğu, hak arayanların da suçlandığı bir yapıya doğru gidiyoruz. Sadece işçiler için söylemiyorum. Boğaziçi Üniversitesi sadece Türkiye değil, dünyanın sayılı üniversitelerinden birisiydi. İçini boşalttılar. Yozlaştırdılar, Boğaziçi kültüründen uzak insanlar geldi. Orayı bir üniversite olmaktan çıkardılar. Oradaki hocaları neredeyse medya hiç görmüyor, yazmıyor. Bir üniversitenin yok edilmesi ne demektir? Bilimin yok edilmesi demektir. Allah rahmet eylesin Uğur Mumcu’nun dediği, fikri takip yok. Diğer üniversiteler de adeta korku imparatorluğu altında sesini çıkaramaz noktaya geldiler. Dolayısıyla Türkiye sadece bugün değil geleceği açısından çok büyük tehlikelerle karşı karşıya.
“Türkiye’yi bekleyen tehlike”
Kılıçdaroğlu, önümüzdeki dönemde Türkiye’yi bekleyen önemli tehlikelerden birinin de, eğitimlilerin yurtdışına gidişi, buna karşılık Türkiye’ye eğitimsizlerin göçü olduğunu söyledi.
“Kendi bölgemizde ciddi sorunlar. Kaynayan bir Ortadoğu var. Türkiye şöyle bir açmazla karşı karşıya: Eğitimsiz insanların geldiği ama eğitimli vatandaşlarımızın da yurtdışına gittiği bir Türkiye. Dolayısıyla Türkiye’de çok ciddi bir kayıp var. Yetiştirdiğimiz, üniversiteden mezun ettiğimiz ve bütün maliyetlerine katlandığımız bu genç evlatlarımızı yurtdışına gönderiyoruz. Onlar geleceklerini yurtdışında arıyorlar. Ama bunun karşılığında da Suriye’den, Irak’tan, Afganistan’dan, Pakistan’dan pek çok insan geliyor buraya. Eğitimsiz insanlar. Türkiye böyle büyük bir tehlike ile karşı karşıya. Siyaset kurumu bunun ne kadar farkında. Bunları sadece ucuz işgücü olarak görüyorlar. Aslında bu da insan haklarına aykırı. Onların emeğini sömürmek de doğru değil. Bunların büyük kısmı sigortasız çalışıyor. Sanayici, maliyeti onlar aracılığıyla düşürdüğünü sanıyor. Ama bunun da topluma bir bedeli var. Bu insanlar belli bir yaşa geldikten sonra çalışamayacak, ne olacaklar? Geleceği planlamayan bir siyaset anlayışı var. Bunun Türkiye’ye getireceği büyük maliyetler var.
Yorum Yazın