Günümüz mevcut şartlarını 10 yıl önceden bilebilme ya da öngörebilme şansımız var mıydı? Ne tesadüf ki bir dergi yaprağında rast geldim böyle tahmin içeren bir metne….
Geleceğe dair birçok yazı yazılabilir ya da farazi düşünceler dile getirebilir. Ama net olarak bazı noktalara temas etmek ve ciddi iddialar öne sürmek cesaret ister.
Sevdiğim dergilerden birisi olan düşünce ve felsefe dergisi Düşünbil’in eski sayılarından birisini karıştırıyordum ki dikkat çekici bir sunuş yazısına takıldım.
2010’lu yıllara ait, derginin Genel Yayın Yönetmeni Olcay Yılmaz tarafından yazılan yazının başlığı ’10 yıl sonra Türkiye’ idi.
Yazıda geleceğe dair birçok tahmine yer verilmeden önce AKP ve Recep Tayyip Erdoğan’ın halkın bir kesimi tarafından çok sevildiğinin altı çiziliyordu. AKP ve Din ilişkisinin de göz ardı edilmemesi gerektiği söyleniyordu.
“5 yıl sonra Recep Tayyip Erdoğan nerede olacak?” şeklinde bir soru yöneltilip “Büyük ihtimalle cumhurbaşkanı olur” cevabı veriliyordu. Bu tespit doğru çıkmıştı.
Yazıda vurgulanan kısım ise Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasından çok başbakanın kim olacağıydı?
Tahmin edemediği kısım ise kısa süre sonra başbakanlık diye bir pozisyonun kalmayacak olmasıydı.
Çünkü 2017 referandumuyla birlikte “Başkanlık Sistemi” ya da diğer ismiyle “Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi”ne geçiş kabul edilmiş, 9 Temmuz 2018 tarihinden itibaren de uygulanmaya başlanmıştı.
Bu durumun tespit edilmesinin oldukça güç olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Öngörüleri incelemeye devam edelim…
O güne kadar AKP’nin kendine düşen görevleri yapmış olacağı ve görev sırasının din devleti isteyen kesime geleceği söyleniyor. Örnek olarak ise 5-10 yıl sonra askeriyenin neredeyse tamamının ele geçirilmiş olacağı ifade ediliyor.
Bu konuya dair Ergenekon ve Balyoz davaları üzerinden orduyu tasfiye süreci zaten vardı. Ama asıl darbeyi hedefleyenlerin Fetullahçı Terör Örgütü olduğu 15 Temmuz Darbe Girişimi ile anlaşılmıştı. Birkaç yıl sonra ise ‘Ergenekon ve Balyoz’ darbe planlarının kumpas olduğu ortaya çıkmıştı.
29. Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar’ın sonrasında Millî Savunma Bakanı olması da AKP-Askeriye ilişkisini anlaşılır kılmak açısından önemli bir detay.
Diğer bir tahminde ise “Basın ve dağıtım kanalları da AKP’nin eline geçmiş olacak” deniliyor.
Evet, güncelde baktığımızda bir avuç muhalif yayın organı dışında medyanın büyük bir kısmı iktidarın tekelinde.
Bir dönem ana akımda yer alan Doğan Medya Grubu’na ait Hürriyet, Posta gazeteleri ile Kanal D ve CNN Türk televizyonlarının 2018’de Demirören Grubu’na satılışı sonrasında bu kurumların da iktidar kanadına geçişi, basın ve medyanın nasıl iktidar hegemonyasında olduğunu anlatır nitelikte.
Başka hangi öngörüler vardı bu sayfalarda peki?
Alevilerin dinci bir iktidara karşı durması gerektiği ve solun birleşmesi gibi temenniler de yer alıyor.
“10 yıl sonra kuşkusuz şeriat gelmeyecektir” gibi iddialı bir cümle de var. “Ancak dış etmenlerle birlikte iç etmenlerin ortak paydası olabilecek bir din devleti kurulabilir.” şeklinde de devam ediyor aynı iddia.
İnsanların bilimsel düşünce ve gerçekliğe dayalı yaşamı korumak için elinden gelen çabayı göstereceği ve bunu da başaracağı öne sürülüyor.
Böyle bir çaba var mı, yok mu?
Var da görülmüyor mu? Yok ise buna gerek bile mi yok?
Bu sualler; aynı yukarıdaki kelimelerin sonuna koyduğum gibi, kafamızdaki soru işaretlerini gösteriyor.
Tespit değil, kişisel görüş olarak söylemek gerekir ise ülke iktidarı ve muhalefeti el ele din devletine doğru gidiyor.
Olan ise halka oluyor…
500 yıl önce fark edenler var. Hala fark etmeyenler var. Daha reşit olduğu gün fark edenlerin başında Atatürk var.