Merkezi Avustralya’nın Sydney kentinde olan The Lowy Institute isimli düşünce kuruluşunun internet sitesinde Türkiye’yle ilgili hayli ilginç bir yazı yayımlandı. Avustralya derken siz bunu Birleşik Krallık ya da İngiltere’nin görüşü olarak da okuyabilirsiniz. Neo-Liberal görüşüyle bilinen Lowy Institute’un sitesinde yer alan makalenin yazarı William Gourlay. Yazının başlığı “Erdoğan Yolunu Şaşırdı.”
Yazının girişinde on yıl kadar önce, o dönemde Başbakan olan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve lideri olduğu AKP’nin arka arkaya üç seçimden galibiyetle çıktığı, uluslararası alanda da becerikli ve yetenekli bir siyasetçi olarak alkışlandığına dikkat çekildikten sonra şu cümlelere yer veriliyor:
“On yılda çok şey değişebiliyor. Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği neredeyse bir hayal oldu. Erdoğan’ın demokratik karnesiyle ilgili ciddi soru işaretleri oluştu. Üstelik Türkiye’nin ekonomisi AKP’nin iktidara geldiği dönemdeki dar boğaza girdi.
“İç politikada kullanacağı malzeme kalmayan Erdoğan için ekonominin dar boğaza girmesi en kötü senaryo. Son kamuoyu yoklamaları Erdoğan’a desteğin hızla düştüğünü gösterirken Türk halkının çoğunluğu yoksulluğun iyice arttığına inanıyor.
“Ekonominin kötü gidişatından Erdoğan’ın bizzat kendisi sorumlu. Hiç durmadan TC Merkez Bankası’nın çalışmalarına müdahale etti. Kendisini dinlemeyen Banka Başkanları’nı görevden aldı; banka yönetimini, yüksek enflasyon ve Türk lirasının ciddi devalüasyonuna rağmen faizleri indirmeye ikna etti. Alışılmamış bu ekonomik yaklaşım para biriminin dolara karşı 14 liraya kadar düşmesine yol açtı. Türkler şimdi ellerindeki birikimleri korumak için döviz satın alıyorlar.”
Bütün bu gelişmelerin Türkiye’nin sınırlarının dışında da önemli etkilerinin olacağının altı çizilen yazının bir bölümü de şöyle:
“2000’li yılların başında ekonomisi büyüdükçe kendine güveni artan Türkiye Erdoğan’la birlikte küresel konumunu yeniden tanımlamaya girişti. Bunun sonucunda da komşularıyla yakın ilişkiler kurdu. Ancak şimdi Türkiye Suriye’ye hiç durmadan askeri müdahalede bulunarak, Doğu tehdit ederek ve Suriyeli paralı askerleri Akdeniz’de Yunanistan’ın deniz sınırlarını Libya ve Karabağ’da kullanarak dış siyasetindeki bu dönüşümüyle uluslararası alanda hayretler uyandırıyor.
“Aslında Türkiye’nin iç politikasıyla gittikçe maceracı hale gelen dış politikası içiçe geçmiş durumda. Türkiye’nin yarattığı dış düşmanlar ülke içindeki milliyetçi tabanı pek memnun ediyor. Erdoğan Türk halkının gittikçe eriyen gelirlerini ve ekmek fiyatına yapılan zam üstüne zammı unutturmak için yeni dış maceralara girişebilir. Son gelen haberlerde Türkiye’nin Suriye’ye yeni bir askeri operasyon hazırlığı içinde olabileceği yazılıydı.“
Türkiye politikasında denenip çok da tutan bir yöntemin içteki sıkıntılardan dış düşmanların suçlanması olduğuna işaret edilen yazının bundan sonraki bölümü şu cümlelerle devam ediyor:
“Erdoğan yıllardır Türkiye’deki gelişmeleri bir dış faiz lobisinin baltaladığını söyleyip duruyor. Şimdi de ekonomik sıkıntılar doruğa çıkınca Erdoğan bir ulusal kurtuluş savaşı verdiklerini dile getiriyor.
“Bu söylem, ekimde 10 yabancı büyükelçinin 2017’den beri, herhangi bir suçlanma olmadan tutukluluğu devam eden Osman Kavala’nın serbest bırakılmasını istemelerinden sonra ortaya çıktı. Erdoğan 10 büyükelçiyi istenmeyen kişiler ilan edip sınır dışı etmekle tehdit etti. Ancak daha sonra Dışişleri Bakanlığı’nın diplomatlarının sınır dışı etme tehdidinden geri adım atmasıyla diplomatik bir kriz önlenmiş oldu. Yalnız, bu bile, Türkiye’yi dış müdahalelerden koruduğunu söyleyen Erdoğan’ın tribünlere nasıl oynadığının bir göstergesidir. “
Bu tür söylemlerin artık iç politikada Erdoğan’a fazla yarar sağlamadığına dikkat çekilen yazıda 2013’deki Gezi olaylarının bir dönüm noktası olduğunun altı şöyle çiziliyor:
“Erdoğan gezi olaylarını göstericilerin üstüne yüksek basınçlı sular ve göz yaşı bombaları sıktırarak bastırınca uluslararası alandaki parlaklığını kaybetti. 2016’daki darbe girişimi gibi toplumsal olaylar Erdoğan’ı eleştiriye daha tahammülsüz hale getirdi. Bunların üstüne bir de kendisinin mimarı olduğu bir başkanlık sistemini Türkiye’ye yerleştirdi.Bir zamanların özgürlük savunucusu Erdoğan gitmiş, yerine otoriter bir lider gelmişti.
“Liderliğiyle ilgili hoşnutsuzluklar artsa da Türkiye hala uluslararası bir oyuncu olmaya devam ediyor. Soğuk Savaş döneminden beri Batı kampında yer aldı. Üstelik NATO’nun tek Müslüman müttefiki. Sınırlarının dışına çıkarak da Ortadoğu’nun bölgesel güvenliği için şimdiye kadar hiç olmadığı kadar merkezi konumda.
“Türkiye, kuruluşunun 100. Yılına rastlayan 2023’te hem genel hem de başkanlık seçimine gidecek. Son kamuoyu yoklamalarına göre Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına yeniden seçilmesi tehlikede. Eğer kaybederse Erdoğan’ın böyle bir yenilgiye nasıl tepki göstereceği pek çok şeyi etkileyecek. Öyle ya da böyle bunların sonuçlarının Türkiye ve Türkiye’nin dışında uzun süreli yankılarının olacağı da bir gerçek.”
Bu yazının hele son bölümünü ben Anglo-Sakson kampının Erdoğan’a, sakın fazla ileri gitme, diye parmak salladığı biçiminde yorumladım. Sizler ne dersiniz bilmem.
Yorum Yazın