Bilim insanları bas bas bağırıyor. Kapanmamız şart diye. Devlet ise kapanmayı göze alamıyor. Parası yok. Ya da var da bizden saklıyor. Hesap soranlara da kızıyor.
Sonuç; 15 Nisan’da rekor kırıyoruz. 297 kişi hayatını kaybediyor. Kaba bir hesapla 24 saat içinde her 5 dakikada bir kişi ölüyor. Ya da bir uçak dolusu insan.
Vaka sayıları da 60 bini geçiyor. Dünya birinciliği için yarışıyoruz.
Son sıralarda bir laf dolaşıyor “varyant virüs çok daha fazla bulaşıcı” diye. Gerçekten mi öyle yoksa bu korkunç tabloya bir kılıf mı uyduruldu bilmiyorum?
Doğru da olabilir. Varyant virüs daha bulaşıcıdır, daha tehlikelidir belki de. Eğer öyleyse ve madem ki bunu biliyoruz, o zaman daha sıkı tedbirler almak gerekmez miydi? Yok. Öyle olmuyor bizde.
Bile bile erken açılma saçılma, ondan sonra da “kısmi kapanma.” Biraz öyle, biraz böyle.
Zamanlama ise hep yanlış. Ya çok erken ya çok geç!
Tedbirler de bir o kadar karmaşık. Şaşırmamak için dikkatlice bir tablo hazırlamanız onu da buzdolabınıza iliştirmeniz gerekir. Bir tane de cüzdanınıza alırsanız, akşam evin yolunu bulmanız açısından iyi olur!
Kısmi kapanının ne faydası olacak anlamış değilim. Saat 19’da evde olunacak. Yoksa 3 bin TL ceza kesilecek. Otobüslerin, metroların halini gördünüz mü iş çıkış saatlerinde? Herkes üst üste.
Sağlam binecek, hasta çıkacaksınız.
Karikatür: Murat Öymen
Özel arabası olan, işyerine gitmek zorunda olmayan, evlerinden çalışabilenler için pandemi yasaklarına uymak kolay.
Bu imkanlara sahip olmayanlar, işe gitmek, toplu taşımayı kullanmak zorunda olanlar ne olacak? Yollarda virüsü kapacak ve bulaştıracak. Başından beri bu döngünün içindeyiz zaten.
Bilmesem “illa da 3 çocuk” istendiğini, nüfusu küçültme operasyonu diyeceğim.
O çocukları yapacak kimse kalmayacak yakında, haberiniz olsun.
Aşı mı dediniz?
Bu gidişle coronaya her aileden bir kurban vereceğiz gibime geliyor. Umarım iş oraya kadar gitmez tabi.
Ama toplumsal bir travmaya dönüştüğü kesin.
Düşünsenize coronadan ölen bir yakınınızı, anne ya da babanızı, eşinizi, son olarak hastaneye giderken görmüşsünüz. O da en iyi ihtimalle. Hastanede haberleşebildiyseniz ne ala. Yoğun bakıma girdikten sonra o da yok.
Sonra bir daha mezarlıkta.
3-5 yakınınızla mezarın başına toplanıyorsunuz. Sarılmadan, öpüşmeden duruyorsunuz.
Cenaze arabası yanaşıyor.
Kefene sarılı... Örtü alınıyor. Altından boylu boyunca fermuarlı, siyah naylon bir kılıf çıkıyor. Mevta onun içinde.
Alelacele mezara yerleştiriliyor.
“Hanımlar” hoca tarafından “kenara” davet ediliyor. Kabullenip yan tarafa geçiyorsunuz. Kimsenin uğraşacak hali yok zaten.
Hocanın da kaybedecek vakti yok. İşi başından aşkın, belli. Kim bilir daha kaç cenaze kaldıracak.
Alelacele bir cenaze namazı kılınıyor. Hakkınızı helal ediyorsunuz. Bir de merhumun ruhuna Fatiha.
Mezar kapanıyor. Hepsi bu serilikte.
Allah kabul etsin
Bu hafta halamın 60 yıllık eşi, sevgili eniştemiz Çetin Hacaloğlu’nu bu şekilde uğurladık. Vefat ettiği gün, apar topar.
Boşuna cenaze işlerinde çok başarılıyız denmiyor. Corona döneminde iyice pratiklik kazanılmış.
Büyük oğlu Mete, babasını son olarak hastaneye yatırırken görmüştü. Üstelik cenazeye de gidemedi. O da corona kapmıştı, hastanede yatıyor.
Kabullenmesi güç.
Halamla eniştem, aşılarını haftalar önce olmuşlardı. Aşı olmuşlardı ama tedbirli davranmaya devam ediyorlardı. Pandeminin başlangıcından beri kimseyle görüşmüyorlardı. Bir yere çıktıkları, partiledikleri falan da yoktu!
Aşı konusu, dolayısıyla, bir muamma haline geliyor. En azından benim gözümde. Gerçekten ne kadar koruyor? Aşılarını olanlar “hafif” geçiriyor deniyordu. Demek öyle de olmayabiliyormuş. Yaşayarak gördük.
Şimdi “aşı ikna timleri” kuruldu. 65 yaş üstü kişilerin %23,6’sı aşı olmamış. Yani dört kişiden biri. Başta onlar ikna edilecekmiş.
Kolay gelsin diyorum.
Yorum Yazın