Bir kez daha anladı. O çoktan hesaptan düşülmüş, defterden silinmiş bir adamdı. Terk edilmişti. Ölmeye yatırılmıştı. Yılkıya bırakılmıştı…
Güçlü bir at kişnemesi, bozkırda çığlık çığlığa yükseldi. Bir zamanlar göz alıcı bir doru rengi olan at, başını kaldırıp, kulaklarını dikti. Çukur yerlerinde incecik bir buzun biriktiği akik sarısı gözlerini alabildiğine açıp, bembeyaz ovaya baktı. Yoktu. Ne bir dörtnala koşma sesi vardı ne de buğulu bir ter kokusu.
Yeniden uzun yalnızlığına döndü. Belki farkında belki de değildi ama o çoktan hesaptan düşülmüş, defterden silinmiş bir attı. Terk edilmişti. Ölmeye yatırılmıştı. “Yılkıya” bırakılmıştı…
Güçlü bir öksürük sesi, ışığa boğulmuş Hükümet Meydanı’ndan yükseldi. Merkez Lokantası’ndan çıkanların konuşmaları duyuldu. Çamlık gazinosundan gülme sesleri geldi.
Yorum Yazın