Araştırmacılar, iklim değişikliğinin yol açtığı 'son olayda' ayıların pençelerine yapışmış, çapı 30 santimetreye kadar ulaşan buz blokları keşfetti. Doğu Grönland'ın Kane Havzası'ndaki kutup ayılarının neredeyse yarısı iklim değişikliği sonucunda ayaklarının etrafında buz kütleleri oluşması nedeniyle artık yürümekte zorluk çekiyorlar. Washington Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, "Daha önce böyle bir şey görülmemişti" yorumunu yaparlarken, iklim krizi nedeniyle yok olan yaban hayatında, önce birçok türün yaşam kalitesi bozuluyor ardın da türler tamamen ortadan kalkıyor. “Felaket” olarak yorumlanan yaban hayatı kaybı için 200 e yakın ülke harekete geçmiş durumda, Amerika Birleşik Devletleri hariç. 1992 yılından beri ABD’nin hiç bir başkanı bu konuda kılını bile kıpırdatmadı. Kısmet Harris’e olabilir.
Son 50 yılda biyoçeşitliliğin yaklaşık yüzde 70 inin yok olması ile Dünya ülkeleri harekete geçti. Şu sıralar yaklaşık 200 ülkenin katılımı ile Kolombiya Cali’de Biyoçeşitlilik Zirvesi(COP16) yapılıyor. Ülkeler doğayı mevcut hızlı yıkımdan nasıl kurtarabileceklerini tartışacak ve çözüm bulmaya çalışacaklar. Her ülke doğayı kurtarmak için bir plan üzerinde müzakere ediyor. ABD hariç. ABD doğayı korumak için imzalanan en önemli anlaşmayı imzalamıyor. Hem de taaa 1992 yılında yapılan Rio Zirvesinden bu yana.
ABD bir çok ölçüte göre eski başkan Donald Trump’ın dört yılı hariç küresel bir çevre lideridir. Tehlike Altındaki Türler Yasası ve Temiz Su Yasası gibi dünyadaki en güçlü çevre yasalarından bazılarına sahiptir. Ülke iklim değişikliği ve yaban hayatı azalmalarıyla mücadele için milyarlarca dolar yatırım yapmaktadır. Önde gelen çevre araştırmalarının çoğunu üretmektedir. Gelin görün ki Vatikan’ı saymaz isek, doğayı korumak için en önemli küresel anlaşmaya katılmayan Dünyadaki tek ülke.
Şu sıralar devam eden Cop16 da ABD hükümeti, teknik uzmanlar dahil önemli bir heyet ile temsil ediliyor aslında. Ancak heyetin hiçbir resmi söz hakkı yok. Çünkü, az önce de belirttiğim gibi doğayı korumak için ülkelerin imzaladığı anlaşmanın altında ABD’nin imzası yok. Hem de yıllardır. Bu çok önemli bir sorun çünkü biyoçeşitlilik krizini düzeltmek için en önce yapılması gereken doğaya zarar veren tüm endüstrileri ve finansal akışları yeniden düzenlemek. Örneğin endüstriyel tarımı ve onu destekleyen sübvansiyonları yeniden düzenlemek gerektiriyor. Gezegenin en büyük ekonomisi olarak ABD bu endüstriler üzerinde çok fazla etkili olmasına rağmen bu anlaşmada imzası olmadığı için alınacak hiçbir karara katkısı olmayacak.
Peki neden karar alıcılar arasında değil? Gelin şöyle 1980'li yıllara gidelim.
Yaklaşık yarım yüzyıl önce, bilim insanları tıpkı bugün olduğu gibi çok sayıda türün neslin tükenme tehlikesi altında olduğu konusunda uyarıda bulundu. “Bilim insanları bir milyon türün tehlike altında olduğunu söylüyor” manşetleri yer aldı gazetelerde. Bu endişeler çevre grupları ve BM yetkilileri arasında biyolojik çeşitliliği korumak için bir anlaşmanın temellerini atan bir dizi toplantıyı ateşledi. 1992 Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (CBD) Rio’da imzaya açıldı. Üç hedef belirlendi, biyolojik çeşitliliği korumak, bileşenlerini sürdürülebilir bir şekilde kullanmak ve genetik kaynakların çeşitli faydalarını adil bir şekilde paylaşmak.
