T.C. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN son günlerde ANAYASA değişikliği önerdi. Kendisi ve partisinin milletvekilleri de sık sık bu konuyu gündemde tutmaya çalışıyorlar. Eğer bu “gündemi belirleme manevrası” veya “cambaza bak” değilse, üzerinde durmaya değer. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni bir ANAYASA’ya ihtiyacı var.
Ama, nasıl bir ANAYASA? Ve ne zaman, hangi ortamda hazırlanıp halkın onayına nasıl sunulacak?
1789 Fransız Devrimi’nin insanlığa kazandırdığı “Liberte, egalite, fraternite” / “Eşitlik-Özgürlük-Kardeşlik” içeren bir ANAYASA mı? Kuvvetler Ayrılığı (Yasama-Yürütme-Yargı / Legislative-Eieçutive-Judikative) içeren bir ANAYASA mı?
Babayasa değil, bir ANAYASA mı? Bir ANA gibi tüm çocuklarına eşit davranan bir ANAYASA! Kapsayıcı ve kucaklayıcı olacak bütün yurttaşlar için...
Temel insan hak ve hürriyetlerini güvence altına alan bir ANAYASA mı? Üniversal olanı, genel insan haklarını ve Türkiye özelini içeren bir ANAYASA mı? Örneğin Türkiye özelinde `laikliği` nasıl düzenleyeceksiniz? (Karanlıkta birbirinize göz kırpmayın, 1921 Anayasası`na atıfta bulunarak…)
Halen geçerli olan, 1982 Anayasası`nın ilk 4 maddesini yeni ANAYASA`da nereye ve nasıl koyacaksınız?
Oldukça uzun ve detaylı olan “Dibace”yi nasıl kısaltarak özünü dile getireceksiniz? Ve bunları hangi hukukçularla yapacaksınız? Benim kuşağım ANAYASA deyince şu büyük hukukçuları hatırlar: Prof. Dr. Sıddık Sami ONAR, Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet VELİDEDEOĞLU, Prof. Dr. Bahri SAVCI, Prof. Dr. Muammer AKSOY, Prof. Dr. Mümtaz SOYSAL vd.
***
Omurgasını “Kuvvetler Ayrılığı”nın teşkil ettiği ve üç yüz yılda az değişikliğe uğrayan bir A.B.D. Anayasası yazılabilecek mi? Ya da 23 Mayıs 1947 tarihinde kabul edilen ve çok az değiştirilen (Son değişiklik 2001.) bir Almanya Federal Cumhuriyeti Anayasası hazırlanabilecek mi? O Alman Anayasası ki, bütün eksikliklerine rağmen bir hukuk destanıdır. Dibacesi kısa ve öz…
1. Maddesi o hukuk destanının zirvesidir: “. 1. Die Würde des Menschen ist unantastbar. (İnsan onuru dokunulamazdır.) İki Almanya’nın ilerde birleşebileceğini göz önüne alarak, “ANAYASA” demiyor bu metni hazırlayan Anayasa Hazırlama Komisyonu (“Grundgesetz” / Temel Yasa) diyor. Öngördükleri gibi 1989 yılında iki Alman devleti birleşti ve “Grundgesetz”de yapılan az bir değişiklikle devam edildi. Bu Temel Yasa`nın en büyük eksikliği kadın-erkek eşitliği konusundaydı. Daha 1977 yılına kadar, kadınlar eşlerinden izin almadan iş arayamıyor ve çalışamıyorlardı...
Yaaa bu işler böyle. Avrupa`yı da Almanya`yı da gözünüzde çok büyütmeyelim.
Onların da eksikleri vardı ve hâlâ da var. Örneğin, Alman Anayasası’nı hazırlayan Komisyon’da sadece 4 kadın vardı 61 erkeğe karşın. Öyle, “Roma bir günde inşa edilmedi” efendim! Zaman ve sürece bağlı... Ve de niyete, azme...
ANAYASA konusundaki düşüncelerimi sürdürürken “Yazılı Anayasası olmayan” İngiltere geldi aklıma. (Gerçi onlar Birleşik Krallık der ya, neyse. Pek öyle ne birleşiklik kaldı ve ne de krallık...… Kuzey İrlanda başkaldırıyor yıllardır... İskoçya, “İngiltere çıkabilir, biz kalmak istiyoruz Avrupa Birliği`nde” diyor… İşler karmaşık velhasıl!) Olsun, onların “Magna Carta’sı (Magna Carta
Libertatum) var ama 1215 yılından bu yana...
Toplarsak:
*Magna Carta: İngiltere, 1215.
*Habeas Corpus: İngiltere, 1679.
*Jean-Jack ROUSSEAU: Du contrat sozial (Toplum Sözleşmesi), Fransa, 1762.
*USA-Anayasası: ABD/USA, 1787/1837.
*Kanun-i Esas-i ve Anayasa: Osmanlı imparatorluğu ve Türkiye, 1876; 1921, 1960, 1982. Büyük bir kısmının değiştirilerek Parlamenter Sistem’den bize özgü/Türkiye’ye özgü (Artık ne anlama geliyorsa!) Başkanlık/Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçiş. (Dünya’da, telekomünikasyonda 4G var ve 5G`ye geçiliyor... Türkiye`de ise, 2 yıldır 4,5G var. Ne demekse bu...)
19 yıldır Türkiye`yi yöneten AK-Parti Hükümetleri, daha doğrusu son 3 yıldır ülkeyi tek başına yöneten T.C. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN isteseydi halen uygulanan (sich!) T.C. ANAYSASI`nı istedikleri gibi yenileyebilirlerdi. 177 Madde ve 21 Geçici Madde`den oluşan bu 1982 ANAYASASI, militarizmin dikte edip dayattığı bu ANAYASA tamı tamına 21 kez değiştirildi zaten. Peki, bu değişikliklerle 1982 ANAYASASI daha demokratik bir hale mi getirildi? Tam tersine. 2017 yılında yapılan değişikliklerle rejim değiştirildi. Parlamenter Sistem`den bize özgü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne (Başkanlık Sistemi’ne) geçildi. Demek ki isteyince oluyormuş...
***
Peki, hal böyleyken Sayın ERDOĞAN niye ANAYASA değişikliğini gündeme taşıdı? ANAYASA değişikliği bir toplumsal uzlaşmayla yapılır. Uzlaşma ortamında yapılır. Toplumun bütün dinamikleri bu sürece dahil edilir: Politik partiler, bilim insanları, üniversiteler, sendikalar, sivil toplum kuruluşları vd.
Var mı böyle bir uzlaşma ortamı ve havası? Yok. Tam tersine, Sayın Cumhurbaşkanı ortamı gerdikçe geriyor, kaşıdıkça kaşıyor.
Bu gergin ve politik aktörlerin birbirini doğramaya çalıştığı ortamda, toplumun tamamını kapsayan ve kucaklayan çoğulcu, özgürlükçü bir sistemi mümkün kılacak, sosyal bir hukuk devletinin mekanizmalarını hazırlayacak bir ANAYASA yapılabilir mi? Çok zor… Muhalefet bu oyuna gelmemeli ve çok kararlı ve dik durmalı.
Görünen o ki, Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, ANAYASA değişikliğini gerçekten de istiyor. “L`etat c`est moi! / Der Staat bin ich! / Devlet benim! diyebilmenin hukuki alt yapısını hazırlamak için.
Ya da evet ya da (Zurnanın zırt dediği yer de burası zaten!) yangından mal kaçırır gibi bir ANAYASA yaparak, üçüncü kez aday olmanın hukuki yolu açmak istiyor. O da bal gibi biliyor ki, Sayın ERDOĞAN üçüncü kez aday olamaz… Sadece muhalefet partileri değil tüm yurttaşlarımız da uyanık olmalı… Aman dikkat!
***
Öğretmen alışkanlığı işte, lafı bayağı uzattım; diyorum ve noktayı koyuyorum. Soğuğa, protesto gösterisinde yaklaşık 2 saat ayakta durmanın verdiği yorgunluğa rağmen, yukarda söylediklerimi dikkatlice dinliyor gençler. Her ayın 3’üncü Perşembe günü saat 19.00’da yaptığımız “Heidelberger Alumni International-Türkei / Heidelberg Üniversitesi Mezunları Birliği-Türkiye Seksiyonu” olarak düzenlediğimiz “Stammtisch” - Yuvarlak Masa Toplantısı’nda görüşmek ve bu konulara devam etmek üzere sözleşerek vedalaşıyoruz.
Yorum Yazın