Aslı Öymen

Aslı Öymen


Aşıklı Höyük

Aşıklı Höyük

“Taş devri” dendiğinde gözümde, ilkokul kitaplarından kalma “taş” parçalarının fotoğrafları belirir. Siyah beyaz, birtakım taşlar. 

Zaman içinde bu taşlar uçları sivriltilmiş, şekil verilmiş olarak karşımıza çıkar. O dönemin “yontma taş devri” olduğu öğretilir.

Daha sonraki binyıllar içinde, taşlar cilalanır, parlatılır. Taşların cilalandığı dönem de “cilalı taş devri” diye adlandırılır.

Gerçi bu taşların normal taş, yontma ya da cilalı oldukları kitaplardaki fotoğraflardan katiyen anlaşılmaz. Ama bize öyle denmiş. Biz de bunların parladıklarını hayal ederdik. Yontulmuş taşlar ve cilalanmış taşlar. 

Bu tarihöncesi devirlerin insanlık için önemli devirler olduğu da öğretildi. 

Yani kabaca, bu önemli devirler, taşların sivriliği ve cilalı olma durumlarına göre adlandırılmışlardı.

Taşlardan sonra, bakır, bronz gibi metaller keşfedilir ve yeni dönemler başlar. 

Ama o dönemlere gitmeyeceğiz.

Konumuz “cilalı taş devri”. Ve ilkokul bilgimden bende kalanlar.

Gerçi aklımda kalanların tamamını yukarıda özetlemiş bulunuyorum. İnsanlık tarihi için bu kadar önemli olduğu söylenen bir dönemle ilgili tüm bildiklerim ya da aklımda kalanlar bunlardan ibaret.

Bir dönemde taşların cilalanmış olması.

Bu dönemin diğer bir adı da “Neolitik dönem”. Bunu da daha sonraları öğrenmiş olmalıyım… 

Okulda size verilen bilgilerle yetinmeyecek kadar meraklı bir öğrencisiyseniz başka tabii. Onlara “iyi öğrenci” deniyor zaten. Onlar daha fazlasını merak ederler, araştırır öğrenirler. Neler olduğunu, nasıl olduğunu, aralardaki bağları vs. kurarlar.  10 üzerinden 10 alırlar.

Benim gibi standart bir öğrenci ise öğretilenlerle yetinir. 10 üzerinden 5 alır. Sonradan da görüldüğü gibi, aklında pek bir şey kalmaz!..

Dikkat ederseniz bütün suçu üzerime alıyorum. 

Buradan eğitim sistemimizin eleştirisine hiç girmiyorum. Herkes biliyor. 

Aşıklı Höyük

Birkaç ay önce bir arkadaşım bana “Orta Anadolu’da neolitik döneme ait bir “arkeolojik kazı”dan söz etti. Aksaray’da bulunan Aşıklı Höyük kazısından. 

Cümleyi çözene kadar hafızamın derinliklerinden o bilgi kırıntılarını bulup çıkarmam gerekti. Zira cümlede 5 bilinmeyen vardı. Coğrafyam da pek parlak sayılmazdı zaten.

Durumu toparladım; “Biliyorum, cilalı taş devri!” dedim. (Arkadaşımın içinden, 10 üzerinden 2 dediğini tahmin ediyorum, ama çaktırmadı.)

Üniversitede tarih okumuş, gazeteci, hoca, eski genel yayın yönetmenim, Ferhat Boratav, buranın Orta Anadolu’nun bilinen en eski yerleşimi olduğunu, ilk köy düzeninin burada kurulduğunu, kazıları yapan ekibin ne kadar müthiş işler yaptığını, bulguların çok önemli olduğunu heyecanla anlattı.

Ve beni, kurulmakta olan Aşıklı Dostları Derneği’ne katılmaya davet etti. Bende ne gördüyse artık?

Bambaşka bir dünyadan, bambaşka bir alandan bahsediyordu. O saate kadar en azından 5’lik olan öğrenci geçmişim, bir anda 2’lik oluvermişti… Kabul etmesem yeriydi.

Gurur yapmadım. Kabul ettim. Çok çalışıp, telafi ederim düşüncesiyle.

Ne de olsa bilmemek ayıp değildi, öğrenmemek ayıptı. O taşların ne işe yaradığını öğrenecektim.

Böylece “Aşıklı Höyük Dostu” olarak neolitik çağ maceram başlamış oldu.

***

Aşıklı, Kapadokya bölgesinde, Aksaray ilinde, Gülağaç ilçesine bağlı, Kızılkaya köyünün sınırları içinde. Höyük, 1963 yılında bir Alman arkeolog tarafından tespit edilmiş. Ancak kazılmaya başlaması 1989’u bulmuş.

Kazı çalışmaları, o tarihten bu yana, 32 yıldır sürüyor.

Çalışmalar Prof. Dr. Mihriban Özbaşaran ve Doç. Dr. Güneş Duru (ki aynı zamanda tanınmış bir müzisyendir) başkanlığında, yaklaşık 30 kişilik bir kazı ekibiyle yürütülüyor. Ekip sadece arkeologlardan oluşmuyor. O eskidenmiş. Yeni nesil arkeolojik çalışmalarda arkeologların yansıra farklı disiplinlerden bilim insanları da yer alıyor. Antropologlar, genetik bilimciler gibi farklı disiplinlerden bilim insanları.

Profesör Özbaşaran, kazıların başladığı tarihten bugüne kadar orada çalışıyor. Tam 32 yıldır. O dönemin kazı başkanı ve höyüğü ilk kazan kişi olan Profesör Ufuk Esin’in yanında, öğrenci olarak başlamış.

Aşıklı Höyük, Orta Anadolu’nun bilinen en eski yerleşimi. Milattan önce yaklaşık 8500 ile 7500 yılları arasında, 1000 yıl boyunca kesintisiz şekilde var olmuş bir topluluğun yaşadığı yer. Zaman içinde nüfusu 1000 kişiye kadar ulaşıyor. 

1000 yıl sonra nereye gittikleri ve neden gittikleri ise bilinmiyor. 

Neolitik çağın en önemli özelliklerden biri tarımın ve hayvancılığın keşfiyle toplulukların yerleşik düzene geçmeleri. Yani barınaklardan ilk “evleri” inşa etmeleri, ilk “köyleri” oluşturup toplu halde yaşam sürmeleri. Ki bence tarih öncesi çağın en ilginç dönemi.


Aşıklı Höyük SİT Alanı

Ve gezi

Aşıklı Dostu olduktan ve Aşıklı Höyük ile teorik bilgilerimi pekiştirdikten sonra artık sıra orayı ziyaret etmeye gelmişti. Sit alanını, oradaki çalışmaları, çevreyi çok merak ediyordum. 

Bundan 2 hafta önce ver elini Aşıklı dedik ve yollara koyulduk. Bir kısmımız arabayla, bir kısmımız da uçakla gitmeyi tercih etti. Toplam 10 kişi olacaktık.

Arabayla, İstanbul’dan 7 saat kadar bir yol. Uçakla, Niğde Havaalanı’na uçuyorsunuz, oradan da arabayla bir saat.

Biz 4 kişi, bir arabayla gitmeye karar verdik. 

Yol “eğlenceli” geçti. Anlatmazsam olmaz.

“İki saatte bir durma” prensibini abartarak, onu bir-bir buçuk saate çekip yavaş yavaş hedefe doğru yol alıyoruz. Çay, kahve, su, peynir alışverişi derken, acıktık.

Tuz Gölü manzaralı restoranımsı bir yer bulduk. Terasına oturduk. Bir de ne görelim. Bize doğru yaklaşan bir hortum! Filmlerdeki gibi. Panik yapmama gerek kalmadan yavaş yavaş dağıldı ve yok oldu. Tam rahatlamışken hayatımda gördüğüm en garip ve en kuvvetli yağmur bastırmaz mı? İçeri kaçana kadar sırılsıklam olduk. 

O halde arabaya binip tekrar yola koyulduk. Bu sefer korkunç bir dolu başladı. Göz gözü görmüyor. Üstüne üstlük o yok olduğunu sandığımız hortum da ilerde tekrar belirmez mi! Ya da başka bir hortum muydu, tabii anlamadım.

O vaziyette yola çıkmak mantıklı mıydı bilemedim. Ama şansımızın yaver gittiği kesin. Hortum alıp bizi bir yerlere fırlatabilirdi mesela. Yoksa o da mı filmlerde oluyordu? 

Neyse. 

Tek bir güne sığan ve bizim seyahat ettiğimiz güne denk gelen yılın en garip doğa olaylarını arkamızda bırakarak köyün kenarındaki Aşıklı Höyük çalışanlarının kaldığı kazı evine vardık. 

Bir de ne göreyim. Dünyanın en etkileyici manzaralarından biri karşımızda. 

Muhteşem dokusuyla volkanik bir arazinin ortasındayız. Karşımızda tüm görkemiyle Hasan Dağı. Ve mutlak sessizlik. 


Hasan Dağı... Fotoğraf: Ferhat Boratav

“Nefes kesici” dedikleri böyle bir şey olsa gerek. İnsan sessizliğe, sessizlikle cevap vermeli. Gerçi nefesin kesiliyorsa zaten konuşamıyorsundur. 

Ben bile sustum bu manzara karşısında. 

Geceleri ise mutlak karanlık. Dolayısıyla lacivert gökyüzünde samanyolunu izleyebiliyorsunuz.

Mihriban Hoca boşuna “burası evim” demiyor. Kazı dönemi süresince yılın en az iki ayını burada geçiriyor. İnsanın ruhuna kim bilir nasıl iyi geliyordur? 

İstanbul’da eczanelerde antidepresan bulunmuyor, hatırlatırım.

Kaldığımız 3-4 gün bile bana terapi gibi geldi. 

Ve sit alanı 

Çalışma ortamını, atölyeleri, laboratuvarı gezdikten sonra sit alanı için yola çıktık. Çevre yemyeşil, ekili, biçili tarlalarla çevrili. 10-15 dakikalık bir yürüyüşten sonra neolitik kazı alanına varıyoruz. 

Aşıklı Höyük, Melendiz Nehri’nin kenarında, yüksekçe bir alana kurulmuş. 

Önce, bugüne kadar yapılan kazı çalışmaları sonucunda elde edilen bilgiler ışığında MÖ 8500-7500 yılları arasında inşa edilen evlerin “replikaları”nı gezdik. Evler, o dönemin yaşantısını kavrayabilmek açısından çok faydalı, ayrıca da çok etkileyici. Evlerin boyutları, kullanılan malzemeler birebir yeniden üretilmiş. 

Evler ilk dönemlerde yerin altında ve yuvarlak biçimde yapılıyor. Daha sonraları yerin üzerine çıkıyor ve kare formunu alıyor. Bildiğimiz köy evleri gibi ama daha küçük. Tek ya da 2 odalı minik evler. Her bir ev “müstakil”. Evler arasında aralıklar var, sokak misali. Evlerin içinde pişirme vazifesi gören taştan bir ocak. Ölüleri de yaşadıkları evlere gömüyorlarmış. 

Köyün mimarisi, tarım faaliyetleri, hayvanları evcilleştirmeleri, toplu “kutlamalar” ve faaliyetler için kullandıkları ortak alanları görmek o insanların yaşama biçimleri yakından tanımamızı sağlıyor. 

Diğer taraftan arkeolog ekibinin de nasıl ve ne şartlarda çalıştıklarını, bulgulara ve kanıtlara nasıl ulaştıklarını, genetik biliminin ve teknolojinin gelişmesiyle çalışmalarda nasıl yol aldıklarını da öğreniyoruz.

Aşıklı Höyük, bunca zamandır yapılan çalışmalar sayesinde, bulgularıyla, ilkleriyle dünya tarih sahnesinde, uluslararası alanda önemli bir yere de sahip olmuş.  

Ama bu noktaya gelmek pek kolay olmamış. Başarılarındaki en önemli etken, yenilikçi ve ezber bozan çalışma yöntemleri benimsemiş olmaları. 

Çalışma şartları zor, meşakkatli, maliyetli, uzun zaman dilimine yayılan, ağır mesafe alınan, güç sonuca ulaşılan büyük bir sabır işi yürütüyorlar. 

Mihriban Hoca, bitmek bilmeyen tüm “garip” sorularımızı, hiç üşenmeden (bizi de mahcup etmeden) yanıtlamaya devam ediyor. 

Ayrıca bunca saat rehberliğimizi yaptıktan sonra hala nasıl bu kadar enerjik olabiliyor şaşıyorum. 

***
Sevgili okurlarım, bayramda seyahat etmek istiyorsanız ve herkesin gittiği yerlere de gitmek istemiyorsanız size Aşıklı Höyük’ü ziyaret etmenizi öneririm. 

Döneme “taş devri” dendiğine bakmayın siz. O ilkokul kitaplarında gördüklerimizden çok farklı. 

Aşıklı Höyük, insanların ilk kez yerleşik düzene geçtikleri dönemi anlatan en güzel örnek. Toplu halde yaşadıkları, hayvanları ehlîleştirdikleri, tarım yaptıkları dönem. (Düşünüyorum da belki de o dönemin adı değişmelidir. Bunu Mihriban Hoca'ya önermeliyim!..) 

Aşıklı Höyük'ü ziyaret ettikten sonra Aksaray Müzesi'ni de gezmenizi öneririm. Aşıklı Höyük’ün bulguları orada sergileniyor. Aksaray’da görülecek yerlerden biri de Selçuklu mimarisinin en güzel örneklerinden olan Ulu Cami. 

Ayrıca, Aksaray’ın çevresi doğası ve tarihiyle son derece zengin bir bölge. 20-30 dakikalık mesafelerde birbirinden ilginç, gezmeye değer sayısız yer var. 

Örneğin, Ihlara Vadisi, yeraltı şehirleri, kaya evleri ve kiliseleriyle dünyanın en etkileyici yerlerinden biri. 

Ve bölge çok güzel küçük otellerle dolu.

Bu coğrafya gerçekten kültürel bir geziyi turistik bir geziyle birleştirilebilecek en güzel yerlerden biri. 

İyi Bayramlar

telif


Aslı Öymen Kimdir?

Aslı Öymen Ankara’da doğdu. İlkokulu Almanya’da, ortaokul ve liseyi Fransa’da okudu. Strazburg Sosyoloji fakültesinden mezun oldu. İlk işi CENAJANS’ta müşteri temsilciliğiydi. Gazeteciliğe Günaydın Gazetesinde, ekonomi muhabiri olarak başladı. Mehmet Ali Birand’ın 32. Gün programının yapım şirketi olan BİRTV’de, 32.Gün, Çapraz Ateş, 12 Mart Belgeseli, Demirkırat gibi belgesellerde çalıştı. Yapımcılık, yönetmenlik yaptı. Daha sonra 6 yıl süreyle şirketin genel müdürlük görevinde bulundu. 1999’da kendi prodüksiyon şirketini kurdu. Türkiye’nin önde gelen kuruluşlarına tanıtım, eğitim, belgesel filmleri hazırladı. Birçok uluslararası kongrede basın ve iletişim danışmanlığı yaptı. 2005 yılında Türkiye’de yapılan Uluslararası Mimarlık Kongresinin tüm tanıtım ve iletişim işlerini üstlendi. CNN TÜRK’ten aldığı bir teklifle televizyon dünyasına geçiş yaptı. 12 yıl süreyle CNN TÜRK programlar koordinatörü olarak çalıştı. 2019-2020 tarihleri arasında WOMANTV’de haftada 4 gün Yaşasın Sanat, isimli bir kültür sanat programını, Eylül 2020-2021 tarihleri arasında ise HALKTV’de cumartesi ve pazarları Sanat Yaşam İnsan programını hazırlayıp sundu. 2020 yılından bu yana Muhalif.com.tr ailesine katıldı, haftalık köşe yazıları yazıyor. 2006 yılından bu yana Aydın Doğan Vakfı Genç İletişimciler jüri üyesiyi. Fransızca, Almanca ve İngilizce biliyor. Ata biniyor, kedi, köpek sevgisi biliniyor. Bir çocuk annesi.

Makale Yorumları

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar