AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, hepimizi yerimizden hoplatacak bir sürpriz yaptı. Kırgızistan dönüşü Avrupa Siyaset Topluluğu isimli gayri resmi kuruluşun Macaristan’ın başkenti Budapeşte’deki toplantısına katıldı; toplantı sırasında da Kıbrıs Rum Yönetimi Lideri Nikos Christodoulis’le bir araya geldi. Herkes, aaa, ne oluyor, diye birbirine sormaya başladı. Çünkü Kıbrıs’ta 1974 Harekatı’ndan sonra hiç bir Türk Cumhurbaşkanı ya da Başbakan Kıbrıslı bir Rum Liderle görüşmüştü. Bu bir ilkti.
Resmi açıklamaya göre iki lider toplantı arasında karşılaşmışlar ve birlikte bir kahve içmeye karar vermişler. Çekilen fotoğrafta Erdoğan’ın karşısında Christodoulis, onun yanında Arnavutluk Başbakanı Edi Rama, öte yanda Yunanistan Başbakanı Kyriakos Miçotakis, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve devletin yeminli tercümanı değil, Recep bey’in özel çevirmeni Merve Kavakçı’nın türbanlı kızı var. Tam yanında da Dışişleri Bakanı Hakan Fidan. Fidan bu görüntüyü nasıl içine sindirdi acaba? Dışişleri Bakanı olarak yanında bakanlığın tercümanını getirmesi gerekmez miydi? Ya da Dışişleri Bakanı olarak kendisinin orada bulunuşu yetmez miydi? Ama her işimiz Şark usulü.
Bu görüşme dünya basınına sızınca Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, Christodoulis’le Erdoğan’ın ayak üstü selamlaştıkları, ardından da Kıbrıs Rum liderin birlikte kahve içme önerisinin Erdoğan tarafından kabul edildiği belirtildi. İyi de ayak üstü karşılaşmadan sonra verilen kahve molasında Miçotakis ve Rama’nın ne işi vardı? Biraz soruşturunca bazı bilgiler edindim. Meğer görüşmeyi ayarlayan Arnavutluk Başbakanı Edi Rama’ymış. Yani öyle tesadüfen karşılaşılıp kahve içilmemiş.
Kıbrıs Rum Kesimi’nde yayımlanan Cyprus Mail gazetesinin haberinde şunlar yazılı:
“Christodoulis, basına yaptığı açıklamada, Erdoğan’la resmi olmayan görüşmelerinde Türkiye Cumhurbaşkanı’na, defalarca Kıbrıs’ta yeniden başlaması gündemde olan toplumlararası müzakerelerin mutlaka BM kararları çerçevesi içinde cereyan etmesi gerektiğini söylediğini belirtti. Kıbrıs Cumhurbaşkanı, Erdoğan’a, BM kararları dışında hiç bir şeyin kabul edilemez olacağının altını çizdiğini ifade etti. Christodoulis ayrıca, Ankara’nın Kıbrıs konusunda somut adımlar atması durumunda AB-Türkiye ilişkilerinde Kıbrıs’ın yapıcı bir rol üstlenmeye hazır olduğunu açıkladı. “
Bunları, özellikle de Christodoulis’in Türkiye-AB ilişkilerine yardımcı olacakları sözlerini okurken aklıma daha geçen hafta AB Dışişleri Komiseri Josep Borrell’in tutumu geldi. Borrell , KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın, Kırgızistan’da düzenlenen Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesi’ne katılmasına şu tepkiyi vermişti:
“Tatar’ın bu zirveye katılımı Kıbrıslı Türk ayrılıkçı oluşumunu meşrulaştırma girişimidir.” Bitmedi. Ekim ayında, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in New York’ta KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve Kıbrıslı Rum Lider Christodoulis’le yaptığı görüşme geldi. Görüşmede Guterres iki tarafa, Kıbrıs müzakerelerinin dörtlü bir çerçevede, yani Ankara ve Atina’nın katılımıyla yapılmasını önerdiği bildirilmişti. Son zamanlarda Tatar ve Christodoulis’in, artık Kıbrıs’ta federasyonu konuşmanın anlamsız olduğunu telaffuz etmeleri, Guterres’in de benzer bir ifade kullanmış oluşu akıllara, acaba ada kesin bir bölünmeye mi gidiyor, sorularını getirdi.
Meseleyi biraz daha deşmek için Kıbrıs Rum tarafında yıllardır tanıdığım bir ahbabımı arayıp bu görüşmeyi nasıl yorumladığını sordum. Bana verdiği cevap şu oldu:
“Christodoulis yaklaşmakta olan Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi desteğini arttırmak için Erdoğan’ı kullandı. Seçmenlere, ‘Bakın ben Erdoğan’la istediğim zaman konuşurum. Ben böyle bir liderim,’ mesajını vermeyi amaçladı. Böylece de Erdoğan’ı tuzağa düşürdü. Bence sen, Erdoğan’ın yakın çevresini bu tür tuzaklara karşı uyar.”
Ben de ona şöyle yanıt verdim:
“Ben bağımsız bir gazeteciyim. Gazetecinin görevi haberi kamuoyuna doğru biçimde yansıtmaktır, siyasileri yaptıkları yanlışları konusunda uyarmak değil.”
Bu konuşmadan tatmin olmayarak Lefkoşa’nın Rum kesiminde başka bir tanıdığı aradım. Onun değerlendirmesi de şöyle:
“Kıbrıs (Rum tarafı) Doğu Akdeniz’deki ekonomik münhasır bölgesinde İsrail ve Mısır’la ortaklaşa yaptığı enerji sondajlarında önemli sayılabilecek, özellikle doğal gaz rezervleri buldu. Ama bu enerji kaynağını pazarlayamıyoruz. Bunu pazarlamanın tek yolu Türkiye’den, Yumurtalık boru hattını kullanmayı sağlayarak geçiyor. Ankara önceleri buna yanaşmıyordu. Bu konuda Erdoğan’ın ikna edilmesi lazım.”
Yaptığım bu araştırmalardan anlayabildiğim, Ankara’nın ağzına bir parmak bal çalıp Kıbrıs Rum Kesimi’nin doğal gazını Batı pazarlarına ulaşmasını sağlamak. Bu arada Christodoulis’in de, iç politika malzemesi olarak, bakın ben şimdiye kadar hiç bir Rum liderin yapamadığını yaptım ve Türkiye Cumhurbaşkanı’yla görüştüm, mesajını kullanmak.
Lefkoşa’dan konuştuğum Rum ahbabımın Erdoğan’ın “tuzağa düşürüldüğü” değerlendirmesini duyunca doğrusu kendi kendime, “Bu kaçıncı tuzağa düşmek?” diye sordum. İç politikada, kendi itiraflarınızla hiç durmadan aldatıldınız, dış politikada tuzağa düşürüldünüz. Asrın lideri olarak sizi nasıl bu kadar kolayca yanıltabiliyorlar? Doğrusu üzüldüm.
Bilmediğimiz bir konu Kapalı Maraş. Acaba Christodoulis Kapalı Maraş’ın iskana açılması gibi üstü kapalı bir teklif götürdü mü? Maraş’taki araziler paha biçilmez değerde. Yap-satçı müteahhitler için bulunmaz hazine.
Her zaman söylerim. Diplomasi bir al-ver sanatıdır. Bilmeyenler bu işe hiç bulaşmamalı, ülkelerini de olmayacak maceralara atmamalıdır.
Yorum Yazın