Bir savaşın anlamı herkes için farklı olsa da tek bir doğrusu vardır; savaşın kazananı olmaz. İstesek de istemesek de binlerce kilometre uzaklıktaki savaşlar, hepimizi, çocuklarımızı çok ama çok yakından ilgilendiriyor. Şu an tüm dünyanın yaşadığı, yaklaşık bir yıldır devam eden Rusya Ukrayna savaşı nedeniyle kullanılan her bir silahın, sizin, bizim, hepimizin çocuklarının geleceğini yakından ilgilendirdiği gibi. Çünkü bir bomba, ağırlığının binlerce katı emisyona neden oluyor ve bu kirliliğin sınırları yok. İklim Krizinin nedeni olan Sera gazlarını arttıran bu kirli gazlar, tüm dünyayı etkiliyor.
Geçtiğimiz hafta içinde Ukrayna’nın başkenti Kiev’deki Alman Büyükelçiliği, vize bölümünün bulunduğu binaya, Rus füzelerinin isabet ettiğini duyurdu. Hayatını kaybedenler ve yaralılar var. Sonuç bundan da ibaret değil, o füzeler ağırlıklarının çok üstünde, tonlarca emisyonun dünyaya yayılmasına neden oldular. Sera gazlarının artmasına neden olacak binlerce ton emisyondan, başta karbondioksit, metan olmak üzere tonlarca kirli gazdan söz ediyorum.
İklim Krizi İklim değişikliğinin sınırları aşması ile başlayan bir süreç. İklim değişikliği uzun ama çok uzun zaman diliminde gerçekleşiyorsa normal bir durum. Yani, milyonlarca yıl içinde dünyanın sıcaklığı yarım derece değişiyorsa İklim Değişikliği, bir iki yüzyıl içinde yarım derece değişiyorsa, biz buna İklim Krizi diyoruz. İklim krizi kaçınılmaz bir noktada, dünyanın en fazla 1.5 derece ısınmaya toleransı varken, son zamanlarda yaşanan savaşlar sebebi ile de bu toleransın çok ve çok üzerinde bir sıcaklık öngörüyor artık uzmanlar.
Yakın tarihimizde yaşanan Afganistan’da 20 yıl süren savaş, yanı başımızdaki Suriye savaşı ve yüzyılımızın son savaşı Ukrayna Rusya savaşı; İklim Krizini önlemek için yapılan çalışmalar için “Boşuna mı kürek çekiliyor?” dedirtiyor insana. Geçtiğimiz yıl dünya için umut dolu bir yıl olmuştu. Ülkelerin bazıları iklim krizinin etkisinin azaltılması için alınması gereken önlemleri planladılar, toplantılar yaptılar; “dünyanın ısısını 1.5 derecede tutabilirsek çocuklarımıza yaşanabilir bir dünya bırakabiliriz” dediler. Bazıları ise bir yandan taahhütlerini verirken bir yandan da ASKERİ POSTAL KARBON İZİNE imzalarını attılar.
Askeri Postal Karbon İzi (The Carbon Boot Print of the Military). Bu kavram ile askeri operasyonların yani savaşların tüm boyutlarıyla neden olduğu toplam emisyonlar kastediliyor.
BİR SAVAŞ DEDİĞİMİZDE NELER GELİYOR AKLIMIZA? şöyle bir düşünelim;
- Yurt içinde ve yurt dışında askeri operasyonlar
- Silahlar, gemiler, uçaklar, tanklar, toplar, bombalar
- Askeri üstlerin, karakolların kurulması
- Askeri ekipmanların üretimi
- Enerji kullanımı
- Gıda tüketimi, atıklar
Düşünebiliyor musunuz, kullanılan fosil yakıtları? Kömürü, petrolü, doğalgazı…
“Askeri Postal Karbon İzi”ni doğru tahlil edebilmek için, sadece orduya ve onun operasyonlarına değil,
ayrıca silah ve diğer askeri malzeme üreten sanayilere de bakılması gerekiyor.
Çünkü bu üretimlerde çok çeşitli hammadde kullanıyor. Ayrıca bu hammaddeler ile üretilen ekipmanlar kullanıldığında ciddi olumsuz çevresel etkiler yaratıyor. İşte bu etkinin toplamına ‘Askeri Postal Karbon İzi’ adı veriliyor. Bu etkinin hangi ölçüde sera gazı emisyonuna yol açtığına dair net bilgiler yok dünyada ve ülkemizde; o nedenle özgün çalışmalara ve araştırmalara başvuruluyor.
Bir askeri operasyon sırasında yayılan karbondioksiti öngörmek çok zor, ancak bazı veriler var elbette. Bir kaçını buraya yazarsam neden söz ettiğim az çok anlaşılır diye düşünüyorum.
- Bir B-52 Sratofortress’in (Amerikalı Boeing şirketi tarafından üretilmiş uzun menzilli stratejik bombardıman uçağıdır) bir saatte tükettiği yakıtın, ortalama bir otomobil sürücüsünün 7 yılda tüketebildiği bilgisi var örneğin;
- Bir B2 Bombardıman uçağının 251 metrik ton emisyona neden olduğu,
- Tipik bir bombanın ağırlığının ise 230 kg olduğu ancak neden olduğu emisyon gazı miktarının bombanın ağırlığının binlerce katı kadar olduğu,
Bu verilerden yola çıkılarak, savaş uçakları ve onların attığı bombaların atmosfere ne kadar ciddi düzeyde sera gazı gönderdiğini tahmin edebilmek zor değil.
YA SAVAŞ SONRASI… Aslında bu boyutu en korkuncu ve büyük bir sorun İKLİM KRİZİ için.
Savaşın etkileri diyoruz buna; çatışmaların neden olduğu yangınlar, çatışma süresince ormansızlaştırma, kuraklık, göçler, bulaşıcı hastalıklar, gıda ve su kıtlığı en somut görülen etkiler.
SAVAŞIN YARATTIĞI ETKİYİ daha somut bir örnek ile anlatmak istiyorum. Bizim ülkemizi de yakından ilgilendiren sınır komşumuz Suriye’deki savaşın sonuçları ile.
IMF, UNICEF gibi uluslararası kuruluşların raporlarının bilgilerine göre; savaştan sonra Suriye halkının çok büyük bir çoğunluğu sağlık, eğitim, su temini başta olmak üzere temel hizmetlere erişemiyor. Elbette bu raporların önemi çok büyük ama zaten savaş sırasında ülkelerini terk etmek zorunda kalan Suriyelilerden öğreniyoruz bu bilgileri. Çünkü savaş sebebi ile göç etmek zorunda kalan Suriyelilerin bir kısmı zaten bizim ülkemizde. İşte o kişilerden biri benim de yaşadığım Hatay’da hayat mücadelesi veren genç bir kız olan Yasmen. Onun anlattıkları da rapordaki bilgileri doğruluyor bize. Halen orada akrabaları olan Yasmen, ülkelerinin karanlığa gömüldüğünü söylüyor. Yüksek voltaj hatlarının yüzde 40’ı tahrip edilmesi sebebiyle günde sadece 2 saat elektrik verilebiliyormuş ülkeye. Ülkedeki doktor sayısının azaldığı, 5-17 yaş arasındaki çocukların yarısının okula gidemediği, konutların yüzde 65’inin zarar gördüğü, yağmalama ve hırsızlığın haddi hesabının olmadığı oradan gelen haberler.
Bu ne demek? Bu şu demek? Bir toplumun bebeklerin, çocukların ve gençlerinin göç etmesi demek. Bir bölgenin ekolojik dengesinin, biyoçeşitliliğinin, ormanlarının, tarım arazilerinin, denizlerinin, su kaynaklarının yok olması demek. Hollanda kökenli bir barış örgütü olan PAX tarafından yürütülen uydu analizine göre, Suriye’nin kuzeydoğusundaki Haseke vilayetinde yüz binlerce dönümlük tarım arazisi yangınlarla kavruldu.
Savaşlar bitki örtüsüne ve ormanlara zarar veriyor. Ormansızlaşma, ekilebilir arazileri tahrip eden sellere yol açan erozyona neden oluyor. Suriye’de ormanların yüzde 76’sı sahil bölgesinde yer alıyordu ancak çatışmalar sırasında bu orman örtüsü hızla tükendi. Yapılan top atışları yangınları tutuşturdu, ekinler ve otlaklar yandıkça geriye kararmış topraklar kaldı.
Kuraklık, ağır yağışlar savaşlarla daha da ağırlaştı, bu durum toprak kullanımını etkiledi ve ürün azaldı. Köylülerin savaştan kaçmak için topraklarını terk etmeleri bu durumu daha da kötüleştirdi. Aşırı sıcaklar hububat tarlalarında yangınlara neden oldu.
PAX’ın raporuna göre, Bölgede temiz suya, havaya ve toprağa erişim bir sorun olurken, savaşın zehir saçan kalıntılarının etkilerinin ortadan kaldırılması ya çok uzun yıllar alacak ya da bu hiç mümkün olmayacak. Savaşın neden olduğu doğa tahribatına toprağın katmanındaki tahribatları da dâhil etmek gerekiyor. Bir yandan yangınlar toprağın üzerindeki bitki örtüsünü yok ederken, diğer yandan bombanın içeriğindeki kimyasallar ve toprağa dökülen askeri atıklar yüzünden toprak zehirleniyor. Keza toprağa mayın döşenmesi de ayrı bir mesele.
Bu felaketler yerel ya da ulusal değil küresel, bu yüzden de tek bir ülkede bunlarla baş edilemez. İklim krizine yol açan faktörleri ortadan kaldırabilmek tek bir ülkenin sorunu olamaz.
1934 yılında Amerikalı Demokrat Senatör Gerald Nye resmi bir soruşturma panelinin başkanlığını yaparken savaşla ilgili olarak şunları söylemişti: “Savaşın ulusal onur ya da savunma ile hiç bir ilgilisi yoktur, savaş bir avuç insanın kârlarıyla ilgilidir”.
İklim Değişikliğinin kapitalizmin güçlenmesi ile İklim Krizine evirildiği gerçeği yadsınamaz. Sanayi devrimi ile başlayan bu sürecin başta savaş ekonomisi olmak üzere bir çok kaynakla da maalesef desteklendiğini görebiliyoruz. Silahsızlanmanın başlatılması ve savaşlara son verilmesi gezegende insanlık için bir umut, iklim krizinin çözümüne ilişkin büyük bir adım olacaktır.
Yorum Yazın