Anlaşma o anda orada onlarca ülke tarafından imzalandı. Birleşik Krallık, Çin, Kanada.. ..Ancak ABD Başkanı George HW Bush partisindeki bir dizi senatörün çeşitli endişelerini öne sürerek anlaşmayı imzalamaya karşı çıktı. Endişeler arasında, fakir ülkelerin doğal kaynaklarının korumalarına finansal ve diğer şekillerde yardımcı olma sorumluluğu, biyoteknoloji şirketlerinin genetikle ilgili fikri mülkiyetlerini diğer ülkeler ile paylaşma zorunda kalacakları korkusu gibi endişeler yer alıyordu. İlaç üreticileri Derneği ve Endüstriyel Biyoteknoloji Derneği gibi bazı endüstriler de imzaya karşı çıktılar. Yani büyük bir bencillik. “Dünya kaynaklarından önce kendi çıkarlarımı düşünürüm mantalitesi.”
Aynı yıl, seçim yılıydı ve Bush’un karşısına aday olarak çıkan Bill Clinton seçimi kazandı. Göreve gelir gelmez de Bush’un imzalamadığı CBD’yi Clinton imzaladı. Ancak sözleşmenin yürürlüğe girmesi için hala büyük bir engel vardı. 67 oy gerektiren senatonun onayı. Anlaşma uzun bir süre senatoda süründü. Ve inanılacak gibi değil halen sürünüyor. Son 50 yılda Dünya biyoçeşitliliğinin yarısından fazlası yok olmuşken ABD kılını kıpırdatmıyor.
Ve şu anda o madde halen Senatoda bekleyen anlaşmalar arasında 11. Madde olarak yer alıyor.
“5 Haziran 1992'de Rio de Janeiro'da imzalanan ve 4 Haziran 1993'te Amerika Birleşik Devletleri adına imzalanan Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (Antlaşma Belgesi: 103-20 ); 20 Kasım 1993'te Senato'ya sunulmuştur.”
Clinton’dan sonra hiçbir başkanın da onaya sunmadığı sözleşme için önümüzdeki günlerde yapılacak ABD seçimleri çok önemli. Eski başkan kazanırsa ABD’nin CBD’ye katılma ihtimali yok denecek kadar az. Oysa İklim ve çevre karnesi oldukça etkileyici olan Kamala Harris, Dünyanın biyoçeşitlilik sorununa çözüm olabilir. En azından 1992 yılından beri bekleyen Dünyanın yaşam destek sistemlerini, hayvanlarını ve ekosistemlerini korumak için tasarlanan Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi için Senatoyu ikna edebilir. Bunu önümüzdeki günlerde hep birlikte göreceğiz.
Şu günlerde devam eden ve 1 Kasım’da sona erecek Biyoçeşitlilik zirvesinde neler konuşuluyor; kısaca ona da değinmek istiyorum;
1992 yılında ülkelerin kabul ettiği CBD (Biyoçeşitlilik Sözleşmesi) nin ardından aynı ülkeler 2022 yılında da Doğa için Paris olarak da bilinen GBF ( Kunming-Montreal Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi sözleşmesini) kabul ederler. GBF, 2030 yılına kadar biyolojik çeşitlilik kaybını durdurmayı, tersine çevirmeyi ve 2050 yılına kadar Dünyayı “doğayla uyum içine” getirmeyi amaçlayan dört hedef ve 23 amaçtan oluşan bir listedir.
Bu toplantıda öncelikle ülkelerin ulusal biyoçeşitlilik planlarını yenilemesi gerekiyor. Ancak şu ana kadar 35 ülke ve AB güncellenmiş planlarını sundular zirveye. 162 ülkenin de güncel planı bekleniyor.
Bitki ve hayvanlardan elde edilen genetik verilerin nasıl yönetileceği, doğaya zarar veren işletmelere verilen sübvansiyonların kesilmesi ve şirketlerin çevresel etkilerini raporlama zorunluluğunun getirilmesi bu toplantının gündem maddeleri arasında. Zengin ülkeler, 2022’de Montreal’de düzenlenen COP15’te, gelişmekte olan ülkelerin doğa hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olmak için 2025’ten başlayarak yıllık en az 20 milyar dolar katkıda bulunma konusunda anlaşmışlardı işte bu miktarın 2030’da 30 milyar dolara yükselmesi de anlaşmanın hedefleri arasında.
"Buz parçaları sadece saçlara takılmamıştı. Deriye yapışmışlardı ve ayaklara dokunduğunuzda ayıların acı çektiği açıkça görülüyordu. Artan sıcaklıklar daha fazla yağışa neden oluyor. Bunun sonucunda nemli ve sulu kar kutup ayılarının ayaklarına kümeleniyor, daha sonra donuyor ve temizlenmesi zorlaşıyor."
Peki Kutup ayılarına yardım etmek için ne yapılabilir?
"Sera gazı emisyonlarını azaltabilir ve iklim ısınmasını sınırlamaya çalışabiliriz."
(Ecology dergisi)
Yorum Yazın