Leyla Emeç Tavşanoğlu

Leyla Emeç Tavşanoğlu


AKP’den Dışişleri Bakanlığı’na ağır kumpas

AKP’den Dışişleri Bakanlığı’na ağır kumpas

Yazıya bu başlığı neden koyduğumu çok merak ettiğinizden eminim. Hükümetteki bir siyasi parti ülkenin Dışişleri Bakanlığı’na nasıl kumpas kurabilir, diye kendi kendinize sorduğunuzu tahmin ediyorum. Anlatayım: Geçen gün CHP İstanbul miletvekili emekli büyükelçi Namık Tan X hesabından bir mesaj paylaştı. Mesajın başlığı “Dışişleri Bakanlığı Ticari Şirket mi?” Uzun mesajı birlikte okuyalım:

“TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na sunulan 2/2139 sayılı Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı kanun teklifi Cumhuriyet kurumlarının imhası sürecinde çarpıcı bir örnek oluşturmaya aday.

  • Bu teklif kabul edildiği takdirde dünyada henüz emsali bulunmayan bir yapılanmayı meydana çıkaracaktır. Dünyanın hiçbir ülkesinde dışişleri bakanlıklarını desteklemek için kar amaçlı gelir sağlayan vakıflar kurulmamıştır. Çünkü devlet ticarethane değildir.
  • Tasarlanan vakıf Milli Eğitim Vakfı (MEV), Maarif Vakfı, Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı gibi emsallerinden çok farklıdır. Bir vakıftan ziyade şirket gibi hareket etmesi öngörülmektedir.
  • Kanun teklifinde, Dışişleri Bakanlığı’na dış ilişkilerde eşgüdüm görevi veren 1173 Sayılı Milletlerarası Münasebetlerin Yürütülmesi ve Koordinasyonu Hakkında Kanun’a doğrudan ya da dolaylı atıf yoktur.
  • Sadece bu bile kanunun uygulanmasının her aşamasında çok ciddi ihtilaflar doğuracak başlı başına bir muhalefet sebebidir.
  • Zira Cumhuriyet dönemi ve öncesinden bu yana Dışişleri Bakanlığı ile yetki paylaşımı yapacak, bakanlık adına maddi tasarrufta bulunacak bir başka alternatif yapı olmamıştır.
  • Böyle bir oluşum, Dışişleri Bakanlığı’na paralel bir yapının oluşturulmasına sebep olacaktır.
  • Bu oluşuma müsaade edilmesi, ayrıca başka bakanlıklarımızın da isimleri altında benzer rant mekanizmalarının kurulmasına örnek teşkil edecektir.
  • Alım satım, ihale, taşınır taşınmaz mal kullanımı gibi konularda vakıf, Dışişleri Bakanlığı ile yetki paylaşacak, bakanlık dışarıdan siyasi müdahaleye ve baskıya açık hale gelecektir.
  • Maddi tasarrufların, mali kararların bakanlık mı yoksa vakıf tarafından mı alınacağı kanun teklifinde açıkça yazılmamıştır.
  • Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra hazırlanacak vakıf senedinde, Dışişleri’nin kurumsal ahlakına, kültürüne ve yerleşik teamüllerine uymayacak, diplomatlığın ağırbaşlı meslek adabıyla uyuşmayacak ticari faaliyetler vakfın uhdesine alınacaktır.
  • Vakfın usulüne uygun çalışması durumunda bile ticari faaliyetleri tartışmalı olacaktır. Dışişleri Bakanlığı her şeyden önce ülkeyi temsil eden bir kurumdur. Dünyanın farklı ülkelerinde günlük ticari ilişkilere girmesi, kar amaçlı çalışmalar yapması yakışık almaz, devlet geleneğine uymaz, yüz kızartıcıdır.
  • Devleti Türkiye dışında vakarla temsil eden bir kurum, holding veya şirket değildir. Bakanlık, vakıf marifetiyle emlak komisyoncusu, araç kiralama şirketi, müteahhit, mobilyacı, turizm acentesi, vize aracı şirketi haline dönüştürülemez. Devlet ciddiyetinden uzak, açık gözlü komisyoncu zihniyetinin eseri olan bu tasavvurlar utanç vericidir.
  • Vakfın yönetim ve denetimine, Dışişleri Bakanlığı dışından, kamu görevini dahi bilmeyen kişilerin getirilmesinin önü açılmaktadır. Bu da rantçı kafasının eseridir.
  • Hükümetin, Bakanlığı Saray’ın ideolojik uzantısı, aygıtı ve aparatı haline getirme çabalarının bir yenisi, meslek mensubu olmayan kişilerin eliyle kontrol edilecek bu vakıf olabilir.
  • Kanun teklifinde. Vakfın yönetim ve denetim kurullarında bakanlıktan ve bakanlık dışından ne kadar kişinin bulunacağı hususu geçiştirilmiştir.
  • Bu vakfa yüksek öğretim kurumları açma yetkisi verilmesi tam bir ucubeliktir. Vakfın kaynaklarıyla kurulacak güya ‘akademik’ kurumların, iktidarın ideolojik endoktrinasyonu için çalışacağı ve Dışişleri Bakanlığı’na iktidar için ‘makbul’ kadroların yetiştirilmesine hizmet edeceği açıktır. Dünyada eşi, benzeri olmayan bu cingözlük tam bir rezalettir.
  • Böyle bir girişimin hedefi ancak, Dışişleri Bakanlığı’nı partilerüstü konumundan çıkarıp bir parti aparatı haline getirmek olabilir.
  • Kanun teklifinde açıkça görülen bir başka husus vakfa abartılı düzeyde tanınan mali ve finansal hareket alanıdır. Vakfın muhtelif finansal araçlar edinmesi, çeşitli ticari işletmelerde iştirakler kurması, dahası Dışişleri Bakanlığı’na ait taşınmazlar üstünde tasarruf sahibi olması gibi cevval girişimler planlanmıştır.”

Emekli Büyükelçi Namık Tan’ın bu mesajını dehşet duyguları içinde okurken geçmişe gittim.

Rahmetli Büyükelçi İsmail Soysal’la yaptığımız görüşmelere. Nerede mi? Merkezi Salacak’ta olan Ortadoğu ve Balkan İncelemeleri Vakfı’nda (OBİV). Büyükelçi Soysal Dışişleri Bakanlığı’nın bünyesinde olmayan ama arazi mülkiyeti bakanlığa kayıtlı, kuruluşu 1992’ye dayanan bu vakfın kurucu başkanıydı. İsmail Soysal sağlığını kaybedip çalışamaz duruma geldiğinde OBİV’in başkanlığını emekli büyükelçi Güner Öztek üstlenmişti.

DIŞİŞLERİ’NE BAĞIŞLANAN MÜLK

Üsküdar Doğancılar Meydanı’ndan Salacak’a inerken solda Kasap Veli Sokağı içindeki muazzam arazide kurulu OBİV’in binası tek katlı, müştemilata benzer bir yapıydı. Ancak hatırımda kaldığı kadarıyla arazi setler halinde Salacak sahile doğru uzanıyordu. Alt bitişiğinde de emekli büyükelçi Muharrem Nuri Birgi’nin köşkü ve arazisi vardı.

OBİV’in faal olduğu 1990’lı yıllarda Salacak’taki o mekanda pek çok toplantı ve resepsiyona katılmıştım.

Şu anda OBİV’in statüsü ve arazinin durumunu merak edip tanıdık Dışişleri mensuplarına sordum. Bana verilen bilgi şöyle:

“OBİV’in şu anda faal olup olmadığını bilmiyoruz. OBİV’e tahsis edilmiş olan bina ve arazisi Yeni İstanbul gazetesinin sahibi Habib Edip Törehan’ın vefatından sonra İsviçreli eşi Lola Törehan tarafından Dışişleri Bakanlığı’na bağışlanmış ve bakanlık tarafından da OBİV’in kullanımına tahsis edilmiştir. Mülkiyeti bakanlığa aittir. Müteveffa Lola Törehan İsviçre’de ikamet ettiği için bağış işlemleri o tarihte Cenevre Başkonsolosu Lemi Kemalyeri tarafından yapılmış, İstanbul’daki işlemleri o sıralar Bakanlığın İdari işler ve Personel Müsteşar Yardımcılığı’nda görevli Asım Temizgil takip etmiş ve mülk bakanlığa kaydedilmiştir.”

Benim de rahmetli İsmail Soysal’dan edindiğim bilgi aynı doğrultudaydı. Soysal, “Lola Törehan neden böyle değerli bir mülkü Dışişleri Bakanlığı’na vasiyet etti?” soruma şöyle cevap vermişti:

“Lola Hanım, eşi Habib Edip Törehan’ın vefatından sonra vatandaşı olduğu İsviçre’ye dönmüştü. İsviçre’de görevli diplomatlarımız Lola Hanım’ı hiç ihmal etmemişler, diplomatik misyonlarımızda düzenlenen bütün resepsiyonlara, törenlere, etkinliklere kendisini davet etmişlerdi. Lola hanım bundan büyük mutluluk duymuş ve bu değerli mülkü Bakanlığımıza vasiyet etmişti.”

Büyükelçi Namık Tan’ın X hesabından yazdığı mesajı okuyunca bu son derece değerli arazi aklıma geldi. Arazi kim bilir kimlerin iştahını kabartmıştı! Sakın, bu yeni kurulacak vakıf eliyle birileri bu arazinin üstüne çökmesin? Onlarca dönüm olduğu hatırımda kalan araziye kim bilir ne gökdelenler yapılır.

Dışişleri Bakanlığı’nın değerli mülkü bununla da kalmıyor. Mesela İstinye’de, tam Boğaz kıyısında Dışişleri Bakanlığı İstanbul Temsilciliği olarak kullanılan Müşir Fuat Paşa Yalısı var. Bakanlığın yurt dışı ve yurt içi pek çok temsilcilikleri bulunuyor. Bunların bir kısmı Hazine’den bakanlığa tahsis edilmiş. Olsun. Bir punduna getirip, mesela gelir amaçlı vakıf kurar, bu çok değerli taşınmazların  üstüne çökerler. Uyanık olup  bu gözü dönmüşlerden  sözünü ettiğim araziler ve mülkleri korumak gerek. Aksi halde bunların mala çökme iştahlarının sonu gelmeyecek.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar