Mahallelerden, büyük sitelere konfor alanı, odası bol diye transfer ettiler. Çoğumuzda bile bile kandık. Yıllarca, izlediğimiz Türk filmlerinde Münir Özkul repliklerini de unutarak.
Daha iyi bir yaşam değil miydi? Hakkımız. Cenneti, burada bulmak!
Havva, Âdemi cennetten etmedi mi? Yoksa ondan mı, tüm bu olanlar? Netice de hemen topu atıp “Karım, istedi de o yüzden, demek kolay!” Yok, yok bu da başka bir damar.
Apartmanlar.
Bir zamanlar, az da olsa bahçeli evlerin, eski evlerin ise arsalarının arasında kaybolan çocuklar.. O apartmanların, iki daire arası boşluğunda, evcilik oynayan çocuklar.
Sahi, çocuklar nerede?
Çocukları, unuttuk!
Çoktan!
Çocukları, bir bir susturulduğumuzda unuttuk!
Mayıs’ın altısı, Hıdırellez sabahı.
Üstünden bu yıl tam 50 yıl geçmiş olacak!
Benim mahallemde yaşanan ve “kurtarın bizi” diye mektup yazıp, camdan atan çocukları, işte o mahallenin apartmanlarında, ağlayarak okundu. Yıllar yıllar, önceydi.
Çözüm arayan, babamdı.
Çözüm arayan babamdı, mahallede ki sokağın adı “Karlı Sokak”, tarih 29 Ocak.
Çözümü, bunlar yaşanmasın diye sözlü, yazılı sunan babam, ATAM’ dı.
Duymadınız, görmediniz, söylemediniz.
Bir şeker, bir un, bir çay ile…
Kim bilir, daha başka neler neler…
Susulan apartmanlarda, kapılar kapanınca, benim semtimde, elektrik faturasını ödeyemediği için topluca aile intihar etti.
Haber oldu, günlerce konuşuldu. Uzmanlar anlattı, anlattı.
Aynı şimdi gibi..
Unuttunuz! Tıpkı diğerleri gibi..
Gazeteci meslektaşımız, itibarsızlaştırılırken hiçbirinizin sesi çıkmadı. Çıksa, yanımda olurdunuz, çünkü ben tektim.
SOKAKLAR
Salgın boyunca, bir tek sizlerin canı vardı, öyle ya!
Biz, kimdik ki? Sokaklarda dolaşıp, intihar eden müzisyenleri yazdık. Kapanan sinema salonlarını.
Omurgamız sağlam dolaştık,
Ayaklarım yara olduğunda, verilen sözler tutulmayıp, hak ettiklerimi alamadığımda, yürüdüğüm yollarda, sizler var mıydınız?
Yoktunuz!
Olsaydınız, hiç unutmazdım.
Tektim.
Yürüdüm, omurgamla.
Ettiğimiz and için.
Çocukların cılız bedenlerini, dağlarda bayırlarda, çırılçıplak bırakıp yaşatılan vahşeti yazdık.
Çocukların, bir çikolata alamayışını.
Çocuklar, ah güzel çocuklar..
Hani dünyada tek, kahraman ve eşsiz bir mücadelenin nişanı, kurucu liderimizin hediyesi olarak miras bırakılmış tek bayramı olan çocuklar…
Anıttepe’de, Ankara’da, geçtiğiniz 906 rakımlı, huzuruna varmak için 262 metre gittiğiniz, 10 kulesi olan, oturmuş 24 aslan heykeli ile 24 Oğuz boyunu anlatan.Yani, Türk’ün birliğini ve bütünlüğünü..
10 Kulesi ile:
Cumhuriyet kazanımlarını, yani:
Karşılıklı; İstiklal ve Hürriyet kuleleri ardından;
Mehmetçik, Müdafaa-i Hukuk, Zafer, Barış, Misak-ı Milli, İnkılâp, 23 Nisan ve Cumhuriyet.
Sallanıyor kuleler, el veren?
Araba olsa yolda kalsa, yenisini elbette alırsınız?
Ama bu mirası bir daha zor bulursunuz!
Hele hele,
Anıtkabir Müzesi, hediyelik eşya bölümünün yer aldığı alanın, tam sol cephesinde yer alan duvara nakşedilmiş VATAN AĞACI’nı!
Önümüzdeki yıl tam 100 yıl geçmiş olacak!
Kaleminize sağlık. Çocuklarımız geleceğimiz. Güzel bir yazı. Sağolunuz.
Kaleminize sağlık. Cumhuriyet'in 100.yılına girmeye yaklaştığımız şu günlerde Atamız çocuklara önem vermiş ve onlara bayram hediye etmişti. Sokakların apartmanlarla yok olmaya yüz tuttuğu günümüzde çocuklara çocukluğunu yaşatacak doğal ortamlar yapılmalıdır. Anıtkabir'deki vatan ağacı birliğimizin temel ağacıdır. İyi eğitilmiş çocuklar da bunun mimarı olacaktır. Bunlara dikkat çektiğiniz için tebrik ediyorum.