Hastanelere gitmiyorlar… Sağlıksız beslenen, cinsiyet ayrımına uğrayan, evde doğum yapan kadınlar, eksik kiloyla dünyaya gelen, aşıdan yoksun kalan bebekler… TTB Gaziantep-Kilis önceki dönem şube başkanı Ayşegül Ateş Tarla, mülteci-göçmen dramını anlattı: “Suriyeli göçmenler tek ayrıcalıklı grup, diğerleri eşit sağlık hizmetinden yararlanamıyor”. Gazeteciler Cemiyetinin katkılarıyla hazırlanan Yusuf Özgür Bülbül’ün özel haberi...
Yusuf Özgür Bülbül - Gaziantep
Mülteci ve göçmenlerin en ciddi sorunlarından biri sağlığa erişim… Mülteci ve göçmen sağlığı üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan TTB delegesi, üyesi ve önceki dönem Gaziantep-Kilis Şube Başkanı Ayşegül Ateş Tarla, mülteci ve göçmenlerin sağlık hizmetlerine yeterince erişemediğini ve sınır dışı edilme korkusuyla sağlık kuruluşlarına başvurmaktan bile çekindiğini söyledi. Yetersiz ve dengesiz beslenme sorununa da dikkat çeken Dr. Ateş Tarla, sağlık hizmetlerine erişimde mülteci ve göçmenler arasında da belirgin farklar olduğunu da dile getirdi.
Mülteci ve göçmenlerin yoğunlaştığı kentlerin başında gelen Gaziantep ve Kilis’te Türk Tabipler Birliği’nin (TTB) bir önceki dönem başkanlık görevini yapan Ayşegül Ateş Tarla, TTB delegesi olmasının yanı sıra aktivist olarak mülteci ve göçmenler üzerine çalışıyor. Son dönemde özellikle göçle birlikte göçmen sağlığı ve sağlık hakkı üzerine çalışmalar yürüten Tarla, Suriye’deki savaştan sonra yoğun göç dalgasıyla mülteci ve göçmenlerin sağlığa erişimi ve sağlık hakkı konularının tartışmaya açıldığını söyledi.
Ayşegül Ateş Tarla
'Diğer' mülteci ve göçmenler
Mülteci ve göçmenler arasında da belirli farklar olduğunu belirten Ateş Tarla, şunları söyledi:
“Türkiye’de biliyorsunuz Suriye’den gelen mülteciler geçici koruma statüsüne tabi. Diğer mülteciler herhangi bir koruma statüsüne sahip değil. Geçici koruma statüsünde olan kişiler ve 99’lu kimliğe sahip kişilere 1. Basamak ücretsiz. Ancak bu konu hakkında insanların pek bilgisi yok. Doktorlar ve sağlık çalışanları arasında da bu gruba nasıl hizmet verileceği üzerinde yeterli bir bilgilendirme yok. -Geçici koruma kimliği sağlık alanında ne sağlıyor?- diye sorarsanız ikinci basamak dediğimiz sistem, devlet hastanelerine ücretsiz erişim sağlıyor, ilaç alımlarına da ücretsiz erişim sağlıyor. Üçüncü basamakta ise hastalar hastanelere sevkli gidebiliyorlar. Özel hastaneler ise bu kapsam dışında. Tabii kişiler kendi istekleri ile hastanelere ücret ödeyerek başvurabilirler ama bu geçici koruma sadece Suriye’den gelen mültecileri kapsıyor diğerlerini kapsamıyor. Mesela Suriye’den gelen Filistinlileri kapsamıyor. Ya da Irak’ın Şengal bölgesinden büyük bir göç dalgası gelmişti, bunları kapsamıyor. Afganları, İranlıları ya da Afrikalıları kapsamıyor. Sadece birinci basamak dediğimiz aile sağlığı merkezleri hepsine ücretsiz. Bunu da belirtmek gerekiyor.” diye konuştu.
Suriye'yi Afganistan ve Irak izliyor
Doktor Ayşegül Ateş Tarla, “Sağlığa erişim dediğimiz zaman önce herkesin aslında sağlığa erişiminin bir insan hakkı olduğunu söylemek gerekiyor. Türkiye’ye böyle bir göç dalgasını dönemsel olarak geçmişte de yaşıyorduk ancak bu kadar büyük boyutta yaşanmadı. Dünyada en fazla mülteci nüfusu barındıran ülke Türkiye olduğu için sağlığı düşünürken kesinlikle göç ve mülteci sağlığını da tartışmamız gerekiyor. Suriyelilerden sonra Afganlar, Irak ve İranlılar olarak bir sıralama yapılabilir” dedi.
Sınır dışı edilme korkusu
Ateş Tarla, koruma statüsünde olmayanların yaşadığı ciddi sorunları şöyle anlattı:
“Bilgiye ulaşamama ve yanlış bilgilenmeler var, dolayısıyla mülteciler, göçmenler, sosyal dışlanma, damgalanma, ötekileştirme korkusuyla yaşıyor ya da yardım hizmetlerine ancak sınırlı bir erişim sağlayabiliyorlar. Kendilerini ifade etmekte zaten zorluk içindeler. Dinlenememe, ön yargılar ve dil sorunundan kaynaklı olarak da sınır dışı edilme korkusuyla, sağlık kuruluşlarına başvurmada da çekinceleri olabiliyor. Ayrıca ataerkil bir toplumsal cinsiyet baskısından kaynaklı olarak özellikle kadınların sağlık hizmetlerine erişiminde sorunlar yaşanabiliyor. Hatta göçmenler, cinsel taciz, cinsiyete dayalı şiddet görebiliyor. Etnik nedenler bile sağlık erişimine neden olabiliyor. Pandemi sırasında ilk başlarda, kapanma döneminde göçmenlerin ciddi bir sağlığa erişim sıkıntısı olduğunu gördük. Yalnız şunu da eklemem gerekir, mülteci-göçmen sorunlarıyla ilgili detaylı veri ne yazık ki elimizde yok. Sağlık Bakanlığı hiçbir veriyi paylaşmadığı gibi bu verileri de açıklamıyor. Şu anda kamplarda yaşayan bir mülteci nüfusu yok denecek kadar az. Artık herkes şehirlerde, o yüzden kamplardakiler ve diğerleri diye ayrı bir kıyaslama yapamayız. Özellikle Afrikalı mültecilerin ve yanı sıra Afgan, İranlı, Iraklıların gerçekten sağlığa erişimde çok ciddi sorun yaşadıklarını söyleyebiliriz, bunun en önemli nedeni, geçici koruma statüsüne sahip olamaları. Yani herhangi bir sağlık koruması yok. Yabancılar için de poliklinikleri var ancak onlar çok yetersiz.”
Türkiye’deki sağlık politikasının sağlıkta dönüşüm politikasından kaynaklı olarak ciddi sorunlara neden olduğunu savunan Ateş Tarla, “İstanbul’da yapılan bir araştırmada Afgan mültecilerin İstanbul’da uğradıkları iş kazalarında ancak en son noktada hastaneye gittikleri bunun da çok ciddi boyutta olduğu görülmüş. Yani Afgan mülteci sağlığı ancak çok ciddi tehlikeye girdiğinde hastaneye gidiyor. Sağlığa erişimde yaşanan bu olumsuz tabloyu kayıt dışı oluşları da etkiliyor” dedi.
Farklı diller
Ateş Tarla, mülteci ve göçmenlerin nüfus artışı ile ilgili olarak sağlıklı bir veriye sahip olamadıklarından da yakındı. Ateş Tarla, “Aslında sağlık hizmetlerini, sadece Türkçe değil, Arapça, Farsça, Kürtçe ve Afrikalı göçmenler için Fransızca, dillerinde verirseniz, bu insanlar daha iyi iletişim sağlayabilecekleri için, sağlık hizmetinde de iyi sonuçlar elde edilir. Bu uluslararası korumadaki kişilerin sağlık hizmetlerinden yararlanamaması durumunda hastaneye gidemeyen kadın, tabii ki doğumunu evde yapar. Evde doğum, zaten bizim istediğimiz bir şey değil, yani biz hiçbir vatandaşın şu anda evde doğum yapmasını istemiyoruz. Doğan çocuklar kimliksiz olunca ki vatansızlık değil aslında, çünkü o verilen sadece geçici bir kimlik oluyor bu, bir vatandaşlık kimliği değil, dolayısıyla eksik hizmet alma durumundalar. Örneğin menenjitle ilgili bir veri var mı? Bilmiyorum. Ben böyle bir vaka artışı gözlemlemedim, ama kabakulak çocuklukta çok sık gördüğümüz hastalıklardan, onda da durum aynı. Kızamık başta olmak üzere difteri, boğmaca da yaygın ama biz şu anda bir çok hastalığa karşı aşı yapabiliyoruz. Aşılayamadığımız zaman hem yeni doğan bebeği korumamış hem de o topluluğu riske sokmuş oluyoruz. Yani göçmenlerin sağlık hizmetine erişememesi, aşılanarak önlenen hastalıkların artışına neden olduğu gibi ne yazık ki aşılayamadığımız bebekleri ölüme kadar götürüyor.”
Yetersiz beslenme
Mültecilerde yetersiz beslenme sorunuyla ilgili görüşlerini de paylaşan Ateş Tarla şöyle dedi:
“Bu durumun o gruplarda çok daha fazla olduğunu hepimiz biliyoruz. Daha zor koşullarda çalıştıklarını, güvencesiz çalıştıklarını, sağlık sigortalarının olmadığını, iş kazalarının kayda geçirilmediğini, iş kazalarında yaralanan mültecilerin hastaneye gidemediğini, bunun çok ciddi komplikasyonlara neden olduğunu, hatta ölümlerine neden olduğunu biliyoruz, tabii ki bunlar kayıt dışı olduğu için bilinmeyen ama olan şeyler. Ne yazık ki böyle bir durum var. Tabii yetersiz para ile güvencesiz yaşayanların, gebelik sürecinde yetersiz beslenen annelerin ve yetersiz beslenen çocukların birçok komplikasyona uğradığını biliyoruz. Hatta yetersiz beslenme ve sağlık hizmetlerinden yararlanamama durumu, sadece erken doğumlara değil, bebeklerin düşük ağırlıkla doğmasına da neden oluyor.”
Tarla, mülteci ve göçmenlerin hastanelerde senet karşılığı tedavi olduğu iddialarını hep duyduklarını ancak somut bilgi sahibi olmadıklarını belirtti.
Suriyeli bebek ölümlerine de değinen Ateş Tarla, ölen bebeklerin kaydının olup olmadığı üzerinde de belirsizlik olduğunu paylaştı:
“Hacettepe Üniversitesi’nin Nüfus Araştırmaları Raporu’nda Suriyeli bebekler ile ilgili detaylı bir bilgi var, ayrı bir rapor hazırlandı. Suriyeli bebek ölümleri daha önce de haber olmuştu, aslında Suriyeli bebek demek istemiyorum. Bu söylem de ayrımcı bir dil oluyor ama ne yazık ki bu bebeklerin de belli bir kaydı yok gibi, yani bebek ölümlerini inceleyen komisyona bu durum girip girmediği bilinmiyor, bakanlığın bu konu ile ilgili nasıl bir çalışması var bunu da bilmiyoruz.”
Mülteci ve göçmenlerin geçiş güzergahında olan ve milyonlarda mülteci ve göçmene ev sahipliği yapan Türkiye’de çoğunluk Suriyelilerde. Mülteciler Derneği’nin Kasım 2022 verilerine göre, şurada Türkiye’de 3 milyon 577 bin 714 kayıtlı Suriyeli var. 550 bin 707 kişi ile Suriyelilerin en çok tercih ettiği il İstanbul. Mega kenti 463 bin 38 ile Gaziantep, 373 bin 790 ile Şanlıurfa, 358 bin 984 ile Hatay, 253 bin 636 ile Adana izliyor.
Yorum Yazın