Türkiye’ye son 11 yılda dalgalar halinde ulaşan ve artık “milyonlarla” ifade edilen mülteciler, seçimler yaklaşırken yükselen “nefret söylemi”nin etkisiyle sıkıntılı durumlar yaşıyor. Gazeteciler Cemiyetinin katkılarıyla hazırlanan Asmin Ayçe İdil Kaya’nın özel haberi...
Haber: Asmin Ayçe İdil Kaya - İstanbul / Kapak Fotoğrafı: csgorselarsiv.org
Sağlık bakanlığı, “mülteci sağlığı” konusunda herhangi bir veri paylaşmasa da özellikle kadın mültecilerin sağlıkla ilgili büyük sorunlar yaşadığı ifade ediliyor. Bu sorunları, mültecilere hizmet veren bir jinekolog doktor, bir kadın mülteci ve bir dernek yöneticisiyle görüşerek detaylandırdık, şu ortak nokta dillendirildi:
“Mülteciler, onlara yansıtılan nefretten endişeli ve Türkiye’de kendileri için gelecek göremiyorlar.” Uzmanlar ise ekonomik, sosyal alanın yanı sıra sağlıkta da pek çok sorunla yüzleşen mülteci kadınların, politikacıların geri gönderme tehdidi üzerine büyük baskı ve korku altında yaşam sürdürdüğünü” söylüyor.
Mülteci, hemen suçla ilişkilendiriliyor
Hrant Dink Vakfının, Basında Nefret Söylemi 2022 raporuna göre, yazılı basında Suriyeli ve Afgan göçmenlerin toplum düzeni için tehdit oluşturduğu algısı yaratılarak mülteci kimliği adeta suçla ilişkilendiriliyor. Rapora göre, Türkiye’de mültecilerin, özellikle de mülteci kadınların neden nefret söylemine maruz kaldığı, bundan nasıl etkilendiğini anlamak için öncelikle nefretin ne olduğuna bakmak gerek. Nefret, korku, öfke, potansiyel olarak da tehlike, kişinin çoğunlukla tanımasa bile, kendisine benzememesi ve farklı olması nedeniyle ötekileştirdiği insanlara karşı ortaya çıkmakta olan ruh şekli olarak tanımlanıyor. Nefretin yükselmesini sağlayan önemli etkenlerden biri ise medyanın tetiklemesi.
Sokağa çıkmaya korkuyorlar
Süreci daha iyi anlayabilmek için görüştüğümüz bir Mülteci-Der yetkilisi, haberlerdeki mültecinin suçlandığı veya hedef gösterildiği durumlar sonrasında özellikle kadınların yaşadıkları olumsuzlukları dile getirdi:
“Failin mülteci olduğu ya da olabileceği düşünüldüğü durumlarda, mülteci kadınlar ertesi gün sokağa çıkmaya, pazara gitmeye, işe gitmeye, çocuğu varsa çocuğunu okula göndermeye korkuyorlar. Fiziki ya da sözlü bir saldırıdan korkuyorlar, çünkü böyle saldırılar kendilerinin başına daha önce gelmiş oluyor, yahut çevrelerinde böyle saldırılara maruz kalanları çokça duyuyorlar. Başlarına böyle bir şey gelirse koruma ya da şikâyet mekanizmalarına ulaşabileceklerini, korunacaklarını, onlara yönelik saldırıların bertaraf edileceğini ya da cezalandırılacağını düşünmüyorlar. Çünkü güvenmiyorlar, böyle düşünmeleri hissetmeleri için de önlerinde bir sürü örnek var. Mültecilere yönelik suçlarda cezasızlık ciddi bir sorun, mağdurlar bazen sınır dışı tehdidiyle bile karşı karşıya kalabiliyor.”
Ciddi zorluklarla boğuşan kadınlar
Aynı yetkili, nefret söyleminin bu sorunların sadece biri olduğu olduğunu belirtti ve ekledi:
“Mülteci kadınlar ülkelerinde yaşadıklarını arkada bırakmak, yeni bir ülkeye adapte olmak, yeni bir hayat kurmak için ciddi bir mücadele verirken, bunu hem kendileri hem ailelerinin bakımından sorumlu olarak gerçekleştirmek zorunda kalıyorlar. Aile üyeleri çocuk, yaşlı veya hasta olabiliyor. Ancak çok azı, örneğin ülkesinde eğitimini aldığı ve uyguladığı mesleğini çeşitli engelleri aşarak yapmaya devam edebiliyor. Bunun için denklik gibi zorlu aşamaları tamamlayarak kendisine yeni iş alanları bulan, çocukların eğitimi için ciddi mücadele veren, hasta yakınına, çocuğuna bakan onların ve kendi iyilik hali için çabalayan kadınlar var.Tüm bu sorunlarla yüzleşirken kadınlar için bir de nefret söylemini aşmak kolay değil, bunlar sosyal hayatlarını sürdürmeyi ve fiziksel ihtiyaçlarını karşılamayı da olumsuz etkileyebiliyor.”
Ruh ve beden sağlıkları nasıl?
İstanbul’da ruh ve sinir hastalıklarına yoğunlaşmış büyük bir hastanede görev yapan bir kadın doğum uzmanıyla, bunca zorluk karşısında mülteci kadınların mental ve fiziksel sağlıklarını nasıl koruyabildiklerini sorduk, ismini açıklamaması kaydıyla, şunları söyledi:
“2019 yılından itibaren kadın hastalıkları ve doğum kliniğinde asistanlık eğitimi alıyorum. Mülteci kadınların sık başvurduğu bir hastane burası. Hastaların benimle iletişime geçerken dil probleminden dolayı daha çekingen ve içlerine kapanık davrandıklarının farkındaydım. Türkiyeli hastalarla kıyasladığımda çok daha az talepkâr, çok daha sessiz ve çekingenler. Mülteci kadınların rutin jinekolojik kontroller için başvuruları çok nadir oluyor, genelde doğum için başvuran hastalar geliyor. Doğum derken, sadece doğum eylemi için, yani gebelik takibi için değil, bu durumda da genelde takipsiz gebeler oluyorlar ve sadece doğum için başvuruyorlar. Bu takipsiz gebelikler bile başlı başına birçok fiziksel hastalığa davet çıkarıyor hem anne için hem bebek için.Mülteci hastalarla iletişim kurmak beni ve hastayı en çok zorlayan şey, genel geçer bir iki soruyu Arapça sorduktan sonra ben de hasta da tıkanıyoruz. Bu problemi çözmek için sağlık bakanlığının mesai saatlerinde çalışmak üzere atadığı bir tercüman var hastanede ve bir de 7/24 ulaşabildiğimiz bir tercüman hattı var. Ama tercüman aracılığı ile hastayla iletişim kurmak pek etkili değil, hasta kendini rahat hissetmiyor tercüman ile iletişim kurarken. Mülteci hastaların hastaneye gelmesinin onlar için bir mesele olduğunun farkındayım. Çoğu mülteci hasta, kentin merkezi hastanelerine uzak yerlerde yaşıyor ve bu başlı başına sağlık hakkına erişim için bir problem. Gerçi ülkede bir kadının tek başına çıkıp hastaneye gidebilmesi bile bir problemken mülteci kadın için bu hayli hayli ciddi problem. Önce kendisini hastaneye getirecek bir erkek bulmak durumunda kalıyor sonra da şikayetlerini tercüme edecek güvendiği bir kadın yani en az 3 kişi başvuruda bulunuyorlar. Bir de buna başka bir ülkede sağlık hizmeti almak meselesi ekleniyor.”
Nefret söylemine maruz kaldığını söyleyen Suriyeli Göçmen Aya da hissettiklerini; mental ve fiziksel sağlıklarını neden koruyamadıklarını anlattı:
Haberler aramızdaki boşluğu büyütüyor
“İsmim Aya, Suriyeliyim. Türkiye’ye geleli 10 yıl oldu. İngilizce öğretmenliği yapıyorum. Her ne kadar Türkiye’ye yerleşebilmiş olsam da burada kendimi asla güvende hissetmiyorum. Sürekli insanların benim buradan gitmemi istediğini farkediyorum. Önceden haberleri okurdum ancak okumayı bıraktım çünkü haberler ve sosyal medyada yazanlar bizimle Türkiyeli insanlar arasındaki boşluğu büyütüyor, sürekli ırkçılık ve nefreti tetikliyor. Sürekli stres altında hissediyorum, sinirli ve üzgünüm. Çünkü politikacılar biz mültecileri kendi çıkarları için kullanıyorlar, çoğu zaman yalan hikayelerle kendi imajlarını tazeleyip bizi aşağılıyorlar. Mesela biz mültecilerle ilgili yapılan her açıklamadan sonra iş yerimdeki insanlar mültecilerle ilgili konuşmaya başlıyorlar. Doğruyu söylemek gerekirse kendimi çok rahatsız hissediyorum. Sürekli kendimi ve Suriyelileri savunmak zorunda kalıyorum. Bu durumdan hiç mutlu değilim. Bu his her şeye erişimimi zorlaştırıyor, tabii ki sağlığa erişimimi de etkiliyor. Türkiyeli herkesle iletişim kurarken zorlanıyorum”
Aya kadın mülteci olmanın, geri gönderme söyleminden de etkilendiğini belirtiyor. Zaten Türkiye’de kadın olarak rahat olamadığını, kadınların kendi haklarını savunamadıklarını ve neler hissettiklerini söyleyemediklerini ekleyerek, “Polisler her zaman erkekleri destekliyor, kadınları savunmuyor. Başka bir ülkeye ben de gitmeyi istiyorum” diyor.
“Sevgilisini şikâyet eden mülteci bir kadın sınır dışı edilebiliyor”
2019 yılı temmuz ayında İçişleri Bakanlığı’nın Suriyelilerin kayıtlı oldukları illere gönderileceği söylemiyle başlayan, ardından dönem dönem muhalefetten de yükselen benzer söylem bugün seçim sürecine kadar geldi ve hala kullanılan bir söylem. Bir Mülteci-Der çalışanı konuyla ilgili şunları paylaştı:
“Güncel durumda kayıt sorunu, hem güvenlik bakışlı politikalar hem seçim sürecindeki iktidarın ve muhalefet partilerinin politikaları nedeniyle daha da problematik bir hal almıştır. En basit anlatımıyla iltica sistemine erişemeyen, erişse dahi önüne çıkartılan problemleri geçemeyen kadınlar Türkiye’de yasal kalışı olmadığı için temel haklarına dahi ulaşamıyor. Acil sağlık hizmetleri dışında sağlık hizmetlerine ulaşamıyor, yasal şekilde güvenceli, sigortalı çalışamıyor, yasal olmayan bir şekilde çok zor şartlarda uzun süreli bir iş bulup çalışıyor. Çalışsa bile ücretini alamıyor, iş yerinde tacize, istismara uğruyor ve kaydı olmadığı için, sınır dışı edilmekten korktuğu için şikayetçi olamıyor, hakkını arayamıyor, yasal haklarını kullanmıyor. İzinsiz çalışmak sınır dışı nedeni ama ekonomik şartlar ve kayıt problemi mülteci kadınlara başka şans bırakmıyor. Buldukları kötü çalışma şartlarına ve düşük ücretli işlerde de tacizi ayrımcılık, ırkçılık, (kadın düşmanlığı) ile karşı karşıya kalıyorlar.
Örneğin insan ticareti mağduru olduğunu söyleyen bir kadın, avukatıyla bu durumun tespiti ve buna ilişkin statüye kavuşmak için il göç idaresine gittiğinde sınır dışı edilmek üzere geri gönderme merkezine sevk edilebiliyor. Yahut Türk vatandaşı sevgilisini şikâyet eden bir mülteci kadın bu kişinin iftirasıyla para karşılığı ilişkiye girmekle suçlanarak ‘geçimini meşru olmayan yollardan sağladığı’ gerekçesiyle sınır dışı edilmek üzere geri gönderme merkezine götürülebiliyor.”
Çözüm nerede?
Suriyeli Göçmen Aya, tüm bu zorluklar sebebiyle Türkiye’de bir çözüm görmediğini, kendini güvensiz hissettiğini ve gitmek istediğini belirtirken Mülteci-Der çalışanı kadınlar için çözümü şurada görüyor:
“Burada bize, devlete düşen yükümlülükler var. Mülteci kadınları ülkelerinden çıkmak zorunda bırakan sorun ortadan kalkana ve onlar için güvenli hale gelene kadar Türkiye’de yasal kalış imkânı sağlanmalı ve bu yasal kalışla beraber insanca yaşamın önündeki engeller kaldırılmalı ve haklara-hizmetlere erişebildikleri, korkusuzca, bağımsız şekilde yaşayabilecekleri ortam sağlanmalıdır. Yine mülteci kadınları hedef alan insan ticaretine yönelik önleyici, koruyucu ve cezalandırıcı yöntemler ivedilikle uygulanmalıdır.”
Yorum Yazın