Türkiye’de yaklaşık 2 milyon çocuk işçi çalıştırılıyor. Çalıştıkları halde adı geçmeyenler ise mülteci çocuklar. Gazeteciler Cemiyetinin katkılarıyla hazırlanan Evin Arslan’ın özel haberi...
Evin Arslan
Hayata Destek Derneği Sosyal Hizmet ve Çocuk Koruma Sektör Yöneticisi Özlem Gegez ve İstanbul Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Genel Kamu Hukuku Anabilim Dalı’nda Araştırma Görevlisi Kemal Efe Sayın, Türkiye’de mülteci çocuk işçiliğinin durumunu ve hukuki boyutlarını anlattı.
Pandemi sonrasında çocuk işçiliği oranının ilk kez azalmak yerine arttığını biliyor muydunuz?
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve UNICEF’in 2021 yılında yayınladığı “Çocuk İşçiliği: Küresel 2020 Tahminleri, Eğilimler ve Gelecekteki Durum” raporuna göre, dünyadaki çocuk işçi sayısı 160 milyonu buldu. Rapora göre, çocukların yüzde 70’i tarımda, yüzde 20’si hizmet, yüzde 10’u sanayi sektöründe çalışıyor. Çalışan 5-11 yaşları arasındaki çocukların yüzde 28’i; 12-14 yaş arasındaki çocukların yüzde 35’i eğitim alamıyor.
Peki çocuk işçiliğinin tanımı nedir?
İstanbul Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Genel Kamu Hukuku Anabilim Dalı’nda Araştırma Görevlisi Kemal Efe Sayın bunu şöyle açıklıyor:
“Hukuki olarak, 14 yaşını bitirmiş, 15 yaşını doldurmamış ve ilköğretimi tamamlamış kişiye çocuk işçi statüsünü atfedebiliyoruz. Bu statü İş Kanunu’nun 71. maddesi ve Çocuk ve Genç İşçilerin Çalıştırılma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin 4. maddesinde yer alıyor. Yönetmelik, 15 yaşını tamamlamış, ancak 18 yaşını tamamlamamış kişiyi ise “genç işçi” olarak adlandırıyor. Tabii bu tanımlar, yasal sınırlar dâhilinde bir iş sözleşmesi ile çalışabilecek çocuk ve gençler için geçerlidir. İnsan hakları perspektifinden baktığımızda ise kayıt dışı çalışan veya zorla çalıştırılan her çocuğa biz, ‘çocuk işçi’ diyoruz. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 1. maddesinde yer alan “...on sekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır.” ifadesi de bize, çocuk kavramını tarif ediyor. Dolayısıyla gerek iş sözleşmesiyle ve yasal sınırlar içerisinde gerekse kayıt dışı veya zorla çalıştırılan 18 yaşın altındaki herkes bizim için çocuk işçidir.”
MÜLTECİ ÇOCUKLAR KAYIT DIŞI ÇALIŞTIRILIYOR
Türkiye’ye baktığımızda ise çocuk işçiliği konusunda bizi parlak bir tablo karşılamıyor. Konunun pek konuşulmayan taraflarından biri ise çalışan mülteci çocuklar. Hayata Destek Derneği Sosyal Hizmet ve Çocuk Koruma Sektör Yöneticisi Özlem Gegez, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından 2019 yılında yayınlanan ‘5. Çocuk İşgücü Araştırması’nı şöyle anlatıyor:
“Türkiye’de bir ekonomik faaliyette çalışan 5-17 yaş grubundaki çocuk sayısı 720 bin olarak belirlenmiştir. Ancak anketin gerçekleştiği dönem senenin son çeyreği olduğu için mevsimlik tarım işçisi çocuklar bu rakamın içinde bulunmamaktadır. Ayrıca mülteci çocuklar da ankete tabi tutulmamıştır. Türkiye’de mülteci çocuklarla birlikte tahmin edilen çocuk işçi sayısı ise yaklaşık 2 milyondur. Çalışan çocukların yüzde 30,8'i tarım, yüzde 23,7'si sanayi yüzde 45,5'i ise hizmet sektöründe yer almaktadır. Yaş grubuna göre incelendiğinde; 5-14 yaş grubunda çalışan çocukların yüzde 64’ü tarım sektöründe, 15-17 yaş grubunda çalışan çocukların ise yüzde 51’i hizmet sektöründe yer almaktadır.” Gegez tarım sektörünün az çıkma sebebinin mevsimlik tarım işçisi çocukların bu araştırmaya dahil edilmemiş olması olduğunu dile getiriyor.
Gegez, mültecilerin karşılaştıkları problemlerden birinin kayıt dışı ve güvencesiz çalışmak olduğunu ve bu durumun iş sağlığı ve güvenliğinden yoksun koşullarda çalışmayı beraberinde getirdiğini aktarıyor. Gegez “Çocuk işçiler her zaman daha ucuz iş gücü olmuştur. Çalışma hayatına itilen mülteci çocuklar ise akranlarına göre daha ucuz iş gücü olarak çalıştırılmaktadır. Pandemi dönemi ve sonrasında tüm dünyada ve Türkiye’de hissedilen ekonomik kriz, derinleşen yoksulluk, çocuk işçiliğini arttırmıştır. Ailelerin geçim kaynağı olmadığı için çocuklar da eğitim hayatlarını bırakıp ya da eğitim hayatına hiç başlamayıp ailelerine destek olmak için çalışmak zorunda bırakılmaktadır. Ayrıca eğitim hayatının güvencesizliği, okullarda yaşanan akran zorbalığı, ayrımcılık da çocukları eğitim hayatından kopararak çocuk işçiliğine itmektedir. Türk Eğitim Derneği'nin düşünce kuruluşu TEDMEM'in açıkladığı verilere göre, Türkiye'de 676 bin çocuk eğitim dışında. Bunlara mülteci çocukları da eklediğimizde sayı bir milyonu aşıyor.” diyor.
Gegez, çocuk işçiliği sebebiyle okulu bırakan çocuklar konusunda veriye sahip olamadıklarını söylese de genel olarak çocuğun eğitim hayatından koptuğunda çocuk işçi olduğunu veya çocuk işçi olduğu için eğitimi bıraktığını aktarıyor.
“AĞIR VE TEHLİKELİ İŞLERDE ÇALIŞTIRILIYORLAR”
Mülteci çocukların çalıştıkları iş alanlarının bölgelere göre değiştiğini söyleyen Özlem Gegez, gözlemlere ve yapılan araştırmalara göre, mülteci çocukların en çok çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinde çalıştırıldıklarını belirtiyor. Gegez “Sokakta, küçük ve orta ölçekli işletmelerde ağır ve tehlikeli işlerde, gezici ve geçici tarım işlerinde çalıştırılıyorlar. Genellikle kayıt dışı çalıştırıldıkları için de sağlık ve güvenlik koşulları olmadan çalıştırılmaktadırlar.” diye ifade etti.
Hayata Destek Derneği Çocuk Koruma Programının uluslararası standartlar, sözleşmeler ve yasalara dayandığını dile getiren Gegez, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ndeki katılım hakkına atıfta bulunarak şöyle söylüyor: “Çocuğu, çocuk koruma sisteminin en temeline oturtmadığımızda yetişkinler olarak kendi bakış açımızla hareket ediyoruz ve onların ihtiyaçlarını anlayamıyoruz. Ayrıca çocukların güçlenmesi, kendi haklarını savunuyor olmaları da çocuk koruma sistemlerinin gelişebilmesi için elzem. İhtiyaçlarını, taleplerini en çok onlar biliyorlar ve bunları onlardan duymak kıymetli.” Duymanın yetmeyeceğini, aynı zamanda çocukların söylediklerinin karar mekanizmalarını etkilemesi gerektiğini söyleyen Gegez, Hayata Destek Derneği’nin çalışmalarını şöyle anlattı: “Mülteci çocuklarla vaka yönetimi ve psikososyal destek aktiviteleriyle yakından çalışıyoruz. Onları dinliyor, haklarını gözetiyor, koruyucu mekanizmalara ve haklarına erişmelerini sağlıyoruz.”
HUKUKTA ÇOCUK İŞÇİLİĞİ
İş Kanunu’nda on beş yaşını doldurmamış çocukların çalıştırılmasının yasak olduğunu söyleyen Kemal Efe Sayın, 14 yaşını doldurmuş ve zorunlu ilköğretimi tamamlamış çocukların sadece bedensel, zihinsel, sosyal, ahlaki gelişimlerine ve eğitime devam edenlerin okullarının devamına engel olmayacak hafif işlerde çalıştırılabileceklerini belirtiyor. Sayın “İş Kanunu’na ve Çocuk ve Genç İşçilerin Çalıştırılma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğe göre çocuk işçiler yer ve su altındaki işlerde, meslek hastalığına yol açabilen maddeler ile yapılan işlerde, gürültülü, aşırı sıcak veya soğuk ortamlarda ve benzeri koşullarda çalıştırılamazlar.” diye ifade ediyor. Mültecilerin de Türk İş Kanunu’na tabi olduğunu söyleyen Sayın, mülteci çocukların da Türkiye vatandaşı olan çocukların sahip olduğu haklara sahip olduğunu ifade ediyor.
NE YAPILABİLİR?
Mülteci çocukların çalışmak mecburiyetinde kalmasının bir sebep değil sonuç olduğunu söyleyen Sayın, sorunların ekonomik, sosyal ve politik sebeplerinin düşünülmesi gerektiğini belirtiyor. Sayın “Mülteci çocuğun çalışmadığı bir varsayımda, bu çocuğun açlık tehlikesi karşısında ne yapacağı sorusunu sormamız gerekiyor. Bir çocuğun refahı doğal olarak, öncelikle ailenin sorumluluğundadır. Ancak zaten ekonomik yönden zor durumda olan ailelerin bu sorumluluğu yerine getirmeleri pek mümkün değil. Dolayısıyla devletin, aileyi, kamucu politikalar ile, çocuğun eğitim, sağlık, beslenme, barınma ve benzeri hakları yönünden desteklemesi icap ediyor. Aksi halde çocuk işçileri, kayıt dışı çalışmaktan, emek sömürüsünden, şiddet ve ihmalden korumak mümkün olmayacaktır. Daha sonra, çocuk işçiliğinin izlenmesi, çocuk işçi çalıştıranlara müeyyide uygulanması gibi önlemlerin ciddiyetle ve tavizsiz biçimde uygulanmasından söz edebiliriz.”
Ailenin ve çocuğun desteklenmesi konusunda sivil toplum kuruluşları, devlet kurumları ve yerel aktörlerin iş birliğinin önemli olduğunu söyleyen Sayın “Çocuk işçiliğinin izlenmesi konusunda büyük bir problem var. Çocuk işçilerin sayısı ve hangi iş kollarında çalıştıkları konusunda veri eksikliği bulunuyor. Bu gibi hususlarda, sivil toplum kuruluşlarının ve yerel aktörlerin desteği oldukça faydalı olabiliyor. Burada uluslararası örgütleri de unutmamak gerekiyor. Bu örgütlerin çocuğun hukuki statüsünü kuvvetlendirecek, çocuğun refahına ortam sağlayacak ekonomik, sosyal ve kültürel politikalar üretmeleri şart.” diye ifade ediyor.
Ana Fotoğraf: Şehlem Kaçar / csgorselarsiv.org
Yorum Yazın