İsveç’in NATO üyeliğiyle ilişkin krizin çözülmesi sonrası Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinde iyimserliğin arttığı bir döneme girildi.
Hem Ankara’dan hem de Brüksel ile Avrupa başkentlerinden, ilişkilerin geleceğine dair olumlu açıklamalar yapılıyor.
Peki Türkiye kısa vadede AB’den neler alabilir?
BBC Türkçe’nin konuştuğu uzmanlar, ortadaki olumlu havanın, dondurulmuş durumdaki tam üyelik müzakerelerinin yeniden ivme kazanmasını sağlayacağını beklemek için erken olduğunu düşünüyor.
Vize serbestisinin de kısa vadede gerçekleşmesini zor bulan uzmanlara göre yakın dönemde vize kolaylığı ve Gümrük Birliği’nin yenilenmesi için müzakerelerin başlamasını ihtimal dahilinde buluyor.
Olumlu hava nasıl oluştu?
Türkiye, 1999’da AB’den aday üye statüsü aldı.
2000’lerin başındaki reform süreçleri ardından 2005’te tam üyelik müzakerelerine başlandı.
Ancak ilerleyen yıllarda ilişkiler, hem Türkiye’de yaşanan siyasi gelişmeler ve bu gelişmelere birliğin eleştirileri hem de bazı ülkelerin üyelik sürecine dair tavrı sebebiyle zorlu bir sürece girdi.
2018’e gelindiğinde AB; Türkiye’nin Birlik’ten uzaklaşmakta olduğunu, katılım müzakerelerinin fiilen durduğunu açıkladı.
Böylece müzakere süreci donmuş oldu.
AB ile 2021’den itibaren yaşanan yumuşama süreci ise 6 Şubat’ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından devam etti.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim zaferi sonrası Brüksel’den ve önde gelen AB başkentlerinden yapılan açıklamalarda, “Türkiye’yle işbirliğinin devamının önemi” vurgulandı.
Geçen hafta Litvanya’nın başkenti Vilnius’taki NATO Zirvesi’nde İsveç’in üyeliği krizinin çözümünün ardındansa diplomatik alanda, Türkiye-AB ilişkilerinin geleceğine dair daha iyimser bir hava oluştu.
Tam üyelik müzakereleri yeniden canlanabilir mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, zirve dönüşünde, uçakta gazetecilerin sorduğu ”AB ile ilişkilerde yeni sayfa açılacak mı?” sorusuna şu cevabı verdi:
”Avrupa Birliği üyelik sürecimizin yeniden canlandırılması noktasında olumlu bir kanaat hakim. Türk ekonomisine çarpan etki yapacak Gümrük Birliği’nin güncellenmesi müzakerelerini de hızlandıracağız. Vize serbestisinde de mesafe alacağımıza inanıyorum.”
BBC Türkçe’nin konuştuğu uzmanlar, son dönemdeki olumlu havaya karşın tam üyelik müzakereleriyle ilişkin süreçte kısa dönemde ilerleme beklemiyor.
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) AB Çalışmaları Merkezi Direktörü Nilgün Arısan Eralp, “Biz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarını uygulamamaya devam ettiğimiz takdirde böyle bir şeyin olması mümkün değil” diyor.
Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Çiğdem Nas da kısa dönemde müzakerelik görüşmelerinin canlanmasının zor göründüğünü söylüyor:
“AB üyelik süreci kendi dinamikleri olan bir süreç. Tabii ki son 5-6 yıldır AB konusunda reform anlamında hiçbir şey yapmamış olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB üyeliğiyle ilişkin açıklama yapması olumlu bir şey. Ama bu sadece taktiksel bir şey mi, yoksa gerçekten bunun altını dolduracak mı? Şu an için, özellikle de demokrasi ve insan hakları konularında çok fazla bir reform yapılacak gibi bir hava yok.
“Ama eğer AB tarafı Türkiye’den gördüğü bu daha ılımlı havaya bir karşılık vermek isterlerse o zaman belki bazı adımlar da atılabilir. Yani o taraftan bir yeşil ışık yakılırsa Türkiye’de de demokratikleşmede, temel hak ve özgürlüklerde belki belli adımlar atılabilir. Ama bunun için de AB’nin Türkiye’ye bir teşvik yaratması gerekir.”
Vize serbestliği mümkün mü?
2016 yılında, Suriye’deki iç savaşın sonucu olarak yaşanan yoğun göç dalgası ardından, Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerde bir süre belli bir ivme yakalanmış ve yapılan zirvelerde vize serbestisi de önemli maddelerden biri olarak ele alınmıştı.
Türkiye o dönem vize serbestisi için gerekli 72 kriterden 66’sını hayata geçirmişti.
Buna göre vize serbestisi için Türkiye’nin geri kalan altı kriteri de tamamlaması gerekiyor.
Ancak uzmanlar, altı kriterin bazılarının hayata geçirilmesinin kolay olmadığı kanısında.
Nilgün Arısan Eralp, bu kriterleri şöyle anlatıyor:
“Biri kişisel verilerin korunması hakkındaki kanunun AB standartlarıyla uyumlu hale getirilmesi. Europol ile operasyonel işbirliği anlaşmasının uygulanması en basit olan maddeydi ama daha yapılmadı. Yolsuzlukla mücadelenin güçlendirilmesi eylem planı var. Terörle mücadele mevzuatının gözden geçirilmesi var. Tüm AB üye ülkeleriyle cezai konularda etkin nakli işbirliğinin sağlanması var. Bu konuda sorun yok gibi gelebilir ama tüm üye ülkeler denince bizim tanımadığımız Kıbrıs Cumhuriyeti işin içine giriyor. Bir de Türkiye-AB geri kabul anlaşmasının uygulanması var.
“Burada en zor olanlar; kişisel verilerin korunması, yolsuzluk ve terörle mücadele mevzuatı konuları. Bu en sonuncusu en önemli şey çünkü Türkiye’de terör ve terörist tanımı o kadar geniş ki ifade özgürlüğü de içine giriyor. AB, terör tanımının daraltılmasını istiyor.”
Eralp, kısa dönemde vize serbestisi olmasa da vize kolaylığının mümkün olabileceği görüşünde:
“Son dönemde vize süreçleri çok sancılı olmaya başladı. AB değişim programlarına katılım bile iyice zorlaştı. Türkiye’den iltica başvuruları çok yükselmiş durumda. Bence sürecin esas zora girmesinin nedeni bu. Vizelerin daha kolay, daha kısa sürede verilmesi için vize kolaylaştırması olabilir. İş insanları, öğrenciler, sivil toplum temsilcileri için kolaylaştırılabilir. Böyle bir şey 2016’da Türkiye’ye önerilmişti. O zamanki iktidar ‘Biz vize serbestisini sağlayacağız’ demişti.”
Doç. Dr. Çiğdem Nas da kısa vadede vize serbestisi beklentisini gerçekçi bulmuyor:
“Türkiye olarak biz tüm kriterleri yerine getirmiş olsaydık belki AB üstünde de bir baskı oluşturabilirdik. AB’nin güvenlik endişeleri var. Türkiye’den yapılan iltica başvuruları, Türkiye’nin üçüncü ülkelere vize politikası, Türkiye’deki düzensiz göçmenler vs…. Bunlar Türkiye’ye bakışı çok değiştirdi.
“Var olan durum da o kadar kötüleşti ki vize serbestisi şöyle dursun vize almak dahi zorlaştı. Bu yüzden belki bir ara formül olarak önce biraz süreçlerin kolaylaştırılması sonra vize serbestliğinin getirilmesi gibi bir şey olabilir.”
Gümrük Birliği Anlaşması’nın yenilenmesi mümkün mü?
Türkiye ile AB arasındaki arasında hazırlanan Gümrük Birliği Anlaşması 1996 yılında yürürlüğe girmişti.
Gümrük Birliği’nin tamamlanması ile beraber, Türkiye ile AB arasında sanayi ürünleri ticaretinde gümrük vergileri, miktar kısıtlamaları ve eş etkili tedbirler kaldırılmış, Türkiye üçüncü ülkelere karşı Ortak Gümrük Tarifesi uygulamaya başlamıştı.
2018 yılında AB, Türkiye’nin birlik değerlerinden uzaklaştığı yönündeki açıklamasında Gümrük Birliği Anlaşması’nın da güncellenmeyeceğini duyurmuştu.
TEPAV’den Eralp, bu anlaşmanın yenilenmesinin önemli olduğunu aktarıyor:
“Bizim 1996’da tamamladığımız Gümrük Birliği uluslararası ticaretteki gelişmelere hakikaten hiç uyumlu değil. Bu, AB’nin son zamanlarda üçüncü ülkelerle yaptığı, yaptığı geniş ve kapsamlı serbest ticaret anlaşmalarının bile gerisinde kalmaya başladı. Bunun için de modernizasyonu şart.”
Doç. Dr. Çiğdem Nas’a göre bu konuda müzakerelerin başlaması da ihtimal dahilinde:
“En mümkün olan şey Gümrük Birliği üzerinden bir yeniden müzakere sürecinin başlatılması olabilir. Çünkü aslında bu, iki taraf için de önemli bir konu. Avrupa Birliği zaten bu başka ülkelerle olan ticaret anlaşmalarını modernize ediyor. Latin Amerika’dan tutun Asya’ya kadar bunu yapıyor. O yüzden bunun güncellenmesi ele alınabilir. Bunun içine yeşil ve dijital ajandaların, gündemlerin eklenmesini de mümkün olabilir.”
Uzmanlara göre bu sürecin de bazı zorlukları var.
Doç. Dr. Nas, özellikle Kıbrıs konusuna dikkat çekiyor:
“Gümrük Birliği’ni güncellemeye kalktığınızda Kıbrıs engeli karşınıza çıkıyor. Türkiye’nin tanımadığı bir ülkenin AB üyesi olması ilişkileri zorlaştırıyor. Burada da tabii AB isterse, en azından tekrar Birleşmiş Milletler çerçevesinde görüşmelerin başlaması, daha ılımlı bir havanın oluşmasını sağlayabilir. Ama tabii burada tekrar Yunanistan’ın, Güney Kıbrıs’ın ikna edilmesi lazım. Çok kolay olmasa da kısa ve orta vadede olabilir bir şey gibi duruyor diyebiliriz.”
AB için hazırlanan rapor ‘kritik önemde’
Uzmanlar bu konular dışında ise kısa vadede çok somut gelişmeler beklemediklerini söylüyor.
AB-Türkiye ilişkilerinin kısa ve orta vadedeki gidişatı açısından hali hazırda hazırlanmakta olan yeni Türkiye raporu kritik önemde olacak gibi duruyor.
Haziran ayındaki AB zirvesinde Birlik, Dışişleri ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Avrupa Komisyonu’ndan Türkiye ile ilişkin bir rapor hazırlamasını talep etmişti.
Eralp, AB içinde son dönemde Türkiye ile ilişkilerin artık yeni bir çerçeveye oturtulması gerektiği yönünde bir tartışma yürütüldüğünü o yüzden bu raporun önemli olduğunu belirtiyor.
Eralp, raporun Aralık ayında AB zirvesinde sunulmasının beklendiğini söylüyor.
Nas ise “AB, bu raporun ilişkilerin geleceğine yönelik ve stratejik bir rapor olması istedi” diyerek raporun önemini vurguluyor.
Uzmanlara göre rapor, AB’nin önümüzdeki dönemde Türkiye ile ilişkilerin ne yöne gidebileceğini göstermesi açısından kritik olacak ama başka yandan da Türkiye’nin hangi adımları atacağını da takip etmek gerekecek.
Doç. Dr. Nas, bu sürecin Türkiye açısından bir fırsat olduğunu savunuyor:
“Türkiye’nin her şeyden önce daha kapsamlı, kararlı bir AB stratejisinin olması lazım. Bunun iç ve dış boyutlarının olması lazım. İçeride reformların hızlanması, dışarıda AB üyesi ülkelerle diplomatik çabaların artırılması lazım. Bunu Türkiye olarak yapabilirsek o zaman belki bir hareketlenme görebiliriz. Ama burada da fasıllar açılacak, üyelik olacak demek için çok erken diye düşünüyorum”.
Bu arada Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi, Salı günü yaptığı açıklamada, AB ve Türkiye’ye, ilişkilerdeki mevcut kördüğümü çözme ve ilişkilerde ”paralel ve gerçekçi” bir çerçeve bulma çağrısı yaptı.
Komitedeki Parlamento üyeleri, 47 lehte ve 10 çekimser oyla kabul ettikleri bir raporda, Türkiye’de hükümet tarafından önemli bir rota değişikliği yapılmadığı takdirde, mevcut koşullarda Türkiye’nin AB üyelik sürecinin yeniden başlayamayacağını belirtti.
Raporda; Türkiye’nin AB’ye giriş sürecinde bir aday ülke, bir NATO müttefiki ve güvenlik, ticaret, ekonomik ilişkiler, göç konularında kilit bir ortak olmaya devam ettiğini belirtilirken; Türkiye’nin demokratik değerler, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı duymasının ve de AB yasaları, ilkeleri ile yükümlülüklerine uymasının beklendiğine vurgu yapıldı.
Yorum Yazın