“İtiraf ederim ki kendimi heyecandan alıkoyamadım. Bütün çocukluğum, gençliğim onun korkusu ile onun hayali etrafında uçan tehlikeler, muhataralar (tehlike, korku) gölgeleriyle geçmiş, bu adamın ismini öyle korkunç rivayetler kuşatmış idi ki onun ne zaman namı anılsa herkes gibi benim de vücudumda bir ürperme hâsıl olurdu.(…)
“O zaman geçmişti, şimdi onun makamında yumuşak huylu, daima iyilik düşünen, daima etrafını kendisinden memnun etmek isteyen bir padişah (Reşat) vardı; ben de senelerden beri onun en yakınında bulunuyordum, her gün sabahtan akşama kadar onu on kere, belki daha ziyade görüyordum. (…)
"Bir devrik padişahı görmek beni hiç heyecana düşürmemeliydi; fakat işte asıl bunun için, sade onun isminden kalan hatıralar için değil, bütün memleketi otuz üç sene heybetinden titretmiş iken bugün Selanik’in şu küçük köşkünde mahpus hayatı yaşayan, şehriyar-ı alitebar (asil soylu sultan), padişah-ı âlem-penâh (âlemin koruyucusu padişah) diye anılırken şimdi kendisine hitap edilecek nazik bir unvan bulmakta zorluk çekilen bir adam olduğu içindir ki bu heyecanı duyuyordum.”
Halit Ziya Uşaklıgil, Sultan Reşat’ın temsilcisi olarak Selanik’te Abdülhamit’i ziyarete giderken duyduğu korku ve heyecanı bu sözlerle anlatır.
Uşaklıgil, Osmanlı aydınlarının birçoğu gibi iyi eğitim alması ve yabancı dil bilmesi nedeniyle, sadece edebi eserler yazmakla yetinmemiş, aynı zamanda diplomat ve Osmanlı bürokratı olarak da görev yapmıştır.
Uşaklıgil, 33 yıllık saltanatından 31 Mart (13 Nisan1909) olayları üzerine tahttan indirilen Sultan II. Abdülhamit’ten sonra padişah olan Sultan Reşat döneminde, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği makamına denk sayılabilecek Mabeyn Başkatipliği’nde dört yıl görev yapar.
İttihat ve Terakki tarafından tahttan indirilen II. Abdülhamit, Selanik’te ikamete zorunlu tutulmuştur.
Sultan Reşat, Selanik’e ziyareti sırasında gemiden inmeden önce Uşaklıgil’i Abdülhamit’e göndererek nezaketen iznini almak ister. Uşaklıgil, kendisine sıkıntı veren bu ziyaret için yola çıkar. O da, Abdülhamit’in saltanatı döneminde hafiye-ihbar örgütünden zarar görmüş aydınlardan biridir.
Halit Ziya, Sanskrit Edebiyatı Tarihi isimli çalışması nedeniyle Abdülhamit döneminde sorguya çekilmiştir.
Abdülhamit şaşırtır
Uşaklıgil, köşke gelince şaşırtıcı bir durumla karşılaşır. Abdülhamit’in kendisini, kabul odasında karşılayacağını umarken, köşkün merdivenlerinde, ayakta onu beklemektedir.
“Bundan ne kendime ne yanımdakilere bir hisse çıkarılamazdı, elbette… Hanedanın daima son derece dikkatle tatbik ettikleri hürmet kaidesi gereğine uyarak dün tahttan inen padişah bugün tahtı işgal eden padişaha, onun namına gelen zata karşı fakat manası tamamıyla gelene değil, gönderene ait nazikâne karşılama yapmaya lüzum görmüştü.”
Abdülhamit’in gözleri
Uşaklıgil, eğilerek saygıyla selamlar Abdülhamit’i ve önde Abdülhamit arkada o köşke girerler. Abdülhamit, sade döşenmiş sofada, eliyle işaret ederek sağ yanı başında bir koltuğa onu oturtur ve görüşmeleri burada gerçekleşir.
Uşaklıgil, ilk defa karşı karşıya geldiği Abdülhamit ile ilgili izlenimlerini şu sözlerle aktarır:
“O hiç zannettiğim şekilde değildi. Ben kendisini çirkince, esmerce, gayet çukur siyah gözlü farz ederdim, hiç öyle değildi. Çirkin olmaktan ziyade güzelliğe yakın bir çehresi ve beyaz, belki de pembe bir teni vardı. (…) Saçını sakalını boyamak âdetinden burada da vazgeçmemiş olan Abdülhamit o kadar beceriksizlikle boyanmış idi ki sakalından ceketinin yakalarına boya lekeleri yayılmıştı. Elbisesi de hazırcılardan alınmış, adi, açıkça renkte bir kumaştandı. Onun Yıldız’da büyükçe bir esvap odası vardı ki tavandan döşemesine kadar tıklım tıkız giysi ile dolu idi. Yıldız Sarayı Hazine-i Hassa’ya geçtikten sonra Hünkâr’ın (Reşat) emriyle bu nefis elbiselerden, çamaşırlardan sandıklar dolusu Harbiye Nezareti’ne gönderilmişti. Oradan Selanik’e gönderilecekti. Gönderilmedi mi, yoksa kendisi bu eski hatıraları taşımaktan ise böyle adi giyinmeye üstün mü baktı; bilmiyorum.”
Abdülhamit’ın çocukları
Uşaklıgil’in, Saray ve Ötesi adlı anı kitabı, saray yaşantısının bilinmeyen yanları dışında, devrik padişah II. Abdülhamit, Sultan Reşat, veliaht Vahdettin, İttihat ve Terakki'nin liderlerinden Enver Paşa başta olmak üzere o dönemin birçok tarihi ismine ışık tutar.
Abdülhamit’in Yıldız Sarayı'ndan koca imparatorluğu yönetmesine karşılık, babası gibi Dolmabahçe’yi tercih eden Sultan Reşat tahta çıktıktan sonra hanedan üyeleri, bağlılıklarını bildirmek üzere ziyaretine gelirler. Ancak devrik padişah Abdülhamit’in iki oğlu dışındaki oğulları ve sultan kızları bağlılıklarını bildirmek üzere Sultan Reşat’ın ziyaretine gitmezler.
Uşaklıgil, Sultan Abdülmecid’in, dört oğlundan (V.Murat, II.Abdülhamit, Reşat, Vahdettin) biri olan Reşat’ın, kendisini 33 sene bir tür hapis hayatına mahkum eden Abdülhamit’e yaklaşımını şu sözlerle dile getirir:
“Abdülhamit’ten bahsederken ya birader der yahut o gün eğer uykusundan vaktiyle kendisine çektirdiği ezaların intikamını almak isteyen bir ruhi halet içinde uyanmışsa, bir küçük kahkaha arasında hakan-ı mahlu (devrik hakan) derdi."
Uşaklıgil’e görev
Sultan Reşat, bir gün Mabeyn Başkatibi Halit Ziya Uşaklıgil’e, Abdülhamit’in çocuklarını kendisi adına ziyaret edip, bir ihtiyaçları olup olmadığını sormasını ister:
“…Biraderin çocukları bizi görmek istemediler; fakat bize onları aramak yakışır. Ne kadar olsa mahzundurlar ve bizden hal ve hatır sorulmasını beklerler. Belki de bir talepleri, bir ihtiyaçları vardır. Bugünden başlasanız… Her gün kullandığınız arabadan daha mükellef (gösterişli) bir araba hazırlatır ve yanınıza sultanlar için haremağası, mesela musahiplerden (padişahın özel maiyeti) ya Enver Ağa’yı ve Hıfzı Ağa’yı, efendiler için de münasip göreceğiniz bir zatı yahut sadece bir odacıyı alırsınız. Bunları semt itibariyle değil, yaş sırası ile görmek ve tarafımızdan selam götürerek bir arzuları olup olmadığını sormak pek uygun olur diye düşündüm.”
Uşaklıgil, Selim Efendi’den başlar; konağının üst katında ayakta kabul edilir, ziyaretin nedenini söyler ve sadece teşekkür edildiği karşılığını alır. Abdülkadir ve Ahmet Efendilere ziyaret de aynı şekilde gerçekleşir.
Uşaklıgil, Abdülhamit’in erkek evlatlarına yaptığı ziyaretle ilgili şu yorumu yapar:
“Belliydi ki hiçbir şeye muhtaç değillerdi, bunların hep konakları, arabaları, maiyetleri ve elbette babaları tarafından temin edilmiş geniş ölçüde gelirleri vardı. Zaten Yıldız’daki hususi dairelerinden çıkıp da ayrı ayrı konaklara yerleştikten sonra bağımsız ve rahat bir hayat kurmuş olan bu Abdülhamit evladı saltanat değişikliğinden maddi ve manevi ziyana uğramış görünmüyorlardı.”
Uşaklıgil’in, Abdülhamit’in bir başka oğlu Burhanettin Efendi ile görüşmesi diğerlerinden farklı geçer. Halit Ziya, bu ziyaret için, “…Nişantaşı’ndaki konağının salonunda karşı karşıya, iki ahbap teklifsizliğiyle otururken bir sıkıntı duymadım…” ifadesini kullanır.
Abdülhamit’in kızları
Halit Ziya, padişahın kendisine verdiği görevin zor kısmının sultanları ziyaret olduğunu dile getirir.
“Sultanların kocalarına karşı bile ne derecede tekebbür (kibirlenme) ve taazzumla (büyüklenmeyle) davrandıkları hakkında öteden beri işitilmiş hikâyelerin tesiri altında idim. Bunlarla velev ayakta, velev beş dakika karşı karşıya bir mülakat mümkün olmayacağını tahmin ediyordum. (…)
“Abdülhamit’in naz içinde büyütülmüş sultanları, adeta türedi bir hünkâr mesabesinde (değerinde) gördükleri amcaları tarafından gelen bir memuru kim bilir ne mesabesinde algılamış olacaklardı ki kimi hasta olduğundan, kimi çıkacak halde bulunmadığından, bir harem ağası vasıtası ile bahsederek özür dilediler. Gösterdikleri itizar sebepleri muhtelif olmakla beraber bir noktada ittifak ediyorlar ve teşekkürle beraber hiçbir şeye ihtiyaç olmadığını söylüyorlardı. Hakikaten, hiçbir şeye ihtiyaçları olamazdı, babaları erkek evladını düşündüğü kadar, belki daha büyük bir ölçüde kız evladını düşünmüştü.”
Yorum Yazın