Bir beynim olsaydı eğer, hayatım çok farklı olabilirdi…
Kendimi önemserdim mesela. Önceliklerim, değerlerim, zevklerim belki de hobilerim olurdu. Kendimi önemseyince başkaları da beni önemserdi belki, bir beynim olsaydı.
Bir beynim olsaydı bir işin ucundan tutardım iyi ya da kötü. Elime yüzüme bulaştırmam hiç önemli değil, denemek bile bir adımdır sonuçta. Seçimlerim ve kararlarım olurdu sonuçlarına katlanacağım. Küçük zaferlerimle gurur duyar, büyük pişmanlıkların arkasından yalandan gözyaşı döker, sonra yine yoluma bakardım. Başarısız olmaktan korkmazdım bir beynim olsaydı. Çünkü başarmak da, tökezleyip düşmek de insanlar için. Başarısız olmak, hiç denememekten daha iyi. Böyle haybeye nefes almaz, dünyanın dönen dişli çarkına bir katkım olurdu belki de. Pazarda limon ya da bir okul sokağında simit filan satardım, ya da şirin bir kafede garson olurum. Şansım yaver giderse büyük ve havalı bir işim bile olabilirdi, İnişli çıkışlı da olsa bir kariyerim olur, hepsi bir sonraki adımım için bana güç verirdi.
Bir beynim olsaydı eğer doğru ve yanlışı ayırt edebilirdim. Salak gibi inanmazdım belki de körü körüne her lafa. Bir taraf belirlerdim kendime. Saçma olanlara itiraz edebilir, ses çıkarırdım. Koyun olmazdım, sürüden ayrılıp kurda kafa tutardım hatta. Kurt neye uğradığını şaşırırdı. Bir beynim olsaydı korkaklığımın üstüne gitmeyi deneyebilirdim belki de. Meydan okuyacak gücü bulamasam da dert değil, en azından kendime güvenirdim. Doğruyu sorgulardım. Doğruya kim doğru demişti ve neye göre, kime göre doğruydu? Doğruyu doğru yapan özelliklere kim karar vermişti? Bu soruların cevaplarını arar, sonra da kendi doğrularımın peşinden giderdim. Başkalarına göre şekillenmiş doğruların üstünü çizip, kendi doğrularımı büyük harflerle yaşardım.
Bir beynim olsaydı eğer belki hayattan daha çok keyif alırdım. Belki sevdiğim yemeklerim olurdu. Enginar mesela. Enginarı kimse sevmez, onu alıp en sevdiklerim listemin başına oturtuverirdim. Bir restorana gittiğimde tüm yemekler saman tadı vermezdi mesela. Nefes almadan yemek yiyip midemi doldurmak yerine, güzel tatların peşinden koşardım o vakit. Az pişmiş et ile pirinç lapası arasındaki farkı ayırabilirdim. Bir lokma tereyağının reçelle buluşmasını sanat eser gibi izler ve boğazımdan kayıverişinin hazzını yaşardım. Bir beynim olsaydı eğer yağmuru izlerdim belki de, ya da eski bir filme kafayı takar içinden replikler ezberlerdim. Belki de kitaplarım olurdu, beğendiğim cümlelerin altlarını çizdiğim. Çok sevdiklerimi bitmesin diye yavaş yavaş okurdum. Belki sevdiğim bir yazarım bile olurdu. Bir beynim olsaydı eğer belki bir kitap bile yazabilirdim, belki bir makale, ya da bir günlük, hiç değilse bir post it notu. Kendimden bir iz bırakırdım belