Ukrayna Savaşı dünya düzenindeki parametreleri değiştirirken İsveç ve Finlandiya’nın NATO şemsiyesi altına sığınma istekleri zaten gergin olan atmosferi daha da gereceğe benziyor. NATO’nun giderek genişleme adımları Rusya’yı dönüşü olmayan bir yola doğru hızla iterken birden Ankara’nın devreye girmesi özellikle Batı dünyasında şaşkınlık, biraz da gülümsemeyle karşılandı. Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö bir ay önce yaptığı telefon konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Finlandiya’nın NATO üyeliğine olumlu baktığını söylediğini açıkladı. Niinistö,”Şimdi bu tutum değişikliği bizi şaşırttı. Bir gün öyle, bir gün böyle. Kendisiyle mutlaka yeniden konuşmam lazım,”dedi.
Erdoğan’ın İsveç ve Finlandiya’nın NATO müttefikliğini veto etme tehdidi, Batılı basında pek de inandırıcı bulunmadı. Öte yandan görüşüne baş vurduğum emekli büyükelçi Suha Umar ise bu türbülanslı dönemde Ankara’nın son derece dengeli ve temkinli bir diplomatik çizgi izlemesi gerektiğini vurguladı. Büyükelçi Umar’ın özellikle şu cümleleri bence çok önemli:
“Bir çok nedenle, Türkiye’nin son tahlilde Finlandiya’yla İsveç’in NATO’ya katılmalarını engellemesi olası görünmemektedir. Onay verdiğinde ise Türkiye bir kez daha söylediğini yerine getiremeyerek inandırıcılığına yeni bir darbe vurulmasına yol açacaktır. Yine bu onay, PKK’nın Türkiye için o kadar da önemli bir konu olmadığını da göstermiş olacaktır.”
Umar’ın değerlendirmelerine geçmeden önce Fransız basınında çıkan haber ve yorumlara bir göz atalım. Fransız Le Figaro gazetesinde yer alan haberde Erdoğan’ın özellikle şu sözlerine vurgu yapılıyor:
“Türkiye’ye karşı Yunanistan’ın NATO’ya üye yapılması gibi benzer bir hatayla karşı karşıya kalmak istemiyoruz. Bir de üstüne, bu İskandinav ülkeleri terör örgütlerine (PKK’ya gönderme yaparak) neredeyse yataklık etmektedirler.” Bu cümleye doğrusu takıldım. İsveç’i anladım da Finlandiya ne zamandan beri İskandinav ülkesi oldu?
Haber şu cümlelerle devam ediyor:
“Türkiye’nin bu çıkışı, İsveç ve Finlandiya’nın ittifaka dahil edilmesi konusunda NATO içinde duyulan ilk aykırı ses.Ankara , Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden beri, ekonomisinin de gerektirdiği doğrultuda bu iki ülkeyle iyi ilişkilerini korudu. Dengeli bir politika izledi. Ancak şimdi NATO içinde aykırı bir ses olarak görülmeye başlandı.”
Öte yandan Franceinfo haber sitsine göre Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, NATO’nun İsveç ve Finlandiya’yı ittifaka dahil etme planını yürürlüğe koyması durumunda “gerek askeri gerekse de teknik her türlü misillemede bulunacakları” tehdidini savurdu.
Kriz tırmanarak devam ederken yakın gelecekte neler olabileceği ve Ankara’nın nasıl bir pozisyon izlemesi gerektiğini sorduğum emekli büyükelçi Suha Umar şu önemli tespitleri yaptı:
“Helsinki Nihai Senedi’nin ‘güvenliğin bölünmezliği ilkesi’ne ve NATO’yla Rusya Federasyonu arasında yapılmış çeşitli anlaşmalarda yer alan ‘yeni güvenlik düzeninin birlikte oluşturulması’ uzlaşısına uyulmaması, bugünlere gelinmesinin önemli nedenleri arasındadır.
“Varşova Paktı ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasını takiben Batı’nın (ABD ve NATO) mikro milliyetçilik temelinde devletleri parçalama girişimleri (Yugoslavya) ile Rusya’nın Gürcistan’da izlediği benzer politikalar, kırım’ı ilhakı; NATO’nun Rusya’yı çevreleyecek biçimde hızla genişlemesi, Ukrayna-Rusya savaşına giden yolda önemli adımlardır.”
ABD’NİN SAVAŞA YOL AÇAN ISRARI
ABD’nin Ukrayna’nın NATO şemsiyesi altına girmesindeki ısrarlı tutumunun bu krizin patlak vermesine yol açtığına işaret eden Büyükelçi Umar şöyle devam ediyor:
“ABD’nin, Ukrayna’nın NATO’ya alınması konusundaki ısrarının, Rusya’nın ısrarla vurguladığı güvenlik endişelerinin dikkate alınmamasının ve istediği güvencelerin verilmemesinin de yol açtığı Rusya-Ukrayna Savaşı devam ederken Finlandiya’yla İsveç’in NATO’ya katılma istekleri ve bunun NATO tarafından desteklenmesi, durumu daha da tehlikeli hale getirmiştir. Bu iki ülkenin NATO’ya üye olmasıyla daha da çevrelenmesi karşısında Rusya’nın atabileceği adımlar dünyayı ciddi bir Üçüncü Dünya Savaşı tehlikesiyle karşı karşıya bırakabilecektir.”
VAHİM OLAN ÇİN’İN RUSYA YANINDA HİZALANMA OLASILIĞI
Rusya’nın bir nükleer güç olduğunun unutulmaması gerektiğini söyleyen Büyükelçi Umar dikkatlerin Çin üstünde yoğunlaşması gerekliliğine de işaret ediyor:
“ABD tarafından ‘asıl rakip’ ilan edilen diğer bir nükleer devlet Çin dikkate alınmalıdır. Bugüne kadar gelişmelerin dışında kalmaya dikkat eden Çin’in Rusya’nın etkisizleştirilmesinden sonra sıranın kendisine geleceğini bilerek, sonuna kadar sessiz kalmasını beklememek gerekir. Çin’in Rusya’nın yanında yer alması ise daha da vahim bir olasılıktır.
“Bu bilgiler ışığında, bugüne kadar atılan ve ileride atılacak adımlar amaçlanandan ve beklenenden farklı gelişmelere yol açabilir. Öyle ki, olayları bilinçli olarak bu yönde kurgulayan ülkeler bir anda kendilerini hiç beklenmeyen bir noktada , bir sıcak çatışmayla karşı karşıya bulabilirler.”
ANKARA’YA ÖNEMLİ UYARILAR
Büyükelçi Suha Umar Ankara’ya da çok önemli, şu uyarılarda bulunuyor:
“Türkiye, Finlandiya’yla İsveç’in NATO’ya katılma taleplerini öncelikle bu açıdan değerlendirmelidir. NATO müttefiklerini de benzer bir değerlendirme yapmaya yönlendirmelidir. Bu iki ülkenin NATO’ya katılmalarının yol açabileceği olası gelişmeler, NATO’yla Rusya arasında sıcak bir çatışma, bir NATO ülkesi olan Türkiye için PKK’nın veya bazı terör gruplarının bu iki ülkede melce bulmasından çok daha önemli ve ciddi bir tehlikedir.
“Bunu yapmayıp, Finlandiya’yla İsveç’in NATO üyeliğine, ikili planda kolayca halledilebilecek, öte yandan kağıt üstünde halledilse bile ne kadar güvenileceği tartışmalı PKK ve benzer terör örgütlerine kucak açmak gibi çok daha önemsiz gerekçelerle karşı çıkmak tehdidi ve gelişmeleri hafife almak olur. Bu doğru bir yaklaşım değildir. Bu gerekçelere dayanan olası muhalefetin önce kamuoyuna açıklanması ise tam bir diplomasi yanlışıdır.
“Bir çok nedenle Türkiye’nin son tahlilde Finlandiya’yla İsveç’in NATO’ya katılmalarını engellemesi olası görülmemektedir. Onay verdiğinde ise Türkiye bir kez daha söylediğini yerine getiremeyerek inandırıcılığına yeni bir darbe vurulmasına yol açacaktır. Yine bu onay, PKK’nın Türkiye için o kadar da önemli bir konu olmadığını da göstermiş olacaktır.”
Umar’ın bu değerlendirmelerini yazarken aklıma bizim eskilerin şu sözleri geldi:
“Boğaz dokuz boğumdur. Ağzınızdan çıkanı önce kulağınız duysun.”
Yorum Yazın