Prof. Dr. Ahmet Özer

Prof. Dr. Ahmet Özer


28 Mayıs seçimi aynı zamanda bir referandumdur

28 Mayıs seçimi aynı zamanda bir referandumdur

14 Mayıs seçimi bitti, 28 Mayıstaki seçim sıfırdan başlayacak bir seçim. İnsanlar yanlış bir algı ile bu seçimi 14 Mayıs seçiminin bir devamı olarak görüyor. Realitede olmasa bile sanki verecekleri oy iki adayın ilk turda aldıkları oyların üstüne sayılacak gibi bir algı ile hareket ediliyor. Bu da ister istemez önde görünen adaya psikolojik bir üstünlük sağlıyor. Oysa 28 Mayıstaki seçim sıfırdan başlayan yepyeni bir seçimdir, yüzde elli artı biri kim alırsa o kazanacaktır. Bu kişi pek ala Erdoğan değil de Kılıçdaroğlu olabilir.

İki, Kılıçdaroğlu’nun bu seçimi kazanması pek ala mümkündür. Bunun için bu seçimi bir referanduma çevirmesi gerekir. Erdoğan yönetimi 21 yıldan sonra sürsün mu bitsin mi; tek adam rejimine evet mi hayır mı; otoriterizm mi demokrasi mi; ekonomideki sıkıntılar bitsin mi devam mı etsin; hukuktaki adaletsizlikler sona mı ersin devam mı etsin; baskılar sürsün mü bitsin mi? Yani ak ile kara kadar belirgin iki durum var ve seçmen aslında aynı zamanda bunu oylayacak. Millet İttifakı ve Kılıçdaroğlu bunu iyi bir biçimde aktarabilirse o zaman toplumsal belleği hareketi geçirebilir.

Üç, Sinan Ogan meselesi üzerinde çok duruluyor. Sinan Ogan’ın şu ya da bu tarafta yer alması kitleler açısından psikolojik üstünlük konusunda bir işlev görebilir ama seçimin sonucunu sadece onun tavrı ve vereceği karar belirleyemez. Çünkü Sinan Ogan bir lideri destekleyeceğini açıklasa bile ona oy vermiş kitlenin bir kısmı gene de diğer tarafa oy verecektir. Kendisine oy vermiş olan seçmenlerin tümünü sürüklemesi mümkün değildir. O nedenle olayı sadece bu noktaya endekslemek eksik olmanın ötesinde yanlış da olur.  

Dört, ikinci turda seçmeni sandığa götürmek önemli rol oynayacaktır. Levra bu turda katılımın düşme ihtimali söz konusu. Çünkü ilk turda seçmen cumhurbaşkanı adayının yanı sıra kendi partisine oy vermek için de sandık başına gitti. Buna rağmen yaklaşık 8 milyon insan sandık başına gitmedi. İkinci turda parti oylamasının olmaması sandığa gitme motivasyonunu kısmen de olsa düşürecektir. 

Beş, Kılıçdaroğlu en yüksek oyu oransal olarak Doğu ve Güneydoğudan aldı. Bu da HDP’nin desteği ile oldu. Fakat HDP’nin çağrılarına rağmen katılım ülke ortalamasının 7-8 puan altında kaldı. Bunun en büyük nedeni bu seçmen kitlesinin çalışmak için (inşatlarda ve mevsimlik işçi olarak ) dışarda olmasıydı. Ekonomik olanakları gelmeye elvermedi. Benzer bir durum öğrenci seçmen için de söz konusu. Bu kesimlerin taşıma altyapısının kurulması gerekir. Gene okulların tatili ile şehir dışına çıkabilecek seçmeni de geri getirmek önemli.

Altı, bu noktada bir tehlikenin de altını çizmek isterim. Deniliyor ki Erdoğan’ın beka ve milliyetçi söylemi pirim yaptı. O halde Kılıçdaroğlu milliyetçiliğin ipine sarılsın. Nitekim böyle emareler görülmeye de başladı. Tehlike şu, milliyetçilik söylemi bir süre sonra mefhumu muhalifinden Kürt karşıtlığına ister istemez everilebilir. Bu da Kürt seçmeni küstürebilir. Erdoğan’ın yanlışlarını onun gibi yanlış yaparak değil doğrusunu göstererek, demokrasinin erdemlerini ortaya koyarak aşmak lazım. Bu noktaya da dikkat etmek gerekir, sonra Midyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak da var.

Yedi, oy membaı olan büyük şehirlerde oyu artırmanın yolları aranıp bulunmalı. Buralardaki bir puan artış diğer bölgelerdeki 5-6 puana karşılık geliyor.

Sekiz, şimdi gelelim iki diğer önemli noktaya: biri şu: Erdoğan’ın önde bitirmesi ve meclis çoğunluğunu almış olması meselesini. Birincisini söyledim, birinci turda önde çıkması ikinci turda da önde çıkacağı anlamına gelmez. Dünyada bunun sayısız örneği var. Hatta iyi kullanılırsa bu lehe de çevrilebilir. Şöyle ki bir şok etkisi yaratılabilir. Oy versin ya da vermesin veya sandığı önemsemeyip sandığa gidemeyen seçmen kitlesi şimdi Ondan kurtulmak isteyen ikinci bir fırsat elde etmiş oldu. Bunu ıskalamayayım, geleceğime sahip çıkayım deyip sandığa gidebilir.

Dokuz, deniyor ki Meclisi Erdoğan kazandı, Kılıçdaroğlu kazanırsa topal ördek olur. Hayır, böyle değil. Çünkü cb hükümet sisteminde cb hükümeti kazandığı andan itibaren kendisi tarafından kuruluyor. Bakanları kendisi atıyor. Bakanların meclisten güvenoyu alma şartı yok. Yanı sıra kazandığı andan itibaren binlerce üst düzey kadrolar da değişiyor. Bunların hiç birinin meclisle ilişkisi yok, tamamı cb kararnameleri ile yapılıyor.

Aksine Kılıçdaroğlu kazandığında denge ve denetleme için daha iyi olur. Kurumlarda, kurallarda ve kadrolarda bir iyileşmeye gidilir. Yolsuzlukların ve israfın önüne geçilir. Tek adam yönetimi biter. Demokrasinin önü açılır. Kral değil kural hâkim olur. Böylece önce bir ferahlama olur ardından da refah gelir.

On, 21 yıllık yönetimin en önemli sonuçlarından biri devleti oluşturan üç temel sütün olan kurumların, kuralların ve kadroların bozulmuş olmasıdır. Yargı kurumu tarafsız ve bağımsızlığını yitirdi, adaletten ziyade adaletsizlik dağıtıyor. Hukuk üstünlüğünü yitirdi üstünlerin hukuku işliyor. Yasalar yerine tek kişinin çıkardığı kararnamelerle ülke yönetiliyor. Kadrolar liyakat ve ehliyetten uzak biat ve sadakate göre partizanca bir anlayışla oluşturuldu. Bütün bunların değişmesi düzelmesi ve gerçek demokrasilerdeki gibi oluşturulması lazım. Bunun içinse değişim şart. Değişimin yönü hızı ve niteliği bizi buraya taşıyacaktır.

İşte bu yüzden bu seçim aynı zamanda bir referandumdur.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar