Büyükelçi (E) A. Süha Umar

Büyükelçi (E) A. Süha Umar


Aklınızı başınıza alın!

Aklınızı başınıza alın!

Türkiye içeride, daha 20-25 yıl öncesinde kadar, dünyanın saygın devletlerinden biri olan Atatürk Türkiye’sini yıkmaya yeminli bir siyasal iktidarın, her geçen gün bu amacına ulaşmak için yeni adımlar attığı bir dönemi yaşıyor.

Çocuklarımız, geleceğimiz katlediliyor

Bu adımlar artık toplumu öylesine kıskacına almış ki çocuklarımız tarikatların elinde katlediliyor, cinsel tecavüze uğruyor, canlarından bezdiriliyor. Bu çocukların üzerine titremesi, onlara sahip çıkması beklenen, gereken anneler babalar, yok olan yavruları için en küçük bir üzüntü belirtisi göstermeden, büyük bir umursamazlık içinde, yavrularının ölümüne neden olanlardan şikâyetçi bile olmuyorlar. Toplum her gün değil her dakika daha da yozlaşıyor. Temel insanlık değerlerinden uzaklaşıyor. Ve yıllardır tarikat yurtlarında, kuran kurslarında olup bitene sessiz kalan, göz yuman hatta mazur gören AKP, GBTİ+ ile mücadele etmek bahanesiyle, aileyi takviye! yasası hazırlıyor.

Devletin bütün kurumları inanılmaz, akıl almaz bir çözülme, yozlaşma süreci içinde hızla, yok oluşa doğru ilerliyor.

“Kitabını yazan” ekonomiyi çökertti

Ülkenin ekonomisi, “ekonominin kitabını yazan”ların elinde çökmüş. Tarım, hayvancılık bilinçli olarak öldürülmüş. Cumhuriyetin fabrikaları haraç mezat satılmış. Hazine tam takır. Merkez Bankası’nda ne döviz ne altın kalmış. Ülke değil 70 cent’e, neredeyse bir lokma ekmeğe muhtaç.

Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları, her zaman olduğu gibi ama bu kez daha da ısrarlı, planlı ve programlı biçimde, alabildiğine sinsice, iktidarın aymazlığı belki de bilinçli tutumundan da destek alarak, çok parçalı hale getirilmeye çalışılıyor. Yetmiyor, göçmen, sığınmacı, ev satın alan yabancı kisvesi altında yeni bölücü, parçalayıcı yabancı kültür ve yaşamdan unsurlar, gruplar ülkeye sokuluyor ve Türkiye’de kalmaları için -iktidara üç beş dolar/euro verilerek- her önlem alınıyor. İktidar da bu kişilere, neredeyse onlar istemeden vatandaşlık vererek, projeye destek oluyor.

Dışarıda, peş peşe, bu bölünmeyi, parçalanmayı cesaretlendirecek, yol gösterecek konferanslar düzenleniyor, yayınlar yapılıyor. Kısacası ortam, olacaklara hazırlanıyor. Hepsi bu kadar da değil.

Türkiye için dış güvenlik riskleri artıyor

Rusya, 9 Haziran’da, Avrupa’da Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Antlaşması’nın (AKKA) sınırlamaları ile bağlı olmayacağını, Antlaşmanın taraflarına bildirdi. 1990’lı yılların başında üstelik NATO müttefiklerimizin kuyumuzu kazmalarına rağmen, canımızı dişimize takarak, Rusya’nın; zamanın Varşova Paktı üyesi Bulgaristan ve Romanya ile NATO müttefikimiz(!) Yunanistan’ın konvansiyonel (nükleer olmayan) silahlı kuvvetlerini, başka bir anlatımla, tankını, topunu, zırhlı aracını, savaş uçağını, saldırı helikopterini, özellikle de sınırlarımıza yakın bölgelerde (Karadeniz çevresinde, Balkanlarda ve Kafkaslarda) sınırladığımız AKKA artık yok.

Bunun ne demek olduğunu bilir misiniz? Uzatmadan söyleyeyim; bu, sınırlarımızdaki Rus silah ve asker gücünü sınırlayacak hiçbir düzenleme yok demektir.

Bu, yeni ve geçmişe oranla çok daha vahim bir konvansiyonel silahlanma yarışı demektir.

Bu, Türkiye’nin çökmüş ekonomisine ek yük demektir.

Ama daha da önemlisi, zaten sıkıntılı bir dönemden geçmekte olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ülkeyi savunma gücünün (alışılmış ifadeyle, “imkân ve kabiliyetinin”) daha da tartışmalı hale gelmesi demektir.

İktidar bunu yapamaz.

Erdoğan’ın ve AKP iktidarının bu gelişmeleri değil gereği gibi değerlendirmesi, anlaması bile uzak bir olasılıktır. Anladığında iş işten geçmiş olmasa bile yapabileceği tek şey, akıntıya teslim olmaktır. Unutmamak gerekir ki dünyanın ve Türkiye’nin içinde bulunduğu bu durumun bir ayağı olan BOP’un (Büyük Ortadoğu Projesi) Eş Başkanı Erdoğan’dır ve BOP’un neye ve kime hizmet ettiğini anlamadan yıllarca bununla öğünmüştür.

Türkiye’nin hiç ama hiç zaman yitirmeden ciddi bir iç ve dış durum değerlendirmesi yapması; bugün karşı karşıya bulunduğu durumu, sorunları ve yakın gelecekte karşılaşabileceği iç ve dış sorunları doğru saptayıp, değerlendirmesi şarttır. Durumun doğru saptanmasını takiben zaman geçirmeden gerçekçi bir çıkış stratejisi belirlenmelidir. Bunu, 21 yılda Türkiye’yi bugün içinde bulunduğu duruma getiren kişiden ve iktidardan beklemek fazla hayalcilik olur.

Hala “sen-ben, hayır o” tartışması

Bunu, son seçimlerde Erdoğan’a ve AKP’ye karşı duran, direnen %48 yapacaktır, yapmalıdır. Bu amaçla toplum örgütlenmeli, harekete geçirilmelidir.

Hal böyle iken bakıyorum da, başta CHP olmak üzere “Demokrasi Cephesi (!)”, sen-ben çekişmesinden bir türlü kurtulamıyor. Yakın geçmişte ve son seçimlerde sırtını CHP’ye dayayıp Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ancak girebilen partiler bile daha ilk günden çeşitli hinliklerin peşinde.

Aklınızı başınıza alın beyler. Yoksa korkarım aklınız başınızdan ama bu arada ülke, Cumhuriyet ve devlet elden gidecek.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar