Binlerce mülteci, ‘ucuz iş gücü’ olarak görülüp güvencesiz, insanlık dışı koşullarda çalıştırılıyor. Gazeteciler Cemiyetinin katkılarıyla hazırlanan Yaşar Sezgin’in özel haberi...
Yaşar Sezgin - Tunceli
Türkiye’nin bir numaralı gündem maddesini oluşturan Suriyelilerin varlığı 11 yıldır tartışılırken, çoğu kez ucuz işçi olarak görülüp, güvencesiz, insanlık dışı koşullarda çalıştırılan bu insanlar adeta yok sayılıyor. Son yıllarda Türkiye’yi hedefleyen diğer bir mülteci grubu ise Afganlar. Zor koşullarda yaşama tutunan milyonlarca mültecinin geri dönüşü için çeşitli projeler geliştiriliyor, bir yandan da “neden uyum sağlayamıyorlar?” sorusuna yanıt aranıyor.
Farklı ülkelerden gelip Türkiye’de aynı ortamı soluyan mültecilerin yaşam mücadelesine tanıklık ettik, yaşadıkları zorlukları ve görüşlerini bizimle paylaştılar.
Muhammed, Halep’ten göç etmek zorunda bırakılmış, bölge illerinde ara ara yer değişikliği yaparak farklı iş kollarında geçimini sağlamaya çalışan Suriyeli bir mülteci, yaklaşık 8 yıldır Türkiye’de yaşıyor.
Suriye’nin kuzeydoğusunda yer alan Amude kasabasında doğan Muhammed, İngilizce Öğretmenliği Bölümünde okumak için Halep’e yerleşmiş, savaşın şiddetinin artmasıyla birlikte okulu bırakarak 2014 yılında Türkiye’ye giriş yapmış.
İnsanlık dışı koşullar
Hayallerini geride bırakarak ülkesini terk ettiğini belirten Muhammed, insanlık dışı koşullarda çalıştırılarak bir yaşam sürdürmeye çalıştığını belirtti ve şöyle devam etti:
“Türkiye’ye geldikten sonra her şey benim için çok zor oldu. Bir anda bütün hayatımı, hayallerimi bırakıp gelmiş gibi oldum. Devlete başvurup geçici koruma kimliğimi almak çok uzun sürdü. Dil bilmediğim için sokağa dahi çıkamadığım zamanlar oldu.”
Suriyeli mültecilerin yoğun olduğu bölgelerden başka bir yere gitmenin zorluğuna değinen Muhammed, “Urfa ve Antep’te yaşadım, şu an Kilis’teyim. Bu kentlerde sadece Suriyelilerin yaşadığı mahallelerde dışarı çıkmak istiyorum, aksi durumlarda çekiniyorum. Türkçe’yi artık az çok biliyorum, dil kurslarına da gidiyorum ama işte yine de zorlanıyorum” dedi.
Antep’te sanayi bölgesinde birçok farklı işte çalıştığını söyleyen Muhammed, “Oto tamircisinde çalıştığım zaman her gün işe gitmeme rağmen paramı alamıyordum. Tekstilde de çalıştım, orada da aynı sorunlarla karşı karşıya kaldım. En büyük sıkıntımız hem ucuza çalışmak hem de paralarımızı alamamak oldu” diye konuştu.
“Güvencemiz yok, kaçak çalıştırılıyoruz”
Muhammed, şu an çalıştığı atölyede de parasını alamadığı için dört kardeşiyle birlikte kirası düşük olan, küçük eski bir evde kalmaya devam ediyor. Isınma problemi ve yiyecek ihtiyacını sağlıklı bir şekilde karşılayamama sorunun altını çizen Muhammed, katkı için birçok makama başvuru yaptığını ancak bir sonuç alamadığını belirtti. Dernekler, vakıflar ve göç merkezlerine giderek sorunu dile getirmenin Türkiye’deki yaşamını zorlaştırdığını düşünen Muhammed, “Devletin bunu düşünmesi gerekirdi. Biz ekmek parası için çalışıyoruz. Verilen maaşa bakma durumumuz yok. Kardeşlerime bakmak için paranın büyüklüğünü tartışamam. Ama sigortamız yok. Kaçak çalıştırılıyoruz. İşyeri sahipleri de bunu bize direkt söylüyorlar ama yine de paramızı vermiyorlar, sorun çıkarıyorlar” dedi.
Muhammed, “Biz ucuz iş gücü olarak görülmek istemiyoruz, evet, burası bizim ülkemiz değil ama kardeşlerime bakmam için çalışmam lazım. Devlet de, farklı kurumlar da bu konuda bizlere yardımcı olsun” diyerek sözlerini tamamladı.
Afgan mülteciler
Afgan mülteciler ise 1970’li yıllardan bu yana kendi topraklarından göç etmek zorunda kalıyor. Göç hareketi, çatışmaların yanı sıra, ülkelerindeki siyasi ve ekonomik sorunlar gibi nedenlerle sürüyor.
Bütün bu güçlükler yüzünden ülkesinden ayrılan Afganların büyük bölümü bugün İran ve Pakistan'da bulunuyor.Türkiye de yıllardır, Afganların hem yaşamak hem de transit ülke olarak geldikleri ülkelerden biri. Son dört yıldır da Afgan mülteciler, artan bir yoğunlukla hem Türkiye’ye yerleşiyor hem de Türkiye’yi transit geçiş olarak kullanıyor.
52 Gün boyunca yürüyüş
Abdulkadir, 52 gün boyunca İran’dan Türkiye’ye yürüyerek gelen mültecilerden.
Taliban’ın baskısı ve rejimin zorlamaları arasında kaldığını belirten Abdulkadir, “Afganistan’da iki seçeneğimiz vardı; ya Taliban’ın silahını elimde tutacaktım ya devletin. Ben ikisini de tercih etmeyerek yaşam hakkım için ülkemden kaçmak zorunda kaldım” dedi.
Abdulkadir kendi ülkesinde çalışma hayatını şöyle aktarıyor:
“Hayalim Afganistan’da motosiklet tamirhanesi açmaktı. Çocukluğumdan bu yana motosiklet ve arabalara merakım vardı. Birçok yerde çalışarak bütün bu işleri öğrenmiştim. Hatta yabancı ülkeleri bile çalıştığım yerdeki malzemelerle tanımıştım. Başka bir dünyanın var olduğunu bu işlerde görmüştüm. O nedenle bu iş benim için çok önemli. Çocukluğum, gençliğim hep bu işlerin arasında geçti. Ancak ülkemi bırakınca bunu devam ettiremedim. Tabi hayalimi de öldürmedim. Baskılar, savaş bir gün biterse gidip bu hayalimi gerçekleştireceğim.”
“Tek güvencemiz alın terimiz”
Türkiye’ye giriş yaptıktan sonra uzun bir süre kaldığı Ankara’daki yaşamına değinen Abdulkadir, “Orada kuzenlerimin yanında kalmaya başladım. İş arama gibi bir durumum olmadı. Akrabalarımın yoğun olarak yaşadığı mahallelerde inşaat işçiliğine başladım. Bu işlerde çok zorlandım. Ağır bir iş olmasına rağmen aslında çalışmak değildi bana zor gelen, ama hakkımızı alamıyorduk en zoru buydu. Hiçbir mülteci hakkını alamıyordu zaten. Paramız eksik ya da geç yatırılıyordu. Sigorta gibi bir durumumuz yoktu. Kimliğimiz yok ki sigortamız olsun. Tek güvencemiz alın terimiz. Bir gün dahi çalışmasak aç kalırız” diye konuştu.
“Hasta olunca iki kişilik çalışmak zorunda kalıyoruz”
Son iki yıldır İzmir’de yaşadığını söyleyen Abdulkadir, iş koşullarını şöyle aktardı:
“Aslında kazancının iyi olması sebebiyle çobanlık yapmak için başka bir şehre gidecektim ama yolum İzmir’e düştü. Afganistan’dan tanıdığım arkadaşlarımla birlikte büyük bir inşaatta çalışıyorum. Yüzlerce işçinin içinde on iki kişiyiz. Burada yaşamanın koşulları biraz daha farklı, çok kalabalık ve çok soğuk, her an hasta olma korkusu var çünkü işten kovuluruz. Hasta olan biri olduğunda iki kişilik çalışmak zorunda kalıyoruz -arkadaşımız kovulmasın- diye. Tedavi şansımız yok.”
“Herkes aynı hastaneye götürülüyor; Tedavi olamıyoruz”
Burada iyi insanlar var. Hasta olunca onlardan ilaç istiyoruz. Eczaneden direkt alışveriş yapamıyoruz. Hem yakalanma korkumuz var hem de alışverişe çıktığımız zaman esnafın bize yaklaşımı kötü. Türkiye’de ilaçlar da çok pahalı. O konuda zorlandığımız oluyor. Başta da belirttiğim gibi sigortamız zaten yok; geçen yıl aynı patronun farklı bir inşaatında çalışırken üstüme duvar yıkılmıştı. Kimliğim olmadığı için özel bir hastaneye götürdüler. Böyle durumlarda hep aynı hastaneye götürdüklerini öğrendim. Zaten orada da tedavi durumum olmadı, sadece ilaç verip gönderdiler. Günlerce çalışamadım. İlaç paralarımı da ben ödedim hatta yevmiyemi bile alamadım. Koğuşum şantiyede olduğu için gün boyunca orada tek başıma kaldım. En çok zorlandığım dönemdi diyebilirim. Bu iş koşulları bizim için çok zor. Devletten talebimiz vatandaşlıktır. Vatandaşlık alan arkadaşlarımızın önerileriyle biz de aynı yolu deniyoruz. Vatandaşlıkla birlikte daha iyi koşullarda çalışacağımızı düşünüyorum. Daha insani koşullarda çalışmak ve yaşamak istiyoruz. Mesela İzmir’i gezmek istiyorum. Pazara, çarşıya gitmek istiyorum. Bunun için vatandaşlık gerekiyor.”
Türkiye’deki Suriyeliler
Suriye’de 2011 yılından bu yana devam eden iç savaş sırasında milyonlarca Suriyeli, ülkelerini terk etmek zorunda kaldı. Avrupa ülkelerine ve birçok dünya ülkesine göç etmek zorunda bırakılan Suriyelilerin 3 milyonu aşkını ise Türkiye’de yaşam sürmekte.
Mülteciler Derneği’nin raporuna göre; Türkiye’de kayıt altına alınmış geçici koruma statüsündeki Suriyeli sayısı 24 Kasım 2022 tarihi itibarıyla bir önceki aya göre 44 bin 772 kişi azalarak toplam 3 milyon 577 bin 714 kişiye geriledi. 2022’nin başından bu yana kayıtlı Suriyeli sayısı 159 bin 655 kişi azaldı.
Genç nüfus olarak tanımlanan 15-24 yaş aralığında ise, 694 bin 319 kişi bulunuyor. Suriyeli genç nüfusun toplam Suriyeli varlığına oranı %19,4, on yaşından küçük Suriyelilerin sayısı 1 milyon 77 bin 949 (%30,1).
Suriye sınırına en yakın Antep, Urfa, Hatay ve Kilis illerinde ise kayıtlara göre 1 milyonu aşkın Suriyeli nüfus söz konusu.
Yorum Yazın