Bilmem hatırlar mısınız? Bir zamanlar İtalya’nın oldukça ileri yaşta, tonton bir cumhurbaşkanı vardı. İşte o dönemde, ABD Başkanı’nın İtalya’ya bir resmi ziyareti söz konusu imiş. Ziyaret hazırlıkları sırasında Dışişleri bürokratları ve Cumhurbaşkanlığı protokol yetkilileri, Cumhurbaşkanı’na, Başkanı havaalanında karşılamasının iyi olacağını söylemişler. İlke olarak konuk devlet başkanları havaalanında bir bakan tarafından karşılanır. Ev sahibi cumhurbaşkanı havaalanına gitmez. Konuk devlet başkanını, resmi makamında, törenle karşılar. İtalya cumhurbaşkanı bunu anımsattığında bürokratları, “Aman efendim” demişler .”Bu defa gidin. ABD’ye çok borcumuz var.”
O gün hava felaketmiş. Yağmur, kıyamet. Tonton cumhurbaşkanı pantolonunun paçalarını kıvırmış, ABD Başkanı’nı karşılamak üzere aprondaki Air Force 1 uçağına doğru ilerlerken protokol müdürü telaşla,“Sayın Cumhurbaşkanım. Pantolununuz. Pantolonunuzu indirin!” diye uyarmış. İtalya Cumhurbaşkanı melül, mahzun bakmış ve “ O kadar mı borçluyuz? demiş. “Bu da nereden çıktı şimdi? AB ile ne ilgisi var?” diyorsanız anlatayım.
AB KONSEYİNİN RAPORU
AB Konseyi, 12 Aralık’ta bir Genişleme Raporu kabul etti. Rapor’un Türkiye bölümünü okudum.
Komisyon bir yandan Türkiye’nin sırtını sıvazlarken bir yandan da azarlıyor hatta tehdit ediyor. Bunu yaparken de dönüp, dönüp, ısrarla, Türkiye’nin daha nelerden vazgeçmesi, daha neleri vermesi gerektiğini anlatıyor.
Türkiye ile Yunanistan arasında, görünürdeki yumuşamayı olumlu bir gelişme olarak belirtirken, bunun yetmeyeceğini daha da uzlaşmacı olmak gerektiğini vurguluyor. Ancak öyle anlaşılıyor ki bu uzlaşmacı tutum sadece Türkiye’den bekleniyor. Yunanistan sütten çıkmış ak kaşık. Türkiye tarafından oyuncağı elinden alınmak istenen, masum, mazlum çocuk!
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’den elini ayağını çekmiş olması da memnuniyet uyandıran, doğru yönde atılmış bir adımmış ama yetmezmiş! Daha da fazlası olmalıymış. Yani Türkiye elinde kalanı da vermeliymiş. Açıkça söylenmemiş ama Türkiye tüm haklarından vazgeçmeliye getirilmiş.
HAK, HUKUK SADECE YUNANİSTAN VE GKRY İÇİN Mİ VAR?
Bu arada Deniz Hukuku Sözleşmesi de hem Yunanistan hem Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) için mutlaka uygulanmalıymış. Türkiye bu Sözleşmeye taraf değilmiş, ne gam? Yunanistan’ın ve GKRY’nin talepleri, Sözleşme’nin birçok hükmüne ve dünyadaki hatta AB üyeleri arasındaki uygulamalara tersmiş, AB Konseyi’ni ilgilendirmiyor. Bir anlaşmazlık da varsa o da Uluslararası Adalet Divanı’na götürülmeliymiş. Yani Yunanistan’ın, anlaşmazlıkların çözümü için dayatmaya çalıştığı tek seçenek kabul edilmeliymiş!
Konsey, hiçbir ülkenin kabul etmediği, AB’ne tam üye olmadan Gümrük Birliği’ne giren Türkiye’nin, AB’nin Gümrük Birliği Antlaşması’ndaki yükümlülüklerini yıllardır yerine getirmemesi nedeniyle, AB ile serbest ticaret antlaşması bulunan ülkelerle ticaretinde milyarlarca dolar zarara uğramasını da umursamıyor. Ama Ek Protokolün illa GKRY’ne de uygulamasının, Türkiye-AB ilişkilerinin olmazsa olmazı olduğunu vurguluyor. Bununla da kalmıyor Konsey.
GKRY’Nİ TANIMAZSANIZ AB ÜYELİĞİNİ UNUTUN!
Rapor, Türkiye’nin GKRY’ni mutlaka tanıması gerektiğini söylüyor.
Kıbrıs sorununun, 1974 Barış Harekâtı ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) ilanı ile çözüldüğünü, şimdi yapılması gerekenin, fiili durumun hukuki bir metne bağlanması olduğunu anlamazdan geliyor. Kıbrıs Adası’nda 50 yıldan beri süren barış ve istikrar, AB üyesi devletler tarafından görmezden gelinse bile, KKTC’ne yerleşen çok sayıda AB ülkeleri vatandaşları tarafından görülen ve kabullenilen fiili durumu yok saymaya çalışıyor.
Kıbrıs Rumlarının 1960’lı yıllarda, Ada’daki Türk nüfusu tümüyle yok etmeye kalkışıp, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin varlığına son verdiklerini; BM’in bunlara seyirci kaldığını unutup, hala BM’in, kimsenin dikkate almadığı, artık geçersiz (depassé) BM kararlarına yollama yapıyor. Bu kararlar çerçevesinde çözüm! istiyor. Annan Planı’nı kabul eden KKTC’nin bu tutumunu yok sayıp, Planı reddeden GKRY’nin isteği doğrultusunda yeni ayak oyunlarına girişiyor.
Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran Londra ve Zürih Antlaşmaları’nın açık hükümlerine karşın GKRY’ni, Türkiye’nin üyesi olmadığı AB’ne tam üye yapmakla, Kıbrıs konusunda söz hakkını tümüyle kaybettiğini, GKRY’nin ve Yunanistan’ın oyuncağı durumuna düştüğünü anlamazdan gelerek. Dünyanın 3. gücü olmak iddiasındaki AB, GKRY’nin oyuncağı olmanın utancını daha ne kadar taşıyacak doğrusu merak etmiyor değilim.
PANTOLONUMUZU DA İNDİRELİM Mİ?
Konsey kendisini Yunanistan ve GKRY’nin çıkarlarını korumaya adayarak; Türkiye’yi ve Türkiye’nin çıkarlarını, uluslararası hukuktan, antlaşma ve sözleşmelerden kaynaklanan haklarını öylesine görmezden geliyor ve uluslararası hukuku öylesine tek yanlı yorumluyor ki Raporu’nun, Türkiye’nin insan hakları ve özgürlükleri, demokrasi gibi konulardaki karnesinin kötülediğini değerlendirdiği bölümünü bile dönüp dolaşıp yine Yunanistan ve GKRY’ne çıkar sağlayacak bir koz olarak kullanmaya kalkışıyor.
AB Konseyi’nin Genişleme Raporu’nun Türkiye bölümü, AB’nin Türkiye’yi ne denli düşkün, muhtaç ve çaresiz gördüğünün; Türkiye’yi üye olarak kabul etmeyi ne kadar düşünmediğinin çarpıcı bir göstergesi.
Avrupa Birliği’ne bu kadar mı borçluyuz? Pantolonumuzu da indirelim mi?
Yorum Yazın