Değerli okurlarım,
İletişimden anlayan herkes “istişare-ikna-ittifak-consulting, convincing, cooperation” üçlüsünün birbirinden ayrılmaz bir nitelik taşıdığını bilir. Bir de bunlara ekleyebileceğimiz başka bir bilimsel gerçek daha vardır. O da; insanların kafasında yer etmiş olan bilgilerin aksini söylemek ve onu değiştirmeye çalışmanın çok zor bir konu olduğudur. Kısa zamanda değiştirilmesi imkanı yoktur, uzun vadeli ve dikkatli bir iletişim politikası ile ancak değiştirilebilir, çoğu kez de kısmen. AKP lideri belki hatiplik niteliği taşıdığı için, belki de kendince liderlik göstermenin bir özelliği olarak gördüğü için bir bakıma AKP’nin tek seçicisi, medya temsilcisi, sözcüsü (spokesman) gibi hareket ediyor başından beri. Tüm önemli konularda hem ilk sözü, hem de son sözü söyleyen o oluyor çoğunlukla. Türkiye’de meclisteki MHP AKP çoğunluğunun gücüne dayanarak gündemi saptıyor, tartışmalar başlatıyor, tartışmalara yön veriyor. Yalnız uzaklarda yaşayan fakat medyanın içinde olan birisi olarak gözlemlerim bana Erdoğan’ın gerçek bir iletişim eğitimi görmediğini ve bilmediğini ortaya koyuyor. Bazı konularda başvurduğu Saray sözcülüğü uygulaması çoğu kere başarısız kalıyor.
Bunda kişiliğinden doğan bir niteliğin izlerini görüyoruz. Kendisi polemiği seviyor, çoğu kere anında tepki verdiği için belki de iyi niyetle bile söylemiş olsa yanlış anlaşılıyor, halkı azarlayan, sinirlerine hakim olamayan bir görünüş veriyor kamu oyunda. Bu nitelik ona oy veren belirli bir seçmen kitlesinin özelliğine uygun “delikanlı lider” nitelemesine yakınlık gösteriyorsa da toplumun değişik kesimlerinde ve hatta yabancı medyada “asabiyet’ diye nitelenebilecek yorumlara neden oluyor.
İngilizcede kullanılan “off the cuff” yani hazırlanmadan, irticalen, anında yapılan konuşmalar çoğu kere siyaset dünyasında bazı kişilerin hataları ile anılmasına neden oluyor. Tarihte ünlü sözler ile ilgili bir araştırma yapsanız, bazı liderlerin yaptıkları konuşmaların, iyi veya kötü, onlara bir sıfat gibi yapıştığını da görürsünüz. Meşhur Ankara valisi Nevzat Tandoğan’ın bir grup sendikacıya hitaben “bu memlekete komünizm dahi getirilecekse biz getiririz” tabiri onun başka özelliklerini unutturdu. Bugün Nevzat Tandoğan’ın adı Ankara'da önemli bir caddenin adıdır ama bu valinin ne yaptığını, hizmetlerini, niteliklerini kimse hatırlamaz, tek hatırlanan şey yukardaki sözleridir. AKP'li Tayyip Erdoğan’ın bir çiftçiye söylediği “ananı da al git” sözü her zaman hatırlanacaktır. Belki bazılarınca bir “delikanlılık” olayı, bazılarınca da “halka tepeden bakan bir davranış” simgesi olarak.
Rahmetli Adnan Menderes’in “ödünü bile listeye koysam seçtiririm” sözü hala hatırlanır, belki de adına demokrasi dediğimiz sistemin lider sultasının elinde ne hale gelebileceğini göstermesi bakımından bir ders niteliğinde olduğu kadar, kendine bu kadar güvenen bir siyaset adamının sonunda idam edilmekten kurtulamadığının da acı bir örneğidir.
Tarih bu tür “şanssızlık kokan” düşünülmeden söylenmiş, kızgınlıkla ağızdan kaçmış bir çok önemli sözler ile bu sözleri söylemiş önemli kişilerin örnekleri ile doludur ama ben konuyu günümüze getirmek istiyorum. Erdoğan'ın AKP diye halkın belleğine girmiş ve günlük konuşmasının bir parçası haline gelmiş bir deyimi illa da “Ak Parti” yapmaya çalışmasının başarıya ulaşmadığı gerçeğini bir hatırlayalım. Bugün semt kahvelerden tutun da entel café’lerine kadar her yerde halk AKP diyor. Yani “insanların kafalarında yerleşenin aksine bir şey yerleştirmeye çalışmak çok zordur”. Bu bilimsel bir gerçektir. Biz buna yeniden algı konuşlanması diyoruz. Bu çok zor bir olgudur. Hele AKP liderinin bugün başka ertesi gün başka türlü değişken görüşleri, başkalarınca yapılan işleri kendisi zamanında yapıldığını söylemesi de onun ismi etrafındaki kafa karışıklığını hızlandırıyor. Süt alamayan adamlara ayda 25 bin lira faiz ödeyerek 10 yıl vadeli 2 milyon liralık kredi verilmesi fikri de bu konuda aceleye getirilmiş, düşünülmeden halka duyurulmuş bir başka algı karışıklığı da yeni bir olumsuz imaj yaratmaktadır. Hele ülkeyi yolgeçen hanı haline getiren uygulamalarla ilgili Muhacir Ensar konusundaki kafa karışıklığı da AKP liderinin algısına pek olumlu bir etki yapmadığını söylemek yanlış olmaz. Belki de kendi ideolojik inancı dolaysı ile faiz/enflasyon konusundaki ısrarı ve bunun ekonomik hayata olumsuz etkilerini görmeden ısrar etmek de tutarlı bir uygulama değildir.
Bu algılar konusunda ünlü iki örnek var: Nescafe aslında “instant coffee” yani anında kahve dediğimiz toz haline getirilen kahve türünü imal eden üreticilerden birisinin markasıdır ama halkın dilinde aynı türdeki her kahve, hangi markadan olursa olsun “Neskafe”dir. Naylon (nylon) Amerika'nın ünlü kimya devi Dupont’un bir yapay ürünüdür. Aynı türden başka ürünleri simgeleyen çok marka olmasına rağmen onların hepsi halkın gözünde ve dilinde naylondur. Yani halkın kafasına yerleşmiş, günlük konuşmasına girmiş bir kavramı veya markayı değiştirebilmek çok zordur.
Buna ne derseniz deyin ilk söyleyenin verdiği isim kalıyor halkın belleğinde. Kanımca AKP’nin iyi planlanmış, iyi koordine edilmiş, asabiyetten uzak kişilerce yürütülecek bir ciddi iletişim politikasına ihtiyacı var. Erdoğan'ın her dediğine evet demeyecek, medya ilişkilerini iyi yönetebilecek bir kadroya ihtiyacı var. Görülen odur ki, bugün bu konuda görevli olanların bir memur gibi davrandıkları ve etkili olamadıkları gerçektir. Bizden söylemesi. Karar AKP liderliğine aittir. Bu iş öngörü özgüven ve özveri ister tüm aktörlerden...
Ünlü bir Amerikalı yazar, avukat iş adamı gazeteci ve Yeni Düşünce akımının kurucusu William Walker Atkinson 1911 yılında hatada ısrar edenlere uyarı için şu cümleyi kullanmış. Buna Birinci Çukur Kanunu denir. Tercümesi şöyledir:
"Eğer bir çukurda isen çukur kazmaya son ver. Yani hatada ısrar seni kurtarmaz daha çok sorun yaratır."
Yorum Yazın