Asla ve kata, 10 Kasım bir yas günü değildir. Bugün Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü hasretle, minnetle ve sevgiyle anma günüdür. Hele, hele nutuk atma günü hiç değildir. Ama, NUTUK`u okuma ve anlamaya çalışma günüdür.
Evet, bu özel gün ATATÜRK`ü anlamak için çaba sarf etme, çalışma ve O`nun ideallerini gerçekleştirmeye çalışarak geleceğe taşıma günüdür.
***
ATATÜRK adını ilk rahmetli dedemden, babamın babasından duyduğumu hatırlıyorum. Dedem Atatürk’ten bahsederken çerçevesiz gözlüğünü düzeltir ve sesini hafifçe azaltarak ve minnetle konuşurdu. Ben dedemin çok büyük birisinden bahsettiğini algılardım. Daha sonraları babamdan da duymaya başladım ATATÜRK’ü.
Ama en çok da annem bahsederdi ATATÜRK`ten. Gözlerinin içi gülerek... Mutlaka okula gitmem gerektiğini, okuyup O’nun gibi bu memlekete (Anam memleket diyemezdi rahmetli, `melmeket` derdi) hizmet edeceğimi söylerdi. ATATÜRK ölünce, köydeki bütün ahalinin nasıl çırpınarak ağladığını anlatırdı…
Köyümüzde okul olmadığı için (Köyümüzde ilkokul 1967 yılında açıldı.) Zile`de, babamın bir asker arkadaşının yanında başladım ilkokula. Arada mezhep farklılığı ve de etnik farklılık olmasına rağmen. Nerede öğrenmişti o babalar dostluğu dersiniz? Askerde. ATATÜRK`ün kurduğu Türk Silahlı Kuvvetleri’nde 4 yıl askerlik yaparken ve `Ali Okulu`nda okuma yazma öğrenirken...…
Heidelberg Üniversitesi`ne Siyaset Bilimi, Sosyoloji ve Felsefe okurken öğrenecektim, ``Ordu`nun kalkınmakta olan ülkelerdeki rolü`nü. Milli ordunun ülkenin transformasyonundaki rolünü okutuyorlardı Batı üniversitelerinde...
***
Köyümüzde hemen hemen her evde, köyün ibadethanesinde ATATÜRK fotoğrafı vardı. Hep düşünür ve kendi kendime sorardım: Neden ve niçin bu kadar çok seviyor bu köylü ATATÜRK`ü?
***
Ama, ATATÜRK`ü tanımam, O`nun yaptıklarını anlamam, O`nun ideallerini içselleştirmem bir Köy Enstitüsü mezunu olan ilkokul öğretmenim rahmetli Kemal TARHAN sayesinde olmuştu. Hiç tıraşsız ve kravatsız görmediğim, yüzü hep gülen, kışın fötr şapkasıyla okula gelen, Ramazan`da oruç tutan, hiçbir öğrencisini dövmeyen, keman çalıp bize halk dansları öğreten, 4ncü sınıfta 15 günlük duvar gazetesi çıkarmamızı teşvik eden ve okula hep temiz bisikletiyle gelip giden bu öğretmene neler borçlu olduğumu çok sonraları anlayacaktım...
***
Ortaokulda ise, orta yaşlı ve tecrübeli öğretmenlerimize ilaveten genç ve çakı gibi öğretmenler geliyordu derslerimize. O Zile Ortaokulu ki, 1965 yılında Türkiye’de Ankara`da açılan ilk Fen Lisesi’ne, okula alınan 90 öğrenci arasında 3 öğrenci sokmuştu. O zamanlar giriş sınavı var mıydı yoksa sınıf geçme notlarıyla mi girdiler, hatırlayamıyorum.
İşte böylesi bir Ortaokulda öğrendim ben ATATÜRK`ü... Okuyarak tanıdım ve öğrendim O´nun hedeflerini.
***
Kasim 1966`da Ankara`ya geldiğimde ilk ziyaret ettiğim yerdi Anıtkabir. Hala da ziyaret ederim sık, sık... Ankara`da müzeleri, tiyatroları, sinemaları ve TBMM’ni ziyaret ettikçe anlamıştım iyice ATATÜRK’ün ne yapmak istediğini… neler yaptığını, yapabildiğini.
***
Nisan 1973’de bir 12 Mart mağduru olarak geldiğim Almanya’yı görüp tanıyınca iyice anladım ATATÜRK’ü, hedeflediği muasır medeniyeti ve de Batı’yı, Batı Medeniyeti’ni…
***
O’nu putlaştırmadan, olur olmaz yere heykelini dikmeden, fikirlerini günümüze adapte ederek, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir!” sözünü içselleştirerek ve de bu uğurda çok çalışarak anabiliriz ATATÜRK’ü.
***
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ü saygı, sevgi, özlem ve minnetle anmak benim kişisel tercihim ve boynumun borcu.
Eğer ATATÜRK ve silah arkadaşları olmasaydı, ben bugün köyümde traktörle çiftçilik yapan, ilkokul mezunu bir vatandaş olacaktım. Ki, benim yaşıtım arkadaşların çoğu ilkokul mezunu bile değil.
Gel de ATATÜRK’Ü şükranla anma. Gel de O’nun yolundan gitme.
Yolu yolumuzdur!
Yorum Yazın