Saadet - Gelecek Partisi grup toplantısı notları

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Saadet - Gelecek Partisi grup toplantısı notları
Abone ol

CHP kadrolarından seçimlere girerek Meclis’te 6. Grubu kuran Saadet Partisi ve Gelecek Partisi TBMM'de toplantı gerçekleştirdi.

Saadet - Gelecek TBMM ortak grup toplantısında konuşan Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, yeni çözüm sürecine ilişkin, "Bütün bu süreç devlet aklının ürünü mü yoksa Sayın Bahçeli'nin iyi niyetli, tek başına bir çıkışı mı, bir haftadır bunu anlamaya çalışıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı'ndan net bir tutum görmedik. Devleti temsil makamında olan bir Cumhurbaşkanı koalisyon ortağını adres gösteremez. Çok net bir çağrıda bulunuyorum; en kötü stratejiden bile kötü olan şey kafa karışıklığıdır. Kafa karışıklığında sorun çözmez daha çok kriz yaratırsınız. Bir ulusa sesleniş yapın. Yetkili bütün kurumları toplayın. Sayın Bahçeli'nin başlattığı girişim sizin de mutabık olduğunuz bir girişimse, 'Cumhuriyet'in 100. yılında yaraları sarmaya karar verdik' deyin. Millet sizden bir ses bekliyor" dedi.

Saadet-Gelecek TBMM ortak grubu toplandı. Saadet Partisi Genel Başkan Vekili Mahmut Arıkan ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 

"Ticarete devam eden iktidara sesleniyorum; sizler Filistin'den yana değilsiniz"

Saadet Partisi Genel Başkan Vekili Mahmut Arıkan, Cumhuriyet'in 101. yılını kutlayarak başladığı konuşmasında, "Cumhuriyet, hala en kıymetli eserimizdir. Cumhuriyet'in sahibi bizzat milletin kendisidir. Onu yönetmekte olanlar milletin efendileri değil sadece birer hizmetkarlarıdır" dedi.  Birlik, beraberlik ve kardeşlik ruhuna ihtiyaç duyulduğunu belirten Arıkan, şunları söyledi:

"İsrail destekçisi yönetimler belki bugün kendilerini güvende hissedebilirler ancak milletimiz yaklaşan bu tehlikenin farkındadır. Böyle bir ölüm kalım mücadelesinde kalırsak 101 yıl önceki ruhu tekrar yakalayabilecek miyiz? Cumhurun dışlandığı bir Cumhuriyet ile 101 yıl önceki ruhu yakalamamız mümkün olmayacaktır. Yüzümüzü yeniden kardeşliğe, birlik ve beraberliğe döndürmeliyiz. Gazze'de bir yıldır öfke ve hüzünle takip ettiğimiz süreç sadece askeri bir çatışma değildir. Son dönemde yaşanan tiyatro bitmiştir artık saflar kesinleşmeye başlamıştır. Bu soykırım karşısında ya vahşetten tarafsınız ya da mazlumdan. Yoğun bir şekilde devam eden ticareti inkar ediyorsunuz ama görüyoruz ki mallar Filistin'e değil İsrail'e gidiyor. Çelik ihracatımız hayal bile edemediğimiz oranlarda artmış. En acı olan ise katliam başlamadan önce Filistin'e çimento- seramik- cam ihracatımız 46 bin dolarmış geçen ay ise 4 milyon 960 bin dolara çıktı. Filistin çimentoyu ne yapacak? Sanki yıkım bitip, Gazze yeniden imara açılmış gibi ihracat yapmaktayız. Bu ticarete devam eden iktidara sesleniyorum; sizler Filistin'den yana değilsiniz.

"Türkiye, iki blok arasında savrulan duruma düşmemelidir"

Türkiye, imkanın olduğu, rengini almayacağı, adil muamele göreceği her uluslararası organizasyonda olmak için çaba göstermelidir. BRICS meselesinde iki noktada düğümleniyor. Türkiye, iki blok arasında savrulan duruma düşmemelidir. Bir bloktan beklenti azalınca diğer bloğa yanaşmak istikrarsızlığın göstergesidir. Dış politikamıza uymayan Batı blokuna 'bakın biz gideriz' diyerek üyelik hamlelerinde bulunmak şantaj yapar bir tavır sergilenmesidir. Dünyada ve bölgede adaletsizliğin nedeni haline gelmiş AB gibi organizasyonların kapısında beklemek, bozulan ekonomik göstergeleri oradan gelecek birkaç milyar dolara muhtaç kılmak Türkiye'yi peşinen kaybettiği bir ortama sokmak kabul edilebilir değildir. Türkiye'miz uydu değil lider ülke olmak vizyonu ile başta yeni bir dünyanın kurulması için atılmış olan D-8 gibi adımlara acilen yoğunlaşmalıdır. Birtakım organizasyonların kapısında beklemek, kendi kurucusu olduğu tarihi, kültürel yakınlığı olduğu D-8'e ağırlık vermelidir." 

AKP'ye oy veren vatandaşlara seslenen Arıkan, "13 aydır biz olup biten karşısında Saadet- Gelecek grubu olarak uyarıyoruz. 'Uluslararası kamuoyunu harekete geçirin' diyoruz. 'Bu vahşetin son bulmasını sağlayın, en azından ticareti durdurun' diyoruz ancak iyi niyetlerle desteklediğiniz iktidar, bu çağrılar karşısında sadece gemilerin rotasını değiştiriyor, adını değiştiriyor. Bu zamana kadar AKP'nin icraatlerine çok kredi verdiniz ama AKP, verdiğiniz kredilerin hepsini tüketti. Sizlerden bir kez daha destek isteyecekler, sizlerden tepki koymaya davet ediyoruz" dedi.

"Gelin ilk kez aziz milletimizin refahını düşünerek bir bütçe hazırlayalım"

Meclis'te 2025 yılı bütçe görüşmelerine başlanacağını belirten Arıkan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"2024 yılını açlıkla mücadele ederek geçiren milyonlarca insanımız yeni yıla olan umdunu korumak istiyor fakat iktidarın açıklamaları bu beklentiyi karşılamaktan uzak. 22 yılın sonunda ranta, yolsuzluğa, faiz lobilerine çalışan bütçeler yaptınız. Son günlerde önemini gördüğümüz savunma sanayinde 1.61 trilyon lira ödenek ayrıldı. Faize yaklaşık 2 trilyon ayrılırken tarıma 706 milyar lira, depreme sade 584 milyar lira ayırabildik. Bütün yükü yine halkımız yüklenecek. Burada ne bir plan ne bir bütçe var. Burada plansızlık ve israf ekonomisi var. Memur ve emeklinin maaş artışı enflasyon farkı olarak geçiyor yani enflasyondan dolayı kaybettikleri alım gücünü karşılayamıyorlar. Asgari ücrette ise maaş artışları enflasyonun çok gerisinde kalmış vaziyette. En az yüzde 40- 50 oranında artış yapılması gerektiği ifade ediliyor. Bu bütçede bunlar kesinlikle mümkün olmayan şeyler. Gelin ilk kez aziz milletimizin refahını düşünerek bir bütçe hazırlayalım. 2025 yılını emeklimizin, memurumuzun, dar gelirlimizin yılı yapalım."

"Tarım hobi olsun diye yapılmıyor"

Ekonomik koşullardan en çok etkilenen alanlardan birinin tarım olduğunu ifade eden Arıkan, "Ne yazık ki bu iktidarın politikaları nedeniyle çiftçimiz can çekişmekte. Faize, ranta ayrılan paranın binde birini çiftçiye ayırmayan iktidar, ülke topraklarını nadasa bırakmış durumda. Çiftçinin her geçen gün artan maliyetlere karşılık kazandığı para pul oldu. Bu yıl birçok çiftçimiz ürünlerini tarlada bıraktı. Bu bir cinayettir. Tarım hobi olsun diye yapılmıyor, beton ekonomisinden başka bildiği olmayan iktidarı bu konuya ciddiyetle yaklaşmaya davet ediyorum" şeklinde konuştu. 

"TUSAŞ saldırısı terörün bu ülke için ne kadar büyük bir tehdit olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi" diyen Arıkan, "Bu kanlı örgütlerle mücadelemiz bitmeyecek. Devletimizin liyakatsiz kadrolar eliyle nasıl tehlikeye itildiğini bir kez daha gördük. İstihbaratın görevi bu saldırıları önlemek değil miydi? Bu ülke için en büyük beka sorunu sizsiniz" ifadelerini kullandı. 

"Tarihi kopuk kopuk okuyanlar ne Osmanlıyı ne Cumhuriyet'i anlayabilir"

Konuşmasına Cumhuriyet'in 100 yılını kutlayarak başlayan Ahmet Davutoğlu da şunları söyledi:

"Cumhuriyeti diğer devletlerimizin alternatif karşıtı gibi göstererek toplumsal kültürümüze en büyük zararı verenlere mesajımdır; milletimiz nasıl yüz yıllık bir millet değilse devletimiz de bir süreklilik arz eder. Osmanlı Devleti'nin neredeyse bütün kurumları Cumhuriyet'imizde süreklilik içinde devam etti. Tarihi kopuk kopuk okuyanlar ne Osmanlı'yı ne Cumhuriyet'i anlayabilir. Cumhuriyet tarihimizin 100 yıllık tecrübesi de hem önemli başarıları hem ciddi meydan okumaları ve bazen de hatırlamak istemediğimiz darbeler, vesayet dönemlerini barındırır. Hepsinden ders alacağız. Savunma sanayisi olmadan bir milletin bağımsız olması mümkün değildir. TUSAŞ'ın kuruluşu da Kıbrıs savaşı döneminde, birçok gelişimi ise CHP- MSP koalisyonunda gerçekleşti. O günden bugüne, içinde bulunduğum AKP hükümeti döneminde de en fazla önem verilen şey savunma sanayisi oldu. Muhalefet ederiz ama hakkı da teslim ederiz. TUSAŞ, savunma sanayimizin omurgasıdır. Bu saldırıyı yapanlar çok farklı hedeflere yönelebilirdi ama bu saldırıyla stratejik anlamda Türkiye'nin kalbine yapılan bu saldırıyla şu mesajı veriyorlar, 'altyapınızı gerektiğinde tehdit edebiliriz'. Eğer bir hükümet bu stratejik yerleri bile koruyamıyorsa ciddi bir asayiş sorunuyla da karşı karşıyayız demektir. ESML Hollanda savunma şirketine Türkiye savunma şirketlerinden bir yıl içinde giden bin 300 mühendis var. Bu çok daha büyük bir tehlike. En verimli vakitlerinde mühendislerinizi, teknisyenlerinizi kaybediyorsunuz. Neden gidiyorlar çünkü en temel ihtiyaçlarını dahi karşılamaktan yoksunlar." 

"Toplumun bir başka kesimini kaybettiğiniz zaman bu tür çetin süreçler yürümez"

MHP lideri Devlet Bahçeli'nin PKK lideri Abdullah Öcalan'a çağrısıyla başlayan tartışmalara ve sürece ilişkin Davutoğlu, şunları söyledi:

"Bahçeli'nin 1 Ekim'de sergilediği tutum çok büyük ilgi ve merak uyandırdı aynı zaman da umut da uyandırdı. Sayın Bahçeli bu açıklamaları yapmaya devam ediyor. Cumhurbaşkanın ise pozisyonunu daha görmedik onu görmeliyiz. Şehitlerimizin ve bu konuda son derece hassas kitlelerin hisleri göz önüne alınarak çok doğru bir kamu diplomasisi takip edilmeli. Toplumun bir kesimini kazanırken bir başka kesimini kaybettiğiniz zaman bu tür çetin süreçler yürümez. Cumhuriyetimiz bütün bu unsurlar tarafından kurulmuşsa bunu bir araya getiren ortak duyguları asla yok etmemeliyiz. Bu da demokrasi ve insan hak ve özgürlükleridir. İnsan onuruna saygı, siyasetin esası olmalıdır. Kürtçeyle alay eder, yasak dil olarak görürseniz bu söylemlerin içi doldurulmamış olur. Toros Dağları'nda doğmuş bir Türkmen çocuğu olarak söylüyorum; yörük Türkmen çocuğunun bu ülkede hakkı neyse Dicle kenarında, Hakkari dağlarında doğan Kürt çocuğun da hakkı odur. Serok Ahmet denilmesinden de Yörük Ahmet denilmesinden de mutluluk duyarım. 

"Sayın Cumhurbaşkanı'ndan net bir tutum görmedik"

Bütün bu süreç devlet aklının ürünü mü yoksa Sayın Bahçeli'nin iyi niyetli, tek başına bir çıkışı mı? Bir haftadır bunu anlamaya çalışıyoruz. Ama Sayın Cumhurbaşkanı'ndan net bir tutum görmedik. Yaptığı konuşmalar bir tutum göstergesi değildir. Devleti temsil makamında olan bir Cumhurbaşkanı koalisyon ortağını adres gösteremez. Çok net bir çağrıda bulunuyorum; en kötü stratejiden bile kötü olan şey kafa karışıklığıdır. Kafa karışıklığında sorun çözmez daha çok kriz yaratırsınız. Bir 'ulusa sesleniş' yapın. Yetkili bütün kurumları toplayın. Sayın Bahçeli'nin başlattığı girişim sizin de mutabık olduğunuz bir girişimse, 'Cumhuriyetin 100. yılında yaraları sarmaya karar verdik, şu adımları atıyoruz, şehit yakınlarımız hiç tereddüt etmesin onların asla hislerinin rencide olmasına izin vermeyeceğiz, Kürt vatandaşlarımız ise sizler bu milletin kurucu unsurlarısınız, sizin eşit hissetmediğiniz bir demokrasi olamaz' deyin. Millet sizden bir ses bekliyor. 

"DEM'in açıklamasını okuduğumda geçmişten ders alınmış mı diye tereddüte düştüm"

DEM'in de tutumuna dikkat çekmek istiyorum; DEM'in açıklamasını okuduğumda ciddi şekilde geçmişten ders alınmış mı diye tereddüte düştüm. 'İran'ın savaş çemberinde kalmasıyla bölgede yaşayan kürt halkının politik bir özne olarak güç kazanmasını, kendi yayılmacı politikaları için handikap olarak görmektedir' denilmiş. 2013 yılında bir çözüm süreci başlamıştı. Yeterli dersler alınmadığı için terörle mücadele başlamak zorunda kaldı. Gezi olayları ve 17-25 Aralık sonrası acaba hükümetin gücü var mı diye HDP çevrelerinde tereddüt başladı. O tereddütle birlikte verilen sözler unutuldu, vahim hatalar yapıldı. Bu zihniyeti gördüğüm için rahatsız oldum. Şu anda İran'ın savaş çemberine alınmasında Kürt'le özne oluyorsa son derece yanlış düşünülüyor. Kürtler Orta Doğu coğrafyasında her zaman özne olmuşlardır. Türkiye'de bir milli birlik sağlanacaksa gereken desteği veririz." 

Davutoğlu, "Suriye'yle ilişkilerde de artık konjonktür değişmiştir. Lübnan'ın, İran'ın saldırıya uğradığı bir konjonktürede Suriye de hedef haline gelecektir. Suriye'deki yönetim ile Suriye halkını barıştıracak her formüle Türkiye öncülük etmelidir, Suriye yönetimiyle görüşmekten de çekinmemelidir. Ama Suriye yönetimiyle görüşmek için Rusya'ya, Kürtlerle görüşmek için Amerika'ya ihtiyaç duyan bir Türkiye bölgede ağırlığını hissettiremez, tarihi rolünü de oynayamaz" dedi.

Bugün saat 13.30'da TUSAŞ'a ziyarette bulunacağını söyleyen Davutoğlu, "Vereceğim mesaj çok net olacak; bizim kaybedecek, yurtdışına gönderecek tek bir mühendisiniz daha yok" dedi.

Saadet Partisi Genel Başkan Vekili Mahmut Arıkan'ın açıklamaları şöyle:


 Muhterem Başbakanım, Kıymetli Grup Başkanımız, Grup Başkan Vekillerimiz, Kıymetli Milletvekillerimiz,

Türkiye’mizin dört bir yanından gelen Saadet Partimizin ve Gelecek Partimizin kıymetli teşkilat mensupları,

değerli basın mensupları, kıymetli misafirler;

Saadet-Gelecek Grubumuzun, grup toplantısına hoşgeldiniz, safalar getirdiniz.

  1. CUMHURİYET BAYRAMI

Değerli Misafirler,

Dün Cumhuriyet’imizin 101. Yıl dönümünü kutladık.

İstiklâl ve istikbâline gölge düşürmeyen aziz milletimizin kahramanca mücadelesinden sonra kurulan Cumhuriyet, bugün hala en kıymetli eserimizdir.

Cumhuriyetin sahibi, bizzat cumhurun yani milletimizin kendisidir.

Onu yönetmekle memur olanlar; milletin efendileri değil, sadece birer hizmetkârıdır.

Yüce Meclisimizde yazan “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” sözü de,

Bu gerçeğin en öz halidir.

Bu altında durduğumuz çatının sahibi  millettir.

Millete rağmen çıkan her ses bu çatı altında yok olmaya mahkumdur.

Cumhuriyetimizin 101. yılını kutladığımız bu günlerde iki önemli hususa dikkat çekmek istiyorum.

İlki Cumhuriyet’e giden yolda atmosfere egemen olan birlik, beraberlik ve kardeşlik ruhuna bugün ne kadar çok ihtiyaç duyduğumuz.

İkincisi ABD ve Batı destekli Siyonist Rejimin Cumhuriyetimizin 101. yılında bizi tekrar ciddi manada bir beka sorunuyla karşı karşıya bıraktığı.

İsrail destekçisi yönetimler kendini güvende hissedebilir. Ancak milletimiz bu tehlikenin farkında. Bizler bu tehlikenin farkındayız.

Allah korusun böylesi bir ölüm kalım mücadelesi ile tekrar yüzleştiğimizde 101 yıl önceki ruhu tekrar yakalayabilecek miyiz?

Cevabını vereyim:

Cumhurun dışlandığı bir Cumhuriyet ile 101 yıl önceki ruhu yakalamamız mümkün değildir!

O nedenle 101. yıl ve sonrasının; yüzümüzü yeniden birliğe, beraberliğe ve kardeşliğe döndüğümüz bir süreç olmasını canı gönülden temenni ediyoruz!

  1. GAZZE

Değerli Misafirler,

13 aydır Filistin’de uluslararası hukuku çiğneyen,

her türlü savaş suçunu işleyen vahşi Siyonizm,

geçtiğimiz günlerde Cibaliye Mülteci Kampı’na saldırarak 150’den fazla masumu katletti.

Evlerini, okullarını, camilerini yıktığı mazlumların sığındığı son adresi de bombalayarak vahşete olan tutkusunu bir kez daha tüm dünyaya göstermiş oldu.

Gazze’de yaptıklarını bugün Lübnan’a taşımaya çalışan terörist İsrail’in karşısında herhangi bir güç olmadığı sürece soykırıma devam edeceği

artık sağır sultanın bile malumudur.

  1. İSRAİL İÇİN YOLUN SONU

Aslında Gazze'de bir yıldır öfke ve hüzünle takip ettiğimiz süreç,

sadece askeri bir çatışma veya savaş değildir.

Siyonist İsrail’in 40 bini aşkın sivili katletmesi,

Filistin karşısında, bir avuç Gazze’li karşısında hala hiçbir stratejik hamle ortaya koyamadıkları içindir!

Mevzubahis soykırım kalkışması Siyonizm'in genişleme politikasının değil yolun sonuna geldiğinin işaret fişeğidir.

  1. İSRAİLLE TİCARET

Değerli misafirler;

Tabiri caizse tiyatro bitmiştir. Artık saflar kesindir.

Yaşanan katliam karşısında,

Ya vahşetten tarafsınız ya da mazlumdan.

Ya emperyalizm ve Siyonizm’den tarafsınız ya da bölgemizin huzur ve barışından.

Şimdi buradan gri bölgede durmaya çalışanlara sesleniyorum!

Artık ya siyahsınız ya da beyaz.

Reel politiğe göre de, inancımıza göre de, aziz milletimizin değerlerine göre de durmanız gereken yer Filistin’den yana olmaktır.

Filistin’den yana olma meselesini biraz açalım.

Ticaretle ilgili sorulara;

Siz yoğun bir şekilde devam eden ticareti İsrail ile değil Filistin’le yaptık diyorsunuz,

ama görüyoruz ki mallar Filistin’e değil İsrail’e gidiyor.

Nereden öğreniyoruz?

Türkiye İhracatçılar Meclisi’nden öğreniyoruz:

  • Filistin’e ihracat % 1.113 arttı.
  • Çelik ihracatı % 30.000,
  • Elektronik aksam ihracatı % 2.913,
  • Madencilik ihracatı % 6.000,
  • Klima ihracatı %796 arttı.

En acısını söylüyorum:

2023'ün Eylül ayında Filistin'e 46 bin dolar olan çimento, seramik ve cam ihracatı, 2024'te 4 milyon 950 bin dolar oldu.

Filistin bunca çimentoyu ne yaptı?

Gazze yeniden imar ediliyor da bizim mi haberimiz yok!

Bu ticarete devam eden iktidara sesleniyorum!

Sizler gri değilsiniz, politik değilsiniz,

Sizler bizim bildiğimiz Filistin’den taraf değilsiniz.

Bakınız,

geçen hafta İstanbul Gençlik Kollarımızın, “Saha Expo Fuarında”, İsrail’in en büyük silah tedarikçisi olan firmaları protesto etmek amacıyla basın açıklaması yapmasını engellediniz!

Elbette, günahlarınızın yüzünüze vurulmasını istemiyorsunuz.

Ben buradan Gençlik Kollarımızın bütün üyelerini tebrik ediyor, alınlarından öpüyorum.

İktidara gelince!

Siz, sesini kısmaya çalıştığınız gençlerimizin cesaretine, değil; Siyonizm ve emperyalizm sinsiliğine, kirli parasına ortaksınız.

  1. İSRAİLE HUKUKİ DESTEK

Bütün bunlar yetmezmiş gibi; iktidar İsrail’i hukuken de destekliyor.

Saadet Partisi olarak tüm Türkiye’de 81 ilimizde teşkilatlarımız başta Netanyahu olmak üzere İsrailli yetkililer hakkında suç duyurularında bulundular.

Suç duyurularımızın üzerinden aylar geçmesine rağmen dosyalar hala bekletiliyor, davalar açılmıyor.

Savcılarımız görevini yaparak bu soykırımcılar hakkında sürecin yürütülebilmesi için mevzuat gereği Adalet Bakanlığından izin istiyorlar,

Ne hikmetse bakanlık bu talepleri hiçbir şekilde gündeme alınmıyor, izinler verilmiyor.

Soykırım başladığında yaptığımız suç duyurularına ait dosyalar yaklaşık 1 senedir Bakanlıkta bekletiliyor.

İktidara sormak istiyorum:

Ağır ve hantal işleyen uluslararası mahkemelerde bile davalar açılıp süreçler işletilirken, siz niçin iç hukuku uygulayıp ulusal hukuk mekanizmasını işletmiyorsunuz?

Tüm bu yaşananlar iktidarın İsrail aleyhine bir şeyler yapıyor”muş” gibi gözüküp aslında hiçbirşey yapmadığını bir kez daha göstermiştir.

  1. ŞAHSİYETLİ DIŞ POLİTİKA

Değerli misafirler

Türkiye imkanının olduğu, rengini almayacağı, adil muamele göreceği ve kazan-kazan ilkesinin merkeze alındığı her uluslararası organizasyona üye olmak için çaba göstermelidir. Bunlardan biri de BRICS’tir. Bu noktada mesele iki noktada düğümlenmektedir.

- Birincisi Türkiye’nin iki blok arasında bir yerde savrulan duruma düşmemesidir. Bir bloktan beklenti azalınca diğer başka bir bloğa yaklaşmak istikrarsızlığın bir göstergesidir.

- İkincisi de Türkiye’nin gelenekleştirilen ve Milli Görüş’ün şahsiyetli dış politika ilkemize uymayan Batı bloğuna “bakın biz gideriz” diyerek ilişkileri düzeltmek için bu tarz üyelik hamleleri veya yakınlaşmalarla adeta şantaj yapar bir tavır sergilemesidir.

 

Türkiye tarihin kendisine yüklediği misyon ile bulunduğu yerde hakkın adaletin hâkim olması için çalışmak mecburiyetindedir. Dünyada ve bölgede adeta adaletsizliğin nedeni haline gelmiş ve hatta bunun için kurulmuş, AB gibi organizasyonların kapısında beklemek, bozulan ekonomik göstergeleri oradan gelecek birkaç milyar dolara muhtaç kılmak Türkiye’yi peşinen yenilmişliği kaybettiği bir ortama sokmak kabul edilebilir bir durum değildir.

Türkiye, uydu değil lider ülke olmak vizyonu ile başta yeni bir dünyanın kurulması için atılmış olan D-8 gibi adımlara yoğunlaşmalıdır. Birtakım organizasyonların kapısında bekleyeceğine kendi kurucusu olduğu tarihi, kültürel ve ekonomik yakınlığı olduğu ülkelerle kurduğu D-8’e ağırlık vermelidir.

  1. AK PARTİYE GÖNÜL VERMİŞ VATANDAŞLARA SESLENİŞ

Şimdi buradan,

AK Parti’ye gönül vermiş vatandaşlarımıza seslenmek istiyorum!

Değerli hemşehrilerim !

13 aydır, biz bu iktidarı uyarıyoruz!

Uluslararası kamuoyunu harekete geçirin diyoruz, bu vahşetin son bulmasını sağlayın diyoruz! En azından ilişkileri kesin, ticareti durdurun diyoruz!

İyi niyetlerle desteklediğiniz iktidar bu çağrılarımız karşısında gemilerin rotasını değiştirmek yerine gemilerin adını değiştirdiler, rakamların yerlerini değiştirdi!

Biliyorum, bu zamana kadar AK Parti’ye, AK Parti’nin icraatlarına çok kredi verdiniz.

Ama Hepsini tükettiler.

Şimdi sizden bir kez daha kredi isteyecekler!

Sizleri, hep beraber özellikle İsrail’e yapılan ticaret konusunda tepki koymaya herhangi bir kredi vermemeye çağırıyorum.

  1. MECLİS ÇALIŞMALARI

Değerli Misafirler;

Saadet-Gelecek Grubu olarak

Bizler mecliste en baştan beri “yapıcı bir muhalefet” anlayışıyla hareket ederken, mecliste

 “Yıkıcı bir iktidar” anlayışı, alabildiğine hüküm sürüyor.

Biz, milletimizin selameti için iktidarı temizlemeye çalışırken,

“İktidar kirlenmek güzeldir” anlayışıyla hareket ediyor

Saadet-Gelecek grubu olarak son verdiğimiz araştırma önerilerine dikkat çekmek istiyorum:

  • Kumar bağımlılığının araştırılması,
  • 18 yaş altı gençlerimizin suç işleme eğilimlerindeki artışın araştırılması,
  • Öğretmenlik mülakatında yaşanan krizlerin araştırılması,
  • Yeni Doğan çetesinin araştırılması
  • Emniyet teşkilatının sorun ve beklentilerinin tespit edilmesi

Verdiğimiz önerilerin hepsi AK Parti ve MHP oylarıyla reddedildi!

Şimdi şu tabloyu gören birinin sorabileceği tek şey şudur?

“Sizin derdiniz ne Allah aşkına?

Ne olsun istiyorsunuz?

Sırf bizden geldi diye bunu reddetmenin manası nedir?”

Peki, bu teklifleri siz verin. Biz hemen onaylayalım, çalışalım, üzerimize düşen ne varsa yapalım! Biz hazırız!

Ama görüyoruz ki, siz gerçeklerle yüzleşmeye pek hazır değilsiniz!

  1. 2025 BÜTÇESİ VE RAKAMLAR

Değerli misafirler

bugün itibariyle

Plan ve Bütçe Komisyonu, 2025 Bütçe görüşmelerine başlıyor.

Ben şimdiden Sayın Başkan’a, tüm milletvekillerimize, bakanlıklarımızın bürokratlarına başarılar diliyorum.

Elbette bu bütçe

Türkiye’miz, dünyamız için büyük öneme haiz. Hepimizin gözü kulağı burada.

2024 yılını açlıkla mücadele ederek geçiren milyonlarca insanımız, yeni yıla olan umudunu korumak istiyor.

Fakat iktidarın açıklamaları bu beklentiyi karşılamaktan fersah fersah uzakta.

22 yıldır iktidardasınız. 22 yılın sonunda ranta, yolsuzluğa, faiz lobilerine, yandaş iş insanlarınıza çalışan bütçeler yaptınız. Bütçeleri, kanunları hep bunlara göre ayarladınız.

Bunları bize rakamlar söylüyor. İç ve dış borç stoku 8 trilyonu geçmiş durumda.

2025’te Bütçe’nin Faiz giderleri 2024’e göre %50 artarak 1 trilyon 950 milyar lira oldu.

Son günlerde önemini bir kez daha gördüğümüz Savunma Sanayiine ise sadece 1,61 trilyon TL ödenek tahsis edildi.

Faize yaklaşık 2 trilyon lira ayırırken

Tarıma 706 milyar lira

Depreme sadece 584 milyar lira ayırabildik.

En acısını söylüyorum. Bütün bunların parası yine bizden çıkacak. Bütün yükü yine halkımız yüklenecek.

2025 yılında vatandaşlarımızdan 11 trilyon 138 milyar liralık vergi geliri bekleniyor.

Vergilerin 5.7 trilyonu da halkın yaptığı alışveriş üzerinden kesilecek.

Şimdi burada ne bir plan nede bir bütçe var.

Burada plansızlık var burada israf ekonomisi var.

  1. ENFLASYON ve ZAMLAR

Tüm bu yönetilemeyen ekonomi

Milletimize de enflasyon ve düşük ücret olarak dönüyor.

Şimdi bu bütçeyi hazırlayan iktidar diyor ki,

“Efendim, çalışanlar ve emekliler enflasyona yenik düşmüyor.”

Önce memur ve emeklilere bakalım.

Maaşları, yıllık belirlenen artış oranlarına göre ayarlanıyor, ancak bu artışlar enflasyon farkı olarak geçiyor. Yani, enflasyondan dolayı kaybettikleri alım gücünü tam olarak karşılamıyor. Yıl boyunca yaşanan kayıpların sadece bir kısmı geri veriliyor, bu yüzden tam bir dengeleme mümkün değil.

İşçi ve Bağ-Kur emeklilerine bakalım.

Bu grupta, enflasyon karşısında biraz daha yüksek bir artış oranı söz konusu. Fakat bu oranlar da reel kayıplarını karşılamıyor. Oran olarak yüksek görünebilir ama maaş miktarları düşük olduğu için maaş artışları, toplamda önemli bir kazanç sağlamıyor

Asgari ücretlilere bakalım.

Bu grupta da, maaş artışları enflasyonun çok gerisinde kalmış durumda. Ocak ayında asgari ücret, enflasyon oranının biraz üstünde artırılmış. Ancak sonraki aylarda enflasyon artışı nedeniyle alım gücü düşmüş. 2024 yılı sonu itibarıyla asgari ücretin bu kaybı telafi edebilmesi için yüzde 40 civarında bir artış yapılması gerektiği ifade ediliyor.

Bu bütçe de bu düzen elbette sürdürülebilir değildir.

  1. BÜTÇEDEN BEKLENTİMİZ

Biz diyoruz ki!

Gelin ilk kez aziz milletimizin refahını düşünerek bir bütçe hazırlayalım.

2025 yılını emeklimizin, memurumuzun, asgarî ücretlimizin ve milyonlarca dar gelirli vatandaşımızın yılı yapalım.

Okula aç giden yavrularımız yeni yılda da boynu bükük kalmasın.

Sanayicimiz, esnafımız kara kara düşünmesin.

Ülkemizin yarısı açlık sınırının, diğer yarısı ise yoksulluk sınırının altında yaşamak zorunda kalmasın.

Gelin gelecek yıl Milli Görüş’ün faize, ranta, yolsuzluğa değil de; üretime, emeğe ve helal kazanca odaklanan ekonomisini uygulayalım.

Gelin, Çukurova’daki çiftçimizin,

Marmara’daki asgarî ücretli kardeşimizin,

ülkemizin dört bir yanında yaşam mücadelesi veren milyonlarca memurumuzun, öğrencimizin, yoksul vatandaşlarımızın isteklerini yerine getirelim.

Gelin, Adil bir bölüşüm ile Yaşanabilir Bir Türkiye ideali için çalışalım.

Bu talepleri yerine getirmenin tek yolu da Milli Görüş politikalarına geri dönmektir.

Bizler bunu geçmişte başarmış ve ülkemizi kalkındırmış siyasi bir partinin mensupları olarak söylüyoruz.

Bütçe sürecini bütün Milletvekillerimizle birlikte, dikkatle takip edeceğiz.

Bu bütçenin Milletin bütçesi olması için çalışacağız.

  1. TARIM POLİTİKALARI

Değerli Misafirler;

Ülkemizin bulunduğu ekonomik koşullardan en çok etkilenen alanlarından biri de tarım.

Ne yazık ki bu iktidarın politikaları sebebiyle çiftçimiz can çekişiyor.

Yandaşa, faize ve ranta aktarılan paranın binde birini bile çiftçiye ayırmayan iktidar; ülke topraklarını adeta nadasa bırakmış durumda.

2006 yılında çıkardığı kanunla Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın en az % 1’ini tarıma desteğe ayırmayı şart koşan iktidar;

kanun çıktığı günden beri bu hedefin yanından bile geçemedi.

Kendi çıkardığı kanuna bile muhalif olan bir iktidar olabilir mi? Mevcut iktidar bize bunu gösterdi. % 1 bile yetmezken, bunu bile uygulamayan iktidarın iş bilmezliği, geleceğimizi tehdit ediyor.

Çiftinin bankaya borcu tam 1 trilyon olmuş!

Çiftçi artık ekmek istemiyor, toprağı işlemek istemiyor. Çünkü çiftçi yıllardır zarar ediyor.

Her geçen gün artan maliyetlere karşılık kazandığı para gitgide yok oldu. Bu yıl birçok çiftçimiz ürününü tarlada bıraktı.

Arkadaşlar bu bir cinayettir. Toprağı öldürürseniz geleceğimizi öldürürsünüz, çocuklarımızı öldürürsünüz, bağımsızlığımızı öldürürsünüz.

Tarım keyfe keder hobi olsun diye yapılmıyor. Toprak hava alsın diye islenmiyor. Beton ekonomisinden başka bir bildiği olmayan iktidarı bu konunun ciddiyetini kavramaya davet ediyorum.

Dünyada çiftçinin en büyük düşmanı çekirgeler, bitkisel hastalıklar ve birtakım haşeratken bizim ülkemizde çiftçinin en büyük düşmanı iktidarın politikaları.

Çiftçi çekirge sürüsünden kurtardığı ürününü iktidarın politikaları sayesinde yerinde bırakıyor.

Gönülden bu toprağa bağlı olmayan, Aşık Veysel’in toprağa baktığı gibi toprağa bakamaz. Bizler bu gidişatı kökünden değiştireceğiz. Ve köylümüzü, çiftçimizi tekrardan efendi kılacağız.

  1. TUSAŞ SALDIRISI VE SAVUNMA SANAYİİ

Değerli Misafirler,

Geçtiğimiz hafta savunma sanayimizin kalesi, gözümüzün nuru TUSAŞ’a yapılan saldırı

terörün bu ülke için ne kadar büyük bir tehdit olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.

Masum insanları katleden bu gözü dönmüş emperyalist maşalar, huzur ve güvenliğimizin en büyük düşmanıdır.

Milli birlik ve beraberliğimizi tehdit eden bu kanlı örgütlerle mücadelemiz hiç bitmeyecek.

Kim olursa olsun, amacı ve yöntemi ne olursa olsun terörün karşısında durmaya devam edeceğiz. Saldırıda şehit düşen kardeşlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum.

Bu saldırı terörün bize bir kez daha gerçek yüzünü gösterdi.

Fakat daha acı olansa devletimizin liyakatsiz kadrolar eliyle bir kez daha nasıl tehlikeye itildiğini de gösterdi.

İki terörist uzun namlulu silahlarla, güpegündüz başkentin ortasında hiçbir güvenlik birimi tarafından fark edilmeden ülkemizin en önemli kurumlarından birine nasıl sızdı? İstihbaratın görevi bu değil mi?

Saldırı yapılmadan Ak Parti’li yetkililere birifing veren MİT Başkanı’nın görevi hain planları öğrenip daha plan aşamasındayken bertaraf etmek değil mi?

Bizler gibi hadise cereyan ettikten sonra saldırı hakkında bilgi toplayacaksınız neden o makamları işgal ediyorsunuz?

Anladık ki sokakları, masum insanları, çocukları, kadınları koruyamıyorsunuz.

Peki ülkemizin en önemli kurumlarını da mı koruyamıyorsunuz? Hadise cereyan ettikten sonra bilgi vermek emniyet ve istihbarat değil, sadece acizliktir. Ve sizler bu acizliğinizi, milletimize bir kez daha hissettirdiniz.

Liyakatsiz kadrolar derken kastettiğimiz tam olarak buydu.

Sizin iltimas geçtiğiniz insanların yapmadıkları görevler, insanımızın canına mal oluyor.

Devlet kurumlarının sanal güvenliğini Siyonist şirketlere, emniyetini ise Allah’a emanet etmişsiniz.

sonra da sıkılmadan beka ve milli güvenlikten bahsedersiniz. Bir kez daha gördük ki bu ülke için en büyük beka sorunu sizin iş bilmezliğinizdir.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerimi bitiriyor, hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum. Allah’a emanet olunuz.


Yorum Yazın