Salı, 11 Haziran 2024 günü Türkiye siyaset literatürüne “ülkenin normalleşmeye doğru adım attığı” tarih olarak geçecek. Yani “anormal Türkiye” normalleşme çabaları içine giriyor. Ankara’da, CHP Genel Merkezi’nde AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’la CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in “normalleşme” görüşmelerinin ikincisinden söz ediyorum.
Görüşmenin yapılışına denk düşen saatlerde, vuslat acısı çeken MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli X hesabından bir fotoğraf paylaştı. Fotoğrafta, dördüncü parmağında akuamarin (aquamarine-yarı değerli bir doğal kristal ) taşlı bir yüzük olan Bahçeli’nin eli bir dosyayı sımsıkı tutuyordu. Yüzüğün montüründe de “Allah bana yeter” yazısı dikkatleri çekiyordu.
Bahçeli’nin bu yüzüklü, dosyalı fotoğrafla ne mesaj vermek istediğini bir yana bırakalım. Benim dikkatimi yüzüğün taşı çekti. Herhalde dört karattan fazla büyüklükte olan akuamarin taş son derece temiz ve güzel yeşilimsi mavi bir tondaydı. Aslında ben akuamarini kadın ziynet eşyalarına yakıştırırım. Akuamarin erkek taşı değildir. Bahçeli’ye acaba daha çok Erzurum’un Oltu taşı mı yakışırdı, diye düşünmekten kendimi alamadım.
Bahçeli mesaj vermek için neden akuamarinli bir yüzük seçmişti? Akuamarinin maneviyatta ne anlama geldiğini doğrusu merak ettim. Biraz araştırınca bakın neler öğrendim:
Gökzümrüt ya da berylium aluminium silicate denilen akuamarin Latince iki kelimenin bileşiminden oluşuyor: aqua (su) ve marina (deniz). Akuamarin denizin rengi demek.
Bu taş su ve denizle ilişkilendirildiği için manevi anlamda temizliğin ifadesi. Bir başka manevi anlamı da güven kaybolunca terk etmek.
Güvenim kayboldu, seni terk ediyorum mesajı!
Vururum, kırarım, ayranımı kabartma, tehditlerinden sonra “tak sepeti koluna, herkes kendi yoluna” mı?
Dönelim akuamarinin manevi değerlerine... Akuamarin denizin rengi demek ya. Acaba diyorum, ağababası eski CIA ajanı Ruzi Nazar denize nazır Fethiye’deki mezarığında yattığına göre ondan bir “huu” çekmesini dilemiş olabilir mi?
Bir de dosya meselesi var. Resimde görebildiğim kadarıyla Bahçeli’nin elinin altında tek dosya var. Acaba bu Sinan Ateş cinayeti dosyası mı? Özgür Özel’den sonra Erdoğan’ın da Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş’le görüşmesine gönderme mi yapılıyor? Yoksa 17/25 Aralık ya da 15 Temmuz gecesi dosyası mı?
Devlet Bahçeli bilmece gibi. Belki kendisi bilmece çözmeye meraklı da bu merakını bize de aşılamaya çalışıyor.
Bilmece bulmaca, dil üstünde kaydırmaca... O zaman şöyle bir kaç bilmece de ben sorsam mı?
Mesela, Sinan Ateş cinayetinin baş azmettiricisi olduğu bilindiği halde yurt dışına çıkmasına göz yumulan eski MHP milletvekili Olcay Kılavuz’un yakın arkadaşı, özel harekatçı polis Veysel Öztürk’ün intiharı... Veysel Öztürk Sinan Ateş cinayetinden sonra Ankara’dan Hatay’a tayin edilmiş. Bir ay önce izinle Ankara’ya gelip karısını ve iki çocuğunu öldürdükten sonra intihar etmiş. Daha sonra evinde yapılan aramada bilgisayarını ve cep telefonunu parçalayıp yaktığı, ayrıca da susturuculu bir tabancanın bulunduğu ortaya çıkmış. Bir ay önce meydana gelen bu feci olay acaba neden bugün ısıtılıyor? Ya da Veysel Öztürk gerçekten intihar mı etti, yoksa bu bir başka cinayet miydi? Birileri onun çok şeyler bildiği için susturulmasını mı istemişlerdi? Susturuculu tabanca bunun bir işareti mi?
Hadi size başka, hem daha da önemli bir bilmece... 15 Temmuz gecesi acaba Fethullahçı kisvesi altında hangi Ülkücüler TRT’nin önündeydi? Merak bu ya.
Gençliğimden beri Agatha Christie’nin romanlarını okumaya bayılırım. Hatta evde bana, kendini Miss Marple mı sanıyorsun, diye takılırlardı. Agatha Christie, Peter Cheney, Jean Bruce, Ian Fleming, John Le Carre, Frederick Forsyth, hatta Philip Agee bile bu kadar entrika ve dalaverenin döndüğü yerlerde çırak çıkarlardı. İtiraf ediyorum. Ben Miss Marple’lıkta sınıfta kaldım. Bilmeceleri çözemedim. Çözebilen varsa beri gelsin.
Yarın Kurban Bayramı. Hepinize kansız, kesimsiz, tehditler ve vurdular kırdılardan uzak, mutlulukla geçireceğiniz “normal” bir bayram dilerim.
Yorum Yazın