Nightmare Alley, Kabus Sokağı Bradley Cooper’ın hem yapımcı, hem oyuncu olarak Joker’den(kurgu) sonra ki bu yıl, ikinci olarak karşımıza çıkışı.
1946 yılında, Lindsay Gresham tarafından yazılan ve açılış sekansında, lokasyon olarak birinci ve ikinci dünya savaşlarına atıfta bulunan müzik seçimleri ve dünyayı yöneten birkaç büyük ailenin isminin keza geçişi ve bizi adı karnaval ama hayatın tam da kendisi olan film için sokuyor. 140 dakikalık filmde, birbirinden başarılı oyuncu kadrosu ile izleyiciye aslında var olan, kişinin kendi inandığı değerler üzerinden sömürülen başta din, geleceği bilme, karşısında, bilimi sunmaya çalışsa da. Bazı yerlerde gerçekte bilimi temsil edenler, sınıfsal farklılara sahip olduklarında ve sorunlu ailede büyüdüler ise gerçekten etik uygulanabiliyor mu, bunu çok net sunuyor.
EĞER ÇOCUKKEN ZARAR GÖRDÜN İSE İNSANLARI DAHA İYİ OKUYABİLİRSİN
Metafizik, psişik konular her zaman ilgi konusu olmuştur. Peki, bunu saf insan üzerinden ve de söz konusu, hep başkasından “kendini duyma” olduğunda merak konusu olmuştur. İnsan, insanlıktan nasıl çıkar elbette öncelikle ona yol haritası çizmiş aile fertleri ve karşısına çıkan kişilerle. Başkalarından zarar görmüş insanlar, gitgide hayvanlara doğru eğilim gösterse de buraya varana kadar eskilerinin deyimi ile bir bakışta “röntgenini çekebilme” durumu hâsıl olabiliyor. İşte bunu iyi ya da kötü kullanmakta, karşıda ki kişinin ahlakına kalıyor. İçsel bir yüzleşme içinde, iki bölümlü filmin, birinci bölümünde filmi anlamaya ama ikinci bölümde tüm doneler üzerinden adeta sesli ve görüntülü olarak çok iyi romanı okuyorsunuz. Lüxemburg bahçelerini andıran ve zarar verdiği aşkı için geçmişin Vincent Aslan Kralı gibi gizli göndermeler, JOKER filminin sonunda, nasıl tek başıma ben bu hale gelmedim ki! Gerçeğini sunuyorsa, Kâbus Sokağı filminde de, insan, insana ne yapıyor? Sorusunu gözler önüne sermekte.
Senaryosunu; Guillermo del Toro, Kim Morgan, William Lindsay Gresham’ın yazdığı güçlü kadrosunda, Bradley Cooper,Willem Dafoe, Cate Blanchett,Ron Perlman,Toni Collette,Rooney Mara,Paul Anderson,David Strathairn,Richard Jenkis yer almakta.
İskoçya gücünden bahsederken; kim deli, kim akıllı ve dünya düzeninde sınıfsal adaletsizliğin gelip, giden savaşlara rağmen devam edebileceğini çünkü kişinin kendi varlığı üzerinde çocukluktan itibaren tasarruf edenlerin, eserlerinin katkısı dünyaya ne şekil bir düzen verdiğini sunmakta. Ya içimizde açılan ve bir türlü doymak bilmeyen, kara deliği fark edip aydınlık için mücadele edeceğiz ya da açıklarımızı ele geçirenlerin kölesi olacağız. Tıpkı Mona Lisa tablosu gibi nereye dönsek bizi izleyen gözler, kötü ya da iyi bir fetusdan insana olmaya evrilmeye çalışan ilkel yanımızı sunarken. Haftanın en sıra dışı, etkileyici ve her izleyişte, yeni bir yorum yapılabilecek çok farklı film karşımızda.
Karizmatik fakat şanssız bir adam olan Stanton Carlisle(Bradley Cooper), gezgin bir karnavalda kendini kâhin Zeena'ya ve onun falcı kocası Pete'e sevdirdikten sonra, 1940'ların New York sosyetesinin zengin seçkinlerini dolandırmak için yeni edindiği bilgileri kullanarak kendisine, başarıya giden altın bir bilet hazırlar. Molly'nin sadık bir şekilde desteklediği Stanton, şimdiye kadar karşısına çıkan en zorlu rakibi olabilecek gizemli bir psikiyatristin yardımıyla tehlikeli bir iş adamını dolandırmayı planlar.
İki Vincent’lı biri, bir zamanların Güzel ve Çirkin’i Vincint Aslan Çirkin Adam (Ron Perlman), muhteşem Vincent Van Gogh (Williem Dafoe) ile sunulurken, Vincent isminin, bahis oyunlarında kandırılan kimse olduğunu hatırlatarak aslında yapımcı çok zekice bir bütünlük sunmuş ve hayat yani filmin içinde gerçekte kimin kandırıldığını izleyiciye bırakmış.
Yorum Yazın