Size, Türkiye’nin içte ve dışta karşı karşıya olduğu, ciddi hatta beka sorunlarının uzun bir listesini yapabilirim ama bunları zaten her gün yazılı ve görsel basından izliyorsunuz. O nedenle ben, neden bu sorunlarla karşılaştığımızı kısaca anlatmaya çalışacağım.
İmparatorlukların tasfiyesi acılıdır ve zaman alır. Eski Dünya’nın en büyük ve güçlü iki imparatorluğundan birisi (diğeri Roma İmparatorluğu) olan Osmanlı İmparatorluğu’nun, Kanuni’den sonra başlayan ve nihayet I. Dünya savaşı ile elle tutulur aşamaya varan, içte ve dışta tasfiyesi henüz tamamlanmamıştır. “İçte” ve “dışta” sözcüklerini bilerek kullanıyorum.
İmparatorluğun içte tasfiyesi, medreselerin ve tarikatların tasfiyesidir. Bu tasfiye, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının kurdukları, ilim ve fen temelinde bir eğitim sistemine dayanan; demokratik, laik, sosyal hukuk devletini geriye, yine Osmanlı’nın o karanlık günlerine çevirmeye çalışanmedreseler, tarikatlar ve Ortaçağ’ın bile gerisine giden, din-mezhep devleti peşindeki hareketlerin tasfiyesidir. Bu geri götürme hareketi, özellikle AKP ve Erdoğan ile çok zemin ve güç kazanmış, Cumhuriyetin sonunu getirebilmek için son adımları atmaya başlamıştır. Yüzyılın Maarif Sistemi bu son adımlardan biri belki de en önemlisidir.
İmparatorluğun dışta tasfiyesi de tamamlanmamıştır. Bugün bile Balkanlarda, Kafkaslarda, Ortadoğu’da hatta Kuzey Afrika ile Kara Afrika’nın (Sahraaltı Afrika) bazı bölümlerindeki (Sudan-Somali vb) olaylar; İsrail’in sürdürdüğü katliamlar, soykırımlar, Osmanlı İmparatorluğu’nun tamamlanmamış tasfiyesinin yansımalarıdır. Gerek Ortadoğu’dan gerek Afrika hatta Orta Asya’dan (Afganistan gibi) harekete geçen göç dalgaları, bu tasfiyenin yarattığı, geçmişte ”Kavimler Göçü”, “Deniz Kavimleri” gibi büyük kitle hareketlerinin günümüzdekibenzerleridir. Orta Asya’da iklim değişikliği ve insan kaynaklı doğa tahribatı sonunda yaşanan Batı’ya göç, dostum Prof. Dr. Emre Kongar’ın ısrarla vurguladığı gibi, Roma İmparatorluğu’nu bile yıkmış; Anadolu’nun zengin halkı Lidya’lıların, kuraklık nedeniyle açlıkla karşılaşmaları üzerine ortaya çıkan “Deniz Kavimleri”, bütün Akdeniz’i hallaç pamuğu gibi atmıştır.
“Kavimler Göçü” ve “Deniz Kavimleri” gibi büyük insan hareketleri, kendiliklerinden de gerçekleşse, günümüzde Ortadoğu’da ve Orta Asya’da, Afrika’da olduğu gibi, egemen emperyalist devletler ve onların kurdukları, NATO vb örgütlerin stratejileri sonucunda da ortaya çıksa; hepsi sonunda, var olan güçlü devletlerin yıkılmaları ile sonuçlanmıştır.
Bunları bilmeyenlerin, bilmek ve öğrenmek istemeyenlerin ise bu tür hareketlerden; devletlerin yıkılmasından, yeni devletler veya devletçikler yaratılmasından beslenen emperyalizmin tuzağına düşmeleri, tarihte en sık tekrarlanan, vahim olaylardır. Bu aymazlığın pençesine düşen uluslar ve devletler, çok ağır bedeller ödemişlerdir ve ödemektedirler.
Bu kadar lafı neden ettiğimi merak ediyorsanız, hemen söyleyeyim.
Önce ABD’nin, “bir koyup, üç almak beklentisi” ile destek verdiğimiz, yalana dayalı olduğunu, 20 yıl sonra, bizzat düzenleyicilerinin itiraf ettikleri Irak Operasyonu; arkasından da, “öğle namazını Şam’daki EmeviCamii’nde kılmak” hevesi ile balıklama daldığımız, ABD-Rusya anlaşmalı Suriye Harekâtı, Türkiye’ye iç ve dış politikada hemen hemen her şeyini kaybettirmekle kalmamış, bir de ülkemizi, hemen harekete geçmezsek başa çıkabilmemizin çok da olanaklı olmadığı her geçen gün biraz daha görünür olmaya başlayan, büyük bir göç hareketi ile karşı karşıya bırakmıştır.
Uluslararası ilişkilerde ve diplomaside “komplo”, “kumpas” ve teorileri yoktur. Yalın ve acımasız çıkarlar vardır. Birinci Dünya Savaşı ile tam da Osmanlı İmparatorluğu’ndan ve bugün bile hala kiliselerinde papazların,kardinallerin “tanrım bizi Türklerden koru!” diye dua ettiği Türklerden kurtulacakken, şu “Çılgın Türkler”in birden ayağa kalkıp, çağdaş, uygar bir devlet kurmaları ve bu devleti 80 yıl, öyle ya da böyle yaşatmaları;Osmanlıyı tasfiye etmek için içte ve dışta her fırsatı, her aracı -ki buna sultanlar, sadrazamlar, medreseler, tarikatlar, iktidarlar hatta muhalefetler de dâhildir- kullanan emperyal güçlerin, bütün planlarını bozmuştur. Sadece planlarını bozmakla kalmamış, eski korkularını da yeşertmiştir.
İşte bütün bunlar olurken CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel, kendisinden önceki CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu gibi, Türkiye’nin emperyalizmin oyununa düşmesine yol açacak biçimde,adeta onların değirmenine su taşıyarak, Erdoğan ile CHP Genel Merkezi’nde buluşacaktır. CHP kaynakları bu buluşmanın Özel ile “AKP Genel Başkanı” Recep Tayyip Erdoğan arasında olacağını açıklamışlardır.
Ancak yine basına yansıyan haberler doğru ise Erdoğan bu buluşmada, üzerinde cumhurbaşkanlığı forsu bulunan bir Türk bayrağının önündeoturacaktır. Bu düzeni de CHP Genel Merkezi kurmuştur.
Biri bizim aklımızla alay ediyor olmalı!
Cumhurbaşkanının görevi, Türkiye Cumhuriyeti’ni anayasaya göreyönetmektir. Erdoğan ise kendi yaptığı anayasaya bile uymamakta, anayasayı tanımamakta ve bunu her fırsatta açıkça ifade etmektedir.
Öte yandan Özgür Özel, birkaç kez, “kendi yaptığı anayasaya uymayan kişi ile anayasa yapılmaz.” demiştir.
İşte burada benim aklım karıştı.
Kendi yaptığı, bütün yetkilerini ondan aldığı Türkiye CumhuriyetiAnayasası’na uymayan, onu tanımayan bir kişinin cumhurbaşkanlığı meşru mudur? Değilse, o kişiyi, üstelik bir parti başkanı olarak görüşeceğini söyleyip, cumhurbaşkanlığı forsunu taşıyan bir Türk bayrağının altına oturtmak, Özgür Özel’in söyledikleri ile yaptıklarıarasında ciddi bir tutarsızlık olduğunu göstermiyor mu?
Emperyalizmin en bilinen planlarından birine -göç yoluyla bir ülkeyi istikrarsızlaştırıp, dağıtmak- bile bile uyum sağlayan bir kişi ile ülke sorunlarına çözüm aranabileceğine inanmak ve o kişinin iktidar ömrünü uzatacak her türlü desteği, vermiyor gibi yaparak vermek, ne kadar doğru ve akılcı bir politikadır?
Yoksa Sayın Özel hala, Türkiye’nin tek sorununun, “Şahsım Devleti”nden kaynaklanan, “yönetilememek” olduğunu; emperyalizmin ekmeğine yağ süren bu durumdan kurtulmanın tek yolunun, Erdoğan’ın ve AKP zihniyetinin, demokratik yol ve yöntemlerle ancak ısrarla uğraşarak, yönetimden uzaklaştırılması olduğunu anlamakta zorlanıyor mu?
Korkarım bunu tartışacak çok fazla zamanımız kalmadı. İçte ve dışta Osmanlı İmparatorluğu’nun kalan son parçası Türkiye Cumhuriyeti’nin tasfiyesini isteyenler ve bekleyenler, amaçlarına ulaşmak üzereler.
Yorum Yazın