Bizler yazın kavruk günlerinde, 7000 derece sıcaklıklar altında şeker gibi eriyip giderken lüksün devi Dior’a kayyum atandığını biliyorsunuz sevgili okur. Zaten bu kayyum atanması işleri oldum olası beni sinir eder, çünkü geçmişte de bununla ilgili çok talihsiz bir anım var.
Editörlük yaptığım kanal ile aynı binayı paylaştığım kardeş bir kanal vardı. Ben tüm İK araç ve aracılarını bertaraf edip bu kardeş kanalın gece bülteninde haber spikeri olmak için en güzel cümlelerim, en ipek gömleğim, en mis parfümüm ve en seçilmiş kelimelerimle haber müdürünün kapısını çalmış kariyerim için büyük ve dünya için küçük bir girişim başlatarak gece haberleri bülteni okumak için kendimi aday göstermiştim. Göstermiştim ki, kanala iki gün sonra atanan kayyum ile hayallerim de gece bülteni okuma işi de puf diye uçup gitmişti.
İşte o zamandan beri ben bu kayyum atanması konularına hep bir sinir olmaktayım.
Şimdi Dior’a kayyum atanması ile şok edici rakamlar da dünya gündemine düştü. 2.600 Euro fiyattan satılan Dior çantaların, kötü koşullarda emek sömürüsü yapılarak 53 Euro’ya üretildiği bilgisi tüm dünyaya duyuruldu. Gece gündüz aralıksız şekilde çalışan işçilerin hem çalışma koşulları, hem de markanın etik standartları yeniden yapılandırması gerekiyordu. Markanın yaptığı açıklamada “sözleşmeli şirketlerin, gerçek çalışma koşullarını veya teknik yeteneklerini kontrol etmek için uygun önlemleri almadığı” belirtildi. Yani kısacası Dior burada konuyu biraz da çalıştığı taşeron şirketlere attı ve deyim yerindeyse “Ben koskoca Dior’um seni neden tutuyorum bunlarla sen ilgilenecektin” imasında bulundu.
Şimdi gelelim 2600 Euro (yaklaşık 93 bin TL) ödeyerek satın aldığı çantanın sadece 53 Euro’ya üretildiği haberi ile şok olan sosyete ne hissedecek? Lüks sadece sahip olmak mıdır? Zenginlik tanımı gerçekten nedir? Bir objeyi statü simgesi haline getiren şey sadece genel-geçer inanışlar mıdır? Marka tutkusu gerçekte ne için var? Sahip olmak için mi, yoksa sahip olduğunu göstermek için mi? Gelin bunların üzerine konuşalım.
Bakın ortada su götürmez bir gerçek var ki, tüm dünya elitleri hiçbir zaman üzerinde kocaman logo olan bir ürünü giymez, taşımaz ve kullanmazlar. Bunu bana vaktiyle televizyonda çalıştığım dönem röportaj yaptığımız kıymetli terzi Yıldırım Mayruk söylemişti. Gerçek zenginler üzerinde kocaman Versace’nin Medusa logosu olan tshirtler giymezler, pazarda almayanı dövdükleri ve her köşe başında çakmalarının 250 TL’den satıldığı ayağa düşmüş çanta modellerini kullanmazlar. Onların hikayelerinde hiçbir zaman insanın gözüne gözüne sokulan papuç gibi purolar görmezsiniz. Gerçek elitler sadece yaşar, yaşamanın verdiği yüksek tatmin onlara bunu ilan etme ihtiyacı vermez.
Ancak bir de aslında gerçekten elit olmayan, hatta belki de çok da zengin olmayan ama kendini öyleymiş gibi gösterebilmek için çok yoğun emek, çaba ve zaman harcayan bir kitle var. İşte bu kitlenin sosyal medya hesapları çok renkli, takip etmeye bayılırsınız. Her bir paylaşımdan zenginlik akar. Bu kesim zenginliği ilan etmedikçe, sadece yaşamak onlara zerre kadar haz vermez. Bu sebeple mutlaka satın aldıkları her marka ürünü, gittikleri her şık mekanı hatta yedikleri içtikleri pahalı şeyleri bile duyurma eğiliminde olurlar. Temelde bana göre içinde oldukları psikolojik durum: bir statüye, yüksek bir alım gücüne, toplumdan daha üstte bir sosyo-ekonomik ve kültürel seviyede olduğunu gösterme çabasıdır.
İyi ama zenginlik gerçekten koluna takıp, içine anahtarlarını koyduğun çantaya 2.600 euro vermek midir?
Buradaki senaryo Dior’a kayyum atanana dek işliyordu. Çünkü markanın sosyal medya hesaplarında çantaların üretim videolarında her bir çantanın üretimi için onlarca kişinin minicik detaylar için ne kadar çalıştığı, her bir aksesuarın ne kadar pahalı malzemelerden üretildiği, her dikişin yavaş yavaş milimlik bir düzen ile atıldığı, dünyanın en şık, en parizyen ve kreatif üretim atölyelerinden çekimler paylaşılıyordu. Elbette bu senaryo da; üretilen çantayı bir arzu nesnesi bir statü sembolü haline getiriyordu.
Meğer öyle değilmiş. Meğerse bizim Perşembe pazarında Çakmacı Murat Abinin sattığı çantalar ile orijinal ürünler aynı koşullarda ve aynı maliyetlere üretiliyormuş.
Dolayısıyla şimdi sorularımı farklı bir bakış açısına çeviriyorum: Zenginlik sizce maddi bir üstünlük müdür, yoksa bir bakış açısı mıdır?
Bence bir bakış açısı. Çünkü Orijinal Dior çanta kullanan kişiler, şuanda gerçek bir arzu nesnesi taşıdığını düşünmüyor.
Yorum Yazın