Leyla Emeç Tavşanoğlu'nun kaleme aldığı 'Yeni dünya düzeni ya da Üçüncü Dünya Savaşı' başlıklı yazı...
Lübnan merkezli Şii terör örgütü Hizbullah’ın lideri Muhammed Hasan Nasrallah Beyrut’un güney banliyösünde, olağanüstü korunaklı bir binaya İsrail füzelerinin saldırılarında öldü. Yetmedi; ardından Sünni Hamas terör örgütünün Lübnan lideri Fetih Şerif Ebu El Amin de İsrail roketleriyle ortadan kaldırıldı. Derken, önceki gece İsrail ordusu Beyrut’un güneyinden Lübnan’a kara harekatı başlattı.
İsrail bir kere daha Ortadoğu’daki hasımlarına, üstüme gelirseniz sizi bulunduğunuz delikte bile yakalar öldürürüm, mesajını verdi. Haklı mı? Kendi açısından haklı. Sonuçta dört bir tarafı Müslüman Arap ülkeleriyle kuşatılmış; biraz ötesinde Şii, ama gene Müslüman olan İran var ki can düşmanı. Yetmedi, Ortadoğu bölgesinde cirit atan, Şii ya da Sünni onlarca Müslüman terör örgütü var. İsrail kendi açısından haklı ama bir o kadar da haksız. Yazının ilerleyen bölümünde onu da anlatacağım.
Bu arada son bir gelişme daha oldu. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu son video konuşmasında şu çarpıcı ifadeleri kullandı:
“Ey asil Fars halkı, rejiminiz sizi her geçen an uçuruma daha da yaklaştırıyor. İran nihayet özgür olduğunda, ki o an insanların düşündüğünden çok daha erken gelecek, her şey farklı olacak.”
Netanyahu açık açık hedefinin İran’daki molla rejimini yıkmak olduğunu söylüyordu. Bunu başarabilir mi? En azından deneyecektir.
İsterseniz son 11 ayda yaşananlara bir göz atalım. Önce Gazze merkezli Hamas... Hamas teroristleri, geçen yıl 7 Ekim tarihinde İsrail’in güneyinde bir bölgedeki müzik festivalini basmış, ortalığı kan gölüne çevirmiş, onlarca kişiyi rehin almıştı. Bunun üstüne İsrail Gazze’yi yerle bir etti. Onbinlerce Filistinli’yi öldürdü; öldürmeye devam ediyor.
Derken, bu yıl iki ay kadar önce İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, nasıl olduğu hala çözülemeyen bir uçak kazasında hayatını kaybetti. Tam onun Tahran’daki cenaze töreni sonrası Hamas’ın büyük beyni sayılan İbrahim Haniyye İran Devrim Muhafızları’nın karargahı olarak bilinen bir binada gece yarısı İsrail füzeleriyle öldürüldü.
Hamas Sünni, Hizbullah Şii olmalarına rağmen İsrail düşmanlığında birleştikleri için Hizbullah Lideri Nasrallah Haniyye’nin öcünü alacaklarını söyledi. Ama buna fırsat kalmadı. Hizbullah elemanlarının kullandıkları çağrı cihazları İsrail Dış İstihbarat Örgütü Mossad tarafından uzaktan kumandayla havaya uçuruldu. Bunun hemen ertesi günü de Hizbullah elemanlarının kullandıkları telsiz aygıtları (walkie talkie) gene Mossad tarafından patlatıldı. İki olayda da onlarca kişi hayatını kaybetti.
Son darbe ise Nasrallah’ın öldürülmesiydi. Bu olay üstüne çok telaşlandığı anlaşılan İran yönetimi ülkenin ruhani lideri Ali Hamaney’i bilinmeyen bir yerde koruma altına aldı. Bence buna çok güvenmesinler. Mossad hedefe kilitlendi mi gereğini yapıyor.
ABD Başkanı Joe Biden Nasrallah’ın öldürülmesiyle ilgili yaptığı açıklamada, “ABD İsrail’in, Hizbullah, Hamas, Husiler (Yemen’de İran destekli terör örgütü) ve İran destekli öbür terör örgütlerine karşı kendini savunma hakkını sonuna kadar desteklemektedir,” diyerek bir kez daha İsrail’in arkasında durdu.
Ancak, teröre terörle karşılık vermek hiç bir sorunu çözmediği gibi daha da ağırlaştırıyor. Şu anda Ortadoğu’da bir dakika sonra neler olacağını hiç kimse kestiremiyor. Lübnan’da İsrail’le savaş başka bölgelere, örneğin Türkiye’ye de sıçrar mı? Ortadoğu’daki bu çatışmalar dünyanın başka yerlerinde domino etkisi yaratır mı?
Fransa’da bir dönem, Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın Başbakanlığını yapmış olan Dominique de Villepin’in , Fransız TV5 televizyonunda bir konuşması yayınlandı. Bir hayli uzun olan konuşmayı size özetlemeye çalışayım. Villepin söze şöyle başladı:
“Batılı liderlerin hiç bir stratejik vizyonları yok. Özellikle de yeni dünya düzeninin temelini ilkelerin, prensiplerin oluşturacağını hala anlamadılar. Avrupa ve Amerikan diplomasisi mat oldu. Yoklar!
“Bunun nedeni bulundukları jeopolitik konumdan kendilerini kurtaramamaları. Bir türlü oradan çıkıp küresel güneye, yükselmeye başlayan BRICS ve öbürleri gibi yeni güçlere yönelemiyor. İsrail’in arka arkaya daha büyük güç kullanarak yeni savaşlar çıkaracağından korkuyorum. Bu yeni savaşlar güvenliksizliği daha da arttıracak ve kalıcı hale getirecek. O nedenle de İsrail, ‘Saha temizliği yapmamız lazım,’ gibi bir slogan icat etti. Şiddet şiddeti doğurur. Bunun tek çözümü Filistin devletinin kurulması ve daha fazla adaletin sağlanmasıdır. “
Villepin, bugünkü küresel düzenle İkinci Dünya Savaşı’na yol açan gelişmelere şöyle paralellik kuruyor:
“İtalya 1935’te Etiyopya’yı işgal ettiği zaman Milletler Cemiyeti ölüm döşeğindeydi. Bunu unutmayalım. Etiyopya Lideri Haile Selasiye Milletler Cemiyeti’nden yardım istemişti. Bunun ardından, İkinci Dünya Savaşı’nın taşlarını döşeyen İspanya İç Savaşı ve başka gelişmeler yaşandı. “
Villepin, konuşmasında tek çözümün başkalarına saygı temelli uluslararası yasalara saygıyı şiar edinecek yeni dünya düzeni kurmak, özellikle küresel güneyin ülkelerine saygı göstermek ve Filistin devleti kurullmasına karşı çıkmaktan vaz geçip bir haksızlığı düzeltmek olduğunu vurguluyor.
Villepin daha sonra şu ifadeyi kullanıyor:
“Fransa Cumhurbaşkanı Macron bir kaç gün önce BM’de yaptığı konuşmada çok önemli bir fırsatı kaçırdı. Orada açık açık Fransa’nın Filistin devletini tanıdığını söylemeliydi. Orası siyasi vizyon açıklanacak en doğru yerdi. Ama olmadı. “
Villepin çok haklı. Şu anda BM mefluç (felçli) bir örgüt görünümünde. Pandemi döneminde bile elini kolunu kıpırdatıp çözüm üretemedi. Hiç bir yaptırım gücünün kalmadığı görünüyor. Dünyada terör örgütleri kol geziyor. İsrail, kendisine terör saldırıları yapıldığı bahanesiyle bölgenin kabadayısı olarak gözüne kestirdiğini avlıyor.
Biraz gerilere gidelim. ABD İkinci Körfez Savaşı’nı açarak, Saddam Hüseyin’in ülkesinde nükleer silah ürettiği yalanıyla Irak’ı hallaç pamuğu gibi attı. Arap Baharı bahanesiyle Ankara, Suriye’de Alevi Esad rejimini devirmeye kalktı. Libya’da müttefik kuvvetler Muammer Kaddafi’yi devirdi. Daha yakın geçmişte, Hindistan’la Pakistan arasında sınır çatışmaları uzayıp gidiyor. Rusya arka bahçesi gördüğü Ukrayna’yı istila etmek için savaş çıkarıyor. Çin, Rusya’nın ayağının tökezlemesini bekliyor, böylece Sibirya’yı işgal etme hesapları peşinde. Ortadoğu insanı ülkelerinde yaşanan facialardan kurtulmak için kapağı Batı’ya atmaya çalışıyor. Batı, bu mülteciler sosyo-ekonomik ve kültürel yapımızı çökertiyor, şikayetiyle insanlık dışı uygulamalara girişiyor. Batılı güçler ne yapıyor, derseniz... Hiç. Olan biteni seyrediyor. AB kendi içinde güç ve para paylaşma peşinde. ABD’de nasılsa Kasım ayında Başkanlık ve Kongre üçte biri için seçimler var. Keyifler yerinde. Ortadoğu kan gölüne dönmüş. Umurlarında değil. Dominique de Villepin’in dediği gibi aymazlığın doruğunda yaşıyorlar.
BM’nin mefluç olduğundan söz etmiştim. Yazımı bitirirken bir anımı anlatayım. Yanılmıyorsam 2001 yılıydı. Kıbrıs’ta çözüm hareketliliği yeniden başlamıştı. BM yeni bir plan hazırlığı içindeydi. Hatta kurulacak ortak devletin bile adı belirlenmişti: Kıbrıs Birleşik Devletleri (United States of Cyprus). O sırada BM Kıbrıs Barış Gücü’ne (UNFICYP) yeni atanan Yeni Zelanda’lı bir kadınla tanıştım. Bir gün onunla sohbet ederken hazırlanmakta olan çözüm planından söz ettim. Kadın çok telaşlandı: “Aman inşallah olmaz. Bu güzel adaya daha yeni atandım. Aldığım para da çok iyi. Görevim biterse ne yaparım?” dedi. Burada anlatmak istediğim, BM’nin artık uluslararası alanda caydırıcı, barış sağlayıcı, uluslararası istikrarı korumakla görevli bir örgüt olmaktan çıkıp, bir takım ülke ve kuruluşlara para ve konfor sağlayan bir oluşuma evrildiği. Ne yazık.
Dönelim Dominique de Villepin’in sözlerine... Sonuçta Villepin’in dediği gibi, artan şiddet daha sert şiddeti beraberinde getiriyor. Uluslararası platformda hakemlik yapacak bir oluşum kalmamış. İnsanoğlu kendi kendini bitirmeye kararlı gibi. İsrafil Sur borusunu üflemeye mi hazırlanıyor nedir?
Yorum Yazın