Yasemin Mıstıkoğlu'nun kaleme aldığı 'Ordular ve savaşlar iklim değişikliğini körüklüyor' başlıklı yazı...
Son günlerde gündeme oturan 3. Dünya savaşı söylemleri, İran-İsrail gerginliği. Geçtiğimiz yıldan bu yana süren İsrail-Gazze ve daha da geriye doğru gidersek Ukrayna-Rusya, Irak-Suriye (2014), Libya (2011), Irak(2003) ve Afganistan (2001) savaşları. ABD ve destekçilerinin defalarca girdiği bu savaşlar belki de11 Eylül saldırılarına verilen tepki olarak düşünebilir. İşte bu savaşlar ve her ülkenin ordusunu yeni çatışmalara hazır tutmak için yapılan tüm hazırlıklar dünyadaki en büyük kirliliği yaratıyor ve dünyaya büyük bir iz bırakıyor. Bu ize Askeri Postal Karbon İzi yada Küresel Askeri Karbon Ayak İzi deniliyor.
Askeri Postal Karbon İzi (The Carbon Boot-Print of the Military) denilen bu kavramla, askeri operasyonların tüm boyutlarıyla neden olduğu toplam emisyonlar kastediliyor. SGR (Küresel Sorumluluk İçin Bilim İnsanları) ‘nin çalışmalarına göre askeri emisyonların, Dünyanın yarattığı tüm emisyonların %5.5 ini oluşturduğu tahmin ediliyor. “Tahmin” diyorum çünkü, ulusal kişisel çıkar ve gizlilik de dahil olmak üzere çeşitli nedenlerden ötürü, Dünyanın dört bir yanındaki orduların, kirliliğin ve karbon emisyonunun başlıca kaynağı olmasına rağmen, çevresel ayak izleri hakkında çok az şey biliniyor.
Askeri emisyon raporlaması hala gönüllülük esasına dayanıyor. Ulusal düzeyde askeri karbon emisyonlarını kontrol etme zorunluluğu olmadığından, birçok hükümet bunları hesaplamanın bile gerekli olmadığı görüşünü benimsiyor. Bu da sorunun ne kadar büyük olduğunu tahmin etmenin çok zor olduğu anlamına geliyor. Ancak bazı ülkeler ordularının enerji tüketimi/yakıt kullanımıyla ilgili verileri yayınlıyor, hatta bazıları da askeri faaliyetlerinin karbon emisyonlarıyla ilgili verileri yayınlıyor. Bu verilerle de sorunun boyutu sadece tahmin edilebiliyor. Çünkü ulaşılabilen bilgiler az ve şeffaf değil.
Verilerine ulaşılan ülkelerden birkaçı ABD, İngiltere, Almanya. Çin, Suudi Arabistan, Rusya ve Hindistan gibi dünyanın diğer büyük askeri harcama yapan ülkelerinin çoğu, çok daha az şeffaf. Ve bu ülkeler genellikle fosil yakıtlara yoğun olarak dayanan ekonomilere sahipler. Bu nedenle askeri harcamalarının önemli ölçüde daha fazla karbon yoğun olması muhtemeldir.
Ve bu kısıtlı veriler ile bile varılan sonuç şu; “Dünyadaki tüm ordular tek bir ulus olsaydı, Çin, ABD ve Hindistan'ın arkasında, en büyük emisyonu yayan ülke olurdu. Savaşın ihmal edilen emisyonlarının boyutuna dair en net sonuç, 2022'de yayınlanan Ukrayna-Rusya savaşı ile ilgili. Savaşın ilk yedi ayının sonunda yaklaşık 100 milyon ton (MtCO 2 e) emisyon oluşacağı tahmini var.
“Askeri Postal Karbon İzi” savaş anında kullanılan silahlardan, bombalardan ibaret değil elbette. Bu kavram bileşenlerden oluşuyor. O ülkenin “Yurt içinde ve yurt dışında askeri operasyonları”, “Askeri üstlerin, karakolların kurulmasının, askeri ekipmanların üretimi ile askeri üslerdeki enerji kullanımından kaynaklanan emisyonları”, “Askeri uçaklar, gemiler ve kara araçları tarafından tüketilen yakıttan kaynaklanan emisyonları”, “Askeri faaliyetler için tedarik zinciri çarpanları”, “Gıda tüketimi ve atıklar”.
Ancak bu emisyonlar da hikayenin sadece bir parçası. Ayrıca, tüm askeri ekipmanı üreten silah endüstrisinin karbon emisyonlarını, bu endüstri tarafından kullanılan hammaddelerin çıkarılmasını ve askeri ekipman kullanıldığında, yani savaşta, etkilerini de saymamız gerekiyor. Ve ayrıca
SAVAŞ SONRASI… Aslında bu boyutu en korkuncu ve büyük bir sorun İKLİM KRİZİ için.
Savaşın etkileri diyoruz buna; çatışmaların neden olduğu yangınlar, kuraklık, göçler, bulaşıcı hastalıklar, gıda ve su kıtlığı en somut görülen etkiler. Zarar gören bitki örtüsü ve çatışma süresince yok olan ormanlar. PAX’ın raporuna göre, savaşın zehir saçan kalıntılarının etkilerinin ortadan kaldırılması ya çok uzun yıllar alacak ya da bu hiç mümkün olmayacak. Savaşın neden olduğu doğa tahribatına toprağın katmanındaki tahribatları da dâhil etmek gerekiyor. Bir yandan yangınlar toprağın üzerindeki bitki örtüsünü yok ederken, diğer yandan bombanın içeriğindeki kimyasallar ve toprağa dökülen askeri atıklar yüzünden toprak zehirleniyor. Keza toprağa mayın döşenmesi de ayrı bir mesele. “Çatışma sonrası yeniden yapılanma”, “Hayatta kalanlara yönelik sağlık hizmeti sivil/asker”, “Silah kullanımından kaynaklanan yangınlar” da bu kavramın bileşenleri.
Bu alanda verilerin azlığı, iklim değişikliğinin etkileri ve gelecekteki riskleri ile uyum ve azaltma seçenekleri konusunda yapılan çalışmaları da olumsuz etkiliyor elbette. 1988 yılından bu yana hazırlanan, dünyanın en kapsamlı iklim raporu IPCC belgelerinde dahi bu konuya tek bir zamanda 2014 yılında ve çok kısaca rastlıyoruz. 2023 yılındaki son raporda ise hiç söz edilmedi. IPCC raporları, bu platforma gönderilen bilimsel bildiriler ile hazırlanıyor. Bu raporlarda bu konu ile ilgili bir veri, yorum göremiyorsak ülkelerin bu konuda bilgi akışı sağlamadığı anlamına geliyor.
YEŞİL SAVAŞLAR
Ülkelerin bu soruna genel olarak, askeri yaklaşımı, savaş alanında avantajı korumak için daha düşük karbonlu teknolojik değişime odaklanmaktır.
- İlk olarak, savaş gemilerinde, savaş uçaklarında ve zırhlı araçlarda ve askeri üslerde enerji verimliliğini artırma çalışmaları öneriliyor.
- Bir diğer önemli strateji ise “alternatif yakıtlar”dır. Bu, denizaltılarda, büyük savaş gemilerinde ve uzak askeri üslerde küçük nükleer reaktörlerin kullanımının genişletilmesini içeriyor.
- Diğer alternatif yakıtlar arasında özellikle askeri havacılıkta kullanılmak üzere biyoyakıtlar ve sentetik yakıtlar bulunuyor.
- Ayrıca askeri üslerde yenilenebilir enerjinin daha fazla kullanılmasına ilgi var. Yenilenebilir kaynaklardan elde edilen elektriğin askeri kullanımının artırılması ve karbon kirliliğinin azaltılması hedefleniyor.
- “Dengeleme Kullanımı” başlığı altında önerilenlerden biri de askeri arazide daha fazla ağaç dikmek. Anlaşılması güç gerçekten “Bir yandan savaşıp bir yandan ağaç dikmek” anlamına geliyor.
Görüldüğü üzere ülkelerin yaklaşımları “akıllara ziyan” bir durum maalesef. Bazı ülkelerin askeri karbon emisyonlarını raporlamayı iyileştirmeye başlamış olması her ne kadar olumlu bir adım olarak görülse de bu emisyonlar için düşünülen azaltma stratejileri için önerilen bu çözümler “Pes artık” dedirtiyor. Savaşı daha verimli yürütmek anlamındaki bu stratejiler mantığını bir kez değil defalarca daha düşünmek, daha bilinçli kamu politikaları geliştirmeyi amaçlamak gerekiyor. Yoksa
“sürdürülebilir savaşlar” motivasyonu ile yeşil yollar bulmaya çalışmak, savaşmak için çevreye daha az zarar veriyor olmak, dünyanın beklediği çözüm değil.
Savaşmak için çevreye biraz daha az zarar veren yollar bulmaya çalışmanın bariz alternatifi, barışı daha güçlü bir şekilde sürdürmektir. Tarihsel askeri karbon emisyonları üzerine yapılan araştırmalar göstermiş ki askeri faaliyet ve silahsızlanmanın azaldığı dönemlerde, küresel emisyonda büyük düşüşler meydana geliyor. Ancak şu anda askeri karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik stratejiler neredeyse tamamen düşük karbonlu silah sistemlerine odaklanmış durumda – ki bunun başarılı olacağına dair çok az kanıt olmasına rağmen. Hükümetlerin acilen barış inşasına odaklanmaları gerekiyor - hem askeri karbon emisyonlarını azaltmaya yardımcı olmak hem de daha barışçıl bir dünya yaratmak için.
Dolayısıyla askeri karbon emisyonlarında gerçek azalmaların anahtarı, küresel askeri harcamaların her yıl yaklaşık 2 trilyon doları aşan dünya çapındaki devasa askeri bütçeleri küçültmektir. Ve bu bütçeleri küçültmenin anahtarı da askeri gerginlikleri azaltmaktır. Bu nedenle, savaşlar için daha düşük karbonlu yollar aramak yerine, hükümetler arası diplomasi, uluslararası silahsızlanma anlaşmaları, adil ticaret, yoksulluğun azaltılması ve tabii ki ekonominin tamamında karbon emisyonlarının azaltılması gibi önlemlere öncelik vermelidir. Ancak o zaman daha güvenli bir dünyaya güvenle ulaşabiliriz.
“Bir savaşın anlamı herkes için farklı olsa da tek bir doğrusu vardır; savaşın kazananı olmaz. İstesek de istemesek de o savaşlar binlerce kilometre uzaklıkta olsa dahi hepimizi, çocuklarımızı çok ama çok yakından ilgilendiriyor. Savaş alanlarında hayatını kaybeden çocuklar için hepimiz çok üzülüyoruz, belki de şükür ediyoruz kendi çocuğumuz olmadığı için. Ama bu ölümün sınırları yok. Savaşlar bombalardan çok daha fazlası. Tek bir bomba bile, ağırlığının binlerce katı emisyona neden oluyor ve bu kirliliğin de sınırları yok. Bugün olmasa bile çok uzak bir zaman değil, o yayılan kirli gazlar her birimizin özellikle de çocuklarımızın hayatını çok yakından ilgilendirecek. Hatta savaşı başlatanların çocuklarını da.”
Yorum Yazın