Lemi Özgen

Lemi Özgen


“Ben Tarzan, sen Ceyn”

“Ben Tarzan, sen Ceyn”

Mısır unu lapası ve tuzlanmış, kayış gibi sert sığır etinin patateslerle birlikte kaynatıldığı o tuhaf bulamaçtan ibaret öğle yemeğini yedikten sonra, öteki kovboylarla birlikte samanlığın gölgesine çekildi. Terden yapış yapış olmuş elleriyle güçlükle sarabildiği sigarasını yakıp, koyu tütün dumanları arasından zorlukla görebildiği sıkıcı manzarayı seyretti.

Öğlen saatlerinde iyice keskinleşen Idaho güneşinin ışıkları altında gözlerini kısıp, karşıdaki bütün ufku kaplayan Kayalık Dağlar’a baktı. Ormanları gördü. Akçam ve diğer birçok büyük ağaçtan oluşmuş orman, içinde akan dereler, ağaçları ve çalıları kaplayan sarmaşıklar, kuşlar, yılanlar ve çoğunun adını bile bilmediği hayvanlarla dopdolu olarak uzaklardaki Kayalık Dağlar’a doğru uzanıp gidiyordu.

Yeniden ormana baktı. Orada olmayı hayal etti. Şöyle düşünüyordu. Bir İngiliz lordu ile eşi Amerika’yı ziyaret için uçakla buradan geçerken uçak düşmüş olsa. Kazadan, henüz bir bebek olan sadece kendisi kurtulsa. Ormandaki hayvanlar, mesela maymunlar onu büyütseler. Bütün hayvanları tanıyan, onların dillerini konuşabilen genç bir adam haline gelse. Sarmaşıklara tutunarak daldan dala atlayıp, her yana hızla gidebilse. Bütün bu ormanın ‘kralı’ olsa. Sonra yine kendisi gibi ormana ‘düşmüş’ bir kızla tanışsa. Birbirlerini sevseler...

Gülümsedi. Geçen yıl buna benzeyen bir hikaye yazmış ama Idaho’daki dört gazete ile iki derginin yöneticilerine bu hikayesini gösterdiğinde, kibarca reddedilmişti.

Dünyanın en tanınmış hayali kahramanlarından biri olan Tarzan’ı yaratan Edgar Rice Burroughs, Afrika’nın büyük ormanlarında yaşayan Tarzan’ı ilk kez Idaho’da ağabeyine ait bir çiftlikte kovboy olarak çalıştığı günlerde tasarladı.

Sıkıcı ve haşin çiftlik hayatında tek eğlencesi kitap okumaktı. Eline ne geçerse okuyordu. Kovboy, Kızılderili ve silahşor hikayeleri, büyük keşifler ve kaşiflerin hayat öyküleri, ortaçağ kahramanlık masalları, Nat Pinkerton dedektiflik maceraları. En çok da Jules Verne’i seviyordu ve onun çoklarınca‘deli saçması’ diye eleştirilen Aya Seyahat adlı kitabını neredeyse ezberlemişti.

Biraz da bunların etkisinde kalarak yazdığı fantezi ve bilimkurgu karışımı ilk hikayelerini hiçbir yerde yayımlatamadı. Idaholu gazete ve dergi yöneticileri Jules Verne’in adını hiç duymamışlardı ve komşu eyalet Utah’a bile gitmenin çok zor olduğu o yıllarda Venüs’e, Mars’a seyahati anlatan bu genç adamın akıl sağlığından kuşku duyuyorlardı.

Hayal kırıklığını atlatmak  için rütbesiz bir er olarak orduya katıldı ve ünlü Yedinci Süvari Alayı’na girdi.

Sağlık sorunları iyice artınca, askerlik yapmasına imkan olmadığına karar verildi ve terhis edildi. Yeniden çiftliğe döndü. Yazmayı sürdürdü. Bir kaç ay sonra da Tarzan piyasaya çıktı ve Edgar Rice Burroguhs’un baş döndürücü yükselişi başladı.

‘Maymunların Tarzan’ı adlı bu ilk kitabında Burroughs, bir zamanlar Idaho ormanlarına bakarken kurguladığı bütün senaryoyu birkaç değişiklikle kağıda döktü. Lord Greystoke ile eşi Afrika’nın batısındaki bir ormandan uçakla geçerken uçak düşüyor ve sağ kalan bebeklerini dişi bir goril olan Kala büyütüyordu. Burroguhs, maymun lisanı dediği kendi yarattığı bir dilde, çocuğa maymunca ‘beyaz derili’ anlamına gelen Tarzan adını vermişti.

Başlangıçta iki sayıda bitmesi planlanan Tarzan, hiç beklenmedik bir başarıya ulaştı. Kalabalık ve düzensiz kentlerde tıklım tıkış yaşayan, işsizlikten ve ekonomik durgunluktan bunalan Amerikalılar, ‘bir orman gibi hür ve tek başına‘ yaşayabilme hayallerini canlandıran Tarzan’ı sevdiler, onda kendilerini buldular. Üstelik zaman da uygundu. Tarzan’ın ortaya çıktığı dönem, Avrupa sömürgeciliğinin doruğa çıktığı bir zamandı ve aslen İngiliz olan ‘beyaz derili’ Tarzan, beyaz kültürün üstünlüğünü somut bir biçimde yansıtıyordu. Balta girmemiş ormana nereden geldiği belli olmayan Jane’in de beyaz olması, Tarzan’a artık bir ‘dünya dili’ sayılabilecek ya da Amerikalıların öyle saydığı İngilizce’yi öğretmesi, beyaz ırktan olan Tarzan’ın da bu dili şıpınişi öğrenip, ‘Ben Tarzan, sen Jane’ diye konuşmayı başarması, sıradan Amerikalıları mest ediyordu.

Tarzan’daki beyaz ırkın üstünlüğü şeklindeki hakim tema, Burroughs’un ırkçılıkla suçlanmasına yol açtı. Kara derili Afrikalılara ‘krallık’ yapması da aynı iddialara neden oldu. Burroughs’a feministler de kızdılar. Tarzan’ın tehlikeli görevlere giderken Jane’i yanında götürmemesi, özellikle nehir kenarında geçen maceralarda hep erkek timsahlardan yardım istemesi, birçok kadın derneğinin tepkisini çekti.

Bu arada ilginç bir durum ortaya çıktı ve Nazi Almanya’sında Tarzan’ın tüm kitapları yasaklandı. Naziler, beyaz ırktan bir kahramanın kara derili Afrikalılarla işbirliği yapmasını, onların fikirlerini almasını ve üstelik hayvanlarla bu kadar sıkı fıkı olmasını beğenmediler. Yetkili mahkemeler, ‘Alman gençliğini soysuzlaşmaya itiyor’ gerekçesiyle  Tarzan kitaplarının Almanya’da basılıp dağıtılmasını yasakladılar.

Ünü bütün dünyayı saran Tarzan Finlandiya’da da yayımlandı. Nedir, burada bir sorunla karşılaşıldı. Fin halkı birkaç resim dışında hayatlarında hiç maymun görmemişti ve uçsuz bucaksız Finlandiya ormanlarında ayıdan başka bir hayvan yaşamıyordu. Yayımcılar ve çevirmenler, mecburen Tarzan’ın maceralarındaki maymunlarla özellikle Çita adlı maymun arkadaşıyla birlikte geçen bölümleri, ayıyla geçecek biçimde değiştirdiler.

Yalnız bu kez de Tarzan’ın kucağında bir tonluk bir ayıyla sarmaşıklara tutunup, daldan dala uçması imkansız olacağından, maceraların o bölümlerini hep orman dışında, açık alanlarda olacak biçimde değiştirdiler. Böylece Finlandiya baskısı Tarzan kitaplarında, Tarzan el ele tutuştuğu dev gibi bir ayıyla ağaçsız açık alanlarda koşturup durdu.

Tarzan’ın kitaplarından sonra filmleri, çizgi romanları, tiyatroları hatta müzikalleri bile yapıldı. Bir şirket kurarak Tarzan’ın isim hakkını kendine ait kılan Edgar Rice Burroughs da bu sayede milyoner oldu. Bir zamanlar Idaho’da sıkıcı bir çiftlikte mısır unu lapası yiyip sığırların peşinden koşturan adam, artık ünlü Oak Park’taki görkemli bir malikanede oturuyor ve kendi evinden bir kaç blok ötede oturan, Ernest Hemingway adındaki yazar olmaya hevesli bir gence, anılarını anlatıyordu.

Edgar Rice Burroughs, 19 Mart 1950’de, Kaliforniya’nın Encino semtindeki köşkünde Sunday Times’da yayımlanmakta olan Tarzan çizgi romanını okurken, kalp krizi sonucu öldü.

Öldü. Toprak toprağa ve çizgi, çizgiye karıştı… 

telif

Makale Yorumları

  • minecan ulaş 04-12-2021 12:25

    merhaba yazılarınızı çok severek takip ediyorum. geçtiğimiz günlerde farkettim ve hemen her yazınızı okudum.

  • Ferruh Yavuz 04-12-2021 11:10

    O hayalperestliğin ardında, sinsi bir beyaz adam ırkçılığı yatıyor aslında. Küçük burjuvaya hayaller kurduran, yazarına milyonlar kazandıran hikaye. Kraliçe Loana’nın Gizemli Alevi adıyla Türkçeye çevrilen, Umberto Eco’nun, bizde fazla dikkati çekmemiş romanı, hikayenin bu yönünü anlatır. Roman, hafızasını kaybeden kahraman(yambo)ı, tedavi sürecinde, 1936-44 yılları İtalyasındaki çocukluğunun tavan arasındaki dergi koleksiyonunu yıllar sonrasının olgunluğu ve bilinciyle incelediğinde, Mussolini faşizminin kitlesel baskı ve terör dışında orijinal bir fikir üretmediğini; milliyetçi/faşist muhtevaya sokularak dergilerle sunulan kültürün aslında batıdaki düşmanları Amerikadan bire bir kopyalandığını fark eder. Eco’nun , İtalya’nın bir dönemini anlattığı bu eseri; henüz bizim de kaleme alınmamış hikayemiz, bir bakıma.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar