İllirya ve Gallia Narbonensis’de konuşlanmış o dört lejyondan bundan böyle yararlanamayacağım artık ortada. Ariovistus’un liderliğindeki Helvetii kabileleri, onları yok ettiler çünkü. Ne yapmalıyım? Besbelli ki, en az iki yeni lejyon daha toplamalıyım. Baharla birlikte önce Belcig silahlı güçlerini dağıtıp, ardından da bunca yıldır bir türlü ele geçiremediğim o iki Galya köyünü, Morini ve Menapii klanlarının yaşadığı yerleri yakıp yıkmalıyım.
Ah o iki köy. Bir türlü ortadan kaldıramadığım o iki asi Galya köyü. Tuhaf inanışları olan ve Vercingetoriks’in önderliğini yaptığı o iki köydeki savunmayı ortadan kaldıramazsam, bütün yaptıklarım boşa gidecek. O uzun ve örülü sarı saçlarıyla her yere koşarak lejyonerlerimi gülünç durumlara düşüren Vercingetoriks’i hiç unutamıyorum. Gergovia savaşında beni yendi. Alesia savaşında ise yenilmekten son anda kurtuldum.
Neyse ki, ‘Legates’ olarak lejyonların başına atadığım Titus Labienus, Kuzey Galya’da birkaç önemli yeri fethetti de biraz nefes alabildik. Bu kanlı savaşlar biter bitmez onu vali olarak doğu eyaletlerine göndereceğim. Özellikle Antonius’u Mısır’a göndereceğim ve göz kamaştırıcı yakışıklılığıyla kendisine aşık etmesini bekleyeceğim.
Neyse. Bunlar daha sonra yapacağım işler. Şimdi bu iki Galya köyünü halletmeliyim. Sonra lejyonları toplayıp Roma’ya döneceğim. Prokonsüllük görevimi sona erdiren o Senato Başkanı Pompey’le hesaplaşacağım. Acımasız On üçüncü lejyon Gemina ile Rubicon nehrini geçeceğim ve Senato’nun kapısına dayanacağım. Pompey’in benim askeri bir darbe yapacağımı gösterdiğini iddia ettiği ordu iç haberleşmesi mektuplarını ona yedireceğim. Ben artık ‘alea iacta est’ yani ok yaydan çıktı diyorum.
Evet. Rubicon’u geçip Senato’nun kapısına dayanacağım. Kendilerini halkın seçtiğini öne sürerek pek bir böbürlenen, durmadan askerleri küçümseyen o konsüllere ‘sizi seçen halk nerede şimdi’ diye bağıracağım. Sonra da Senato’daki ilk oturumda, Başkanlık Kürsüsü’ne çıkıp, korku içinde titreşen, kılıcı görünce bir anda ordu yanlısı oluveren o gülünç temsilcilere bakıp, Zela Savaşı’ndan sonraki cümlemi söyleyeceğim. ‘Veni, Vidi, Vici’. Evet, onlara sadece bunu söyleyeceğim. ‘Geldim, Gördüm, Yendim’. İşte hepsi bu…
Telefon tam o anda çaldı. Saatlerdir Roma İmparatoru Julius Caesar’ın, Galya Savaşı Üstüne Yorumlar adlı kitabını okuyan adam, telefonu açtı. Boğuk sesin sahibini hemen tanıdı. Bunca yıllık dostu, iş arkadaşı Maurice de Bevere, kısaca Morris telefondaydı ve kendisine ‘Jesse James kardeşlerin hikayesini ne zaman göndereceğini’ soruyordu.
Afalladı. Luky Luke’un son macerası için Morris ile birlikte çalıştıkları ‘Jesse James Biraderler’in öyküsünü tamamen unutmuştu. Kem küm etti. Öyküyü sabaha kalmadan göndereceğini söyledi ve telefonu kapattı. Koşarak masaya döndü. Galya’yı gösteren haritaları, Vercingetoriks’in Sezar’a direnmesini anlatan kitapları alelacele masadan kaldırdı. Onların yerine ABD’nin iç batısını özellikle Missouri’yi gösteren bir harita koydu. Lawrence Chamberlain’in ABD İç Savaşı’nı anlatan kitabı kütüphaneden çıkardı. Jesse ve Frank kardeşlerin 1870’lerde yaptıkları banka ve tren soygunlarını anlatan kitaplara baktı. Sonra Pinkerton Bürosu dedektiflerinin yanında ‘Yalnız Kovboy’ Lucky Luke’un da işe karışmasını anlatan bir öykü yazmaya koyuldu.
Jesse James’in en yakın arkadaşı tarafından öldürülüp, mezara konulmasını ve mezar taşına da ‘adı burada anılmaya bile değmeyecek dost bildiği bir alçak tarafından arkasından vurularak öldürülmüştür’ diye bir yazı konulmasını anlattı. Sonra Lucky Luke’u sevgili atı Jolly Jumper’a bindirdi ve onun ‘Ben evinden uzakta yalnız bir kovboyum’ diye hüzünlü bir şarkı söyleyerek, günbatımının alev kızıllığında Nebraska’ya doğru yola koyulmasını yazdı.
Rahatladı. Bunca değişik şeyi kısa bir süre içinde yazmanın verdiği yorgunlukla uyumaya hazırlandı. Yatak odasına doğru yürürken, telefon yeniden çaldı. Açtı. İtalyan aksanlı bir Fransızca ile konuşan adamı da hemen tanıdı. Çizer Albert Uderzo, Kızılderili Oumpah-pah’ın maceralarına ait son metinleri acele olarak istiyordu.
Uderzo’ya da içini ferahlatacak birkaç yalan söyledikten sonra masaya kapandı. Başını ellerinin arasına gömdü. Nasıl kurtulacaktı bunca adamdan? Bütün gün ve gecesini alan Galyalı Asteriks’ten, Red Kit’ten, Kızılderili Oumpah-pah’tan nasıl kurtulacaktı? Bunların hepsini kendisi bulmuş, onları yazarak etli canlı birer ‘kişi’ haline getirmiş ve en önemlisi de onları milyonlarca kişiye sevdirmişti.
Bunları düşünürken, gülmeye başladı. Gerçek bir kişi olan Galyalı şef Vercingetoriks’ten esinlenerek yarattığı Asteriks ile bir başka kahramanı Lucky Luke yani Red Kit bir anda karşılaşsalar ne olurdu? Apayrı tarihlerde yaşamış olan kahramanlarıyla kafası o kadar dolu ve karışıktı ki, günün birinde böyle bir şeyi gerçekten yapıvermekten korkuyordu…
Red Kit, Asteriks, Pıtırcık, Kızılderili Oumpah-pah gibi sevilen çizgi kahramanların yazarı Rene Goscinny, 14 Ağustos 1926’da Paris’te doğdu. Goscinny iki yaşındayken ailesi Arjantin’e taşındı. Rene okulda okuduğu ve gördüğü her şeyin resmini yapmaya başladı. On yedi yaşında okuldan mezun olduktan kısa bir süre sonra babası bir beyin kanaması sonucunda öldü. Rene bir lastik fabrikasında çalışmaya başladı. Bir süre sonra da gazeteler için seri karikatürler üreten bir ajansa girdi. İkinci Dünya Savaşı’nda ABD ordusunda görev aldı ve ordu için afişler çizdi.
Savaştan sonra uzun süre işsiz kalan Goscinny, gazetelere karikatür çizen Morris’le tanıştı ve onun yarattığı Red Kit’in metinlerini yazmaya başladı. 1959’da çizgi roman dergisi Pilote’a girdi. Burada çizer Uderzo ile birlikte çalışmaya koyulan Goscinny, Uderzo’nun yarattığı birçok çizgi kahramanın metinlerini yazdı. Bunlardan Asteriks çok beğenilince, iki arkadaş öteki işlerini bırakıp sadece Asteriks’i yazıp çizmeye başladılar. Goscinny ile Uderzo arasındaki sıkı arkadaşlık, birçok söylentiye yol açtı. Magazin gazeteleri, iki arkadaşı el ele yürürken gösteren çizgi kareler yayımlayıp, onların iki sevgili olduğu imasında bulundular.
Söylentiler artınca iki arkadaş ayrıldılar. Goscinny, çizer Jean Tabary ile birlikte Iznogoud adlı bir seri yayımlamaya başladı. Saçma sapan iddialarla korşılaşmamak için Goscinny bu seride kahramanlar arasında hiçbir yakın ilişkiye yer vermedi. Nedir, konusu Bağdat’ta geçen ve bir sultan ile veziri arasındaki komik olayları anlatan dizi, Arap dünyasında büyük tepki uyandırdı. 1979’da iktidara gelen Irak lideri Hüseyin Saddam, bütün Isnogoud kitaplarını toplatıp yaktırdı. Mısır’ın El Ezher Üniversitesi’ndeki din adamları da serinin ‘şeytan ürünü’ olduğu yolunda fetva verdiler.
Goscinny 5 Kasım 1977’de henüz elli bir yaşındayken bir kalp krizi sonucunda öldü. Cenaze töreninde Fransız müzisyen Claude Bolling'in ünlü bir eseri çalındı. Evet. Tahmin ettiğiniz gibi, çalınan parçanın adı “I’m a poor lonesome cowboy, I’m long long way from home” yani “Ben Yalnız Bir Kovboyum”du.
Yakıştı…
Yorum Yazın