On beş ekim, tarihimize kara bir leke olarak düştü. Kapkara, kömür karası, can yarası.
Sayısı önce yirmileri bulan, ardından öğle saatlerine yaklaşırken kırk ama sendikadan öğrendiğim kadarı ile kırk bir.
41 sayısı, bizde olumlu anlamda kullanıla gelmiş özel bir sayıdır ama maalesef onu bile kirlettik. Kalemin içindeki kurşunu ithal ettiğimiz, 2022 Türkiye’sinde, Maden ocaklarında umarsızca yok olup giden hayatlar yumağı…
İçimiz ağlıyor ama bizim içimiz ağlamaktan sağanak yağsa ne yazar?
Bugün günlerden Pazartesi, haftanın ilk günü.
Geçmiş, geleceğin ön sözüdür. Dolayısı ile aynı köyde doğmuş, aynı köyde büyümüş, yeşermiş, dal vermiş üç fidan yan yana toprağına verildi. Kara günlerden geçerek, bir ekmek beyazını satın alabilmek için dökülen terde, karanlıkta, günde kara.
İnsan canının bu kadar hiçe sayıldığı bir toplum, ülke. Üstelikte önümüzde en yakın SOMA gibi açık ve net bir gerçek hala duruyorken. Peki, bunlar neden oluyor, sorusuna şahsi kanaatimin cevabı rotamızdan çıkmış olduğundandır.
Aklın, bilimin gölgesi bile yeterken karanlıkta ısrar etmek elbette tüm toplumsal erozyonu yaratacaktır.
Hafta sonu kayıplarla geçti, kırk bir can yanında; dobra duruşu ile kanser tedavisi görmekte olan Billur Kalkavan henüz elli dokuzunda aramızdan ayrılırken, Milli Basketbolcumuz, Hurşit Baytok, yetmiş bir yaşında vefat etti.
15 Ekim
Aslında bu tarih çok önemli ve anlamlı bir tarih. Neden?
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, Cumhuriyet Halk Fırkasının ikinci kurultayında yazdığı NUTKU okuduğu tarihtir. 15 Ekim 1927’de başlayan ve tam altı gün süren, NUTUK.
Elbette Atamız, altı gün işkence çektirmemiştir. Orada her şey vardır. Okuyup, anlamak, algı esastır.
Üzerinden 94 koca yıl geçmesine rağmen hala okumadığımız, okuyup da anlamadığımız NUTUK.
Eğer biz zamanında anlamış olmamız gerekenleri, tam bir samimiyet ve teslimiyetle anlamış olsaydık, bugün acıları, yoklukları, kayıpları, geri kalmışlığı, ötekileştirmeyi, olumsuz ne varsa yaşamıyor ve günlerce konuşmuyor olacaktık.
Zaten önümüzde 100.yıla şafaklar kala, bedelini en ağır şekilde ödediğimiz ve ardından büyük bir zaferle gelen; milli beraberlik ve bütünlüğümüzün temeli Cumhuriyet tarihimiz ve kazanımlarımız varken yolumuz şaşmadan aydınlık olmalıydı.
Ama Atatürk hiç yanılmadı. Yolumuz yine aydınlıktır.
Gazi, 1931’de şöyle diyor:
“Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir hâl alır.”
Yorum Yazın