Emel Seçen

Emel Seçen


Bakırköy üçlemesi

Bakırköy üçlemesi

Cihangir’de, Orhan Kemal’i 107. doğum gününde anıp, soluğu Bakırköy’de almak, aslında bir üçleme gibi. Bir nevi Mithat Cemal Kuntay’ın “Üç İstanbul”u gibi. Neticede İstanbul denince, sular başka akar, güneş başka doğar her ilçesinde başka bir renk. Bakırköy’de, peşinden gelen değerler ile iç içe.

ADANA’nın değeri, kıymetlisi Orhan Kemal!

Evet, elbette Yaşar Kemal’de.

Elbette Yılmaz Güney’de.

Elbette Pamuk, Çukurova, Irgat.

Ama daha birçok şey yanına, ORHAN KEMAL yine de.

Biraz eksik mi anıyoruz, nedir sanki? İstanbul’da müze evde.

Evet, çok insan fuara gelip İstanbul’da olup da, keşke 107.yaşında o tüm Adana’nın gerek bürokrat, gerek siyasi çevresi, o güzel pastanın tadına varsaydı.

Az değildik, sakın yanlış anlaşılmasın. Hem o kadar güzel insanlarla karşılaştım, hele içlerinde bir hanımefendi vardı ki…  Necla Hanım, o kadar özlemişiz öyle güzel insanları. Derli toplu üsluplu… Ve hanımefendi, 1963-1964 yıllarında üniversite bitiriyor, Cumhuriyet Kadını. Adana’dan gelip, Çamlıca Kız Lisesi sonrası İstanbul Hukuk bitiriyor. Kısa dönem öğretmenlik yapıyor. Ve inanılmaz edebiyat düşkünü. Hayat dolu, Orhan Kemal hayranı, Bodrum tatilinden ayağının tozu ile gelmiş.

Yaşını almış ama almamış, o yaşsız olanlardan sadece içinde kendi deyimi ile bahçeler açtırıyor. Hakikaten güzel insan.  “Benim içim bahçe” deyiveriyor. İletişim bilgilerimizi verirken, dikkatimi çekiyor, aynı şeyleri bilince aynı dili konuşmak hiç de zor değil.

Telefon numarası üzerinde ki notta “ Geçen yaşadığındır, yaşadığını anlamadan“ yazıyor, Tezer Özlü’ nündür. “Ya bak, sen de biliyorsun, ondan daha da çok sevdim seni” deyiveriyor. “Gamzelim, sen ışıksın! Emelim!” deyiveriyor. İşte cıvıl cıvıl ve diyor ki:

“Hepiniz seçilmiş insanlarsınız, bugün burada bulunduğunuza göre!” Bu esasen kendi kendimize bir avuntu, övme değil çok doğru söylüyor. Kendi değerine sahip çıkmak aslında kendini yüceltmek, çünkü birAziz Nesin, Ruhi Su, Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Âşık Mahsuni Şerif, Ferhan Şensoy, Tarık Akan olunmuyor.

Orhan Kemal’in biricik oğlu Işık Bey, sevgili eşi Erunç Hanım ve Alev hanım bizi Adana sokaklarına, Fikret Otyam’lı, bol ve güzel dostlu akşam yemekleri ve sohbetlere götürüyor. Seviyoruz ama daha da katlanıyor sevgimiz, Orhan Babaya…

Biliyorum, eminim ve yine de soruyorum. Tüm Adana’nın o muhteşem lezzetlerine rağmen.

Orhan Kemal, en çok hangi yemeği severdi?

-KURUFASÜLYE

İşte sadelik.

Tıpkı Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, gibi.

Tıpkı ben gibi, tıpkı halk gibi.

Halkın sesi ve onuruydu, Orhan Kemal. Orhan Kemal’i anlamak, onun yolundan geçtiği sokakları, kahramanları yaşamak ve anlayabilmek ile oluyor.

TARIK AKAN

Öyle zamanlardan geçiyoruz ki her şey bir başka şeyin içinde, tıpkı matruşka gibi gizlenmiş. Tüketim toplumunun verdiği, oradan oraya kolaylıkla uçurma sevdaları arasında kayboluveriyor, değerler. İşine de geliyor, aslında sistemin. İnsanlar unutmaya yüz tutmuş değerleri ve olguları. Her gün önünden geçtiği sokaklardan habersiz. Kaldırımları bilmiyor, çünkü ya unutmuş, ya kolaylıkla unutturulmaya çalışılmış, uğruna ne bedeller ödenip, bastığı yerin altında binlerce kefensiz yatan olduğunun.

Andımız gibi,

Şimdilerde bizim sıcaklığımızı en güzel anlatan, Günaydın, gibi…

Beş koca yıl, onsuz.

Taş Mektebin o mermer merdivenlerinde cıvıl cıvıl şakıyor, tam da istediği gibi öğrencileri.

Biraz önce kabrinden gelmişler. Köklü ağaca, direkt vazifesi verilip baş ucunda duruyor, Tarık Akan’ın, al bayrağımız.

Çiçekler, karanfiller ve dostlar. Yanı başında.

Koca beş yıl geçmiş ve geçmeden önce de Tarık Akan, hep vardı.

Ferhan Şensoy gibi ve aynı onun gibi yalnızlaştırılarak ama ona rağmen çok zengin yürekleri ile kucak açtılar. Biri sanata tiyatroya, gençliğe diğeri çocuklara, eğitime… Ortak payda aynı, aydınlık bir Türkiye Emel’i.

Bu yolun başı, “Günaydın” demek ile başlıyor.

Günü selamlayarak…

Günü doğarken susturmaya çalışanlar, bedel ödettiler.

Neden kanser oldu, Tarık Akan?

Ya Türkan Saylan?

Ya niceleri…

İnsanlar, neden asıldı ve neden suçsuz yargılandı?

Bakırköy Mezarlığında ağaçlar konuşuyor. Eski dolmuş duralarının arkasından Özgürlük Meydanına yaklaşırken, mezarlık demirlerine baktığınız nokta Tarık Akan’a çıkar. Söylemiş olalım. Geçtiğimiz aylarda bir akşam durup fotoğraflamıştım. Türk bayrakları asıldır orada.

Taş Mektebin kapısının önü, meydanda balıkçılar sokağına gelirken Neşet Ertaş sesi ile yükselir.

“Bahçe duvarından aştım” Salkım salkımdır, yeşillik ve gelecek.

Tarık Akan’ıı anlamak, sadece Bakırköy sokaklarına sıkışmış değildir. Karlı açılmaz yolların, yiğitliğidir aynı zamanda. Bugün dahi, evladına deva olamayan babanın, ölmüş evladını sırtında taşımasıdır, karlı yollarda.

Doğunun bitmez, tükenmez yazgısıdır. İşte o yüzden tüm gösterişe, şana rağmen zoru seçmiştir, üstelikte yakışıklılığı ve aktörlüğü tartışılmaz iken.

Çünkü Tarık Akan, olduğu gibi net ve hayatı sadece gerçekliği ile yaşayandır.

Kaç kişi bir Ferhan Şensoy ya da Tarık Akan olabilir, demeyeceğim, yaklaşabilir ki?

Anlamak lazım bazen.

Tıpkı Atatürk gibi sıradan olmadan, sıradanlaştırmadan…Putlaştırıp, sloganlaştırmadan.

Basit, ama güçlü.

Kişilik, omurga sahibi insanların var oluş hikâyesidir, Tarık Akan gibi.

Yüreğimizde Emelli, Mavi Boncuktur.

Halılar arasında kıvrılıp, geleceğe saklanan.

HEBDOMON

Bu nereden çıktı demeyin şimdi? Bu, İstanbul, Bakırköy ilçemizin Roma İmparatorluğu zamanına kadar tarihi olan eski semtlerinden, Bizans yolu olan adıdır, HEBDOMON. Ya da Makro Hori, Uzunköy.

Bekir Coşkun gibi 10.Köy belki.

Şehirden kaçıp köylere gitme, o saflığı bulma düşü. Herkes bir şekilde köyden gelir ama köyü beğenmez. Bu ülkeyi kalkındıran, köylü değil miydi? Neden utanırsınız geçmişten?

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:

“Köylü milletin efendisidir” dememiş midir?

İşte bu yüzden köylüyü, halkı iyi bilmek gerekir. Unutmamak. Halk ile her daim bütün olmak.

Başa dönersek, geçtiğimiz yollarda Bakırköy ilçesinden çok değerler geçti, yıllarca tiyatroya emek veren Ülkü Ayvaz, Üstün Asutay ve sinema, Kenan Pars.

Hiç şans bileti almadınız mı? Meydandaki büfesinden.

KAVUK

Birde halk orta oyunları, meddah var.

Her gün önünden oluk oluk aktığınız, Özgürlük Meydanına inerken solda bitmez inşaatlar arasında, sağınızda çoğunuzun farkında olmadığı mezarlık içinden biri gülümser durmadan, sessizce.

MÜNİR BABA

Neşeli günler, Hababam Sınıfı ve gelmiş geçmiş 12 Eylül yasaklı günlerinde, provası gözetim altında yapılmaya kalkınca, Şehzade başı şimdinin Fatih Reşat Nuri Gültekin sahnesini terk eden, Münir Özkul.

O Mahmut Hoca olarak durur ve kimseler bilmez. Gelir ve geçer…

Oysa tam caddenin dibindedir, babacığı ile.

Sizce tesadüf müdür? Tarık Akan ile aynı meydanda olması.

Peki, Zincirlikuyu Mezarlığında, Ferhan Şensoy’un çaprazında Ayşen Gruda’nın olması?

Düşünün Kavuk, Ferhan Şensoy’a Münir Özkul’dan devr oldu. Ferhan Şensoy, devrettiği kavuğun kendinden önce öldüğüne tanıklık etti, bu dünyada. En can dostunu, sahne arkadaşını uğurladı, sessizce, Rasim Öztekin’i, Ferhan Şensoy.

Kim, tam olarak anlayabilir ki hislerini? Kolay değil, ancak sanatçı ve insana dair olan gerçekleri yazmaya çalışıyoruz.

Anlaşılmak ümidi ile onların sonsuz saygıları altında, sevgilerine sığınarak…

Zeliha Berksoy göstermişti, Ferhan Şensoy’un karşısında duran beyaz kuş evini. Ve Tarık Akan’ın solunda ağaçta al sancak bayrak direği. Karşı köşesinde Münir Özkul ile selamlıyorlar.

Bakırköylü uzun uzun düşünebilenleri ve tüm Türk ve aydın olmaya heveslileri.

Şimdi fizikken yokluğunun beşinci yılında, altı kez altın portakal almış, başarıları tartışılmaz yiğidi sıralamayacağım, o zaten hoşlanmazdı bunlardan. O sadece gerçek ve kalıcı olana bakardı.

Onu, Münir Özkul’u ve Ferhan Şensoy’u anlayabildik mi?

Ya Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ ü?

Biz, kalanlar anlatmaya devam ediyoruz.

Bastığımız ve baktığımız yeri bilerek, severek, tanıyarak, tanıtarak.

Güzel adam!

Işığın daim olsun.

Seninle aynı çağda yaşamış olmak ne güzel!

Aynı düşünce de ve aynı yürekte.

Senin tarafından okunmuş bir yazıya, emeğe değer görülmek, yaşarken ne güzel!

Emekçi, dürüst, halkçı, namuslu, ahlaklı, aydın ve ATATÜRKÇÜ, TARIK AKAN.

Seni sevmeye devam edeceğiz, tıpkı bugün yakalara takılan broş üzerinde yazılan gibi.

“HERŞEY SENİNLE GÜZEL.

TOPRAK VE SU BİLE”

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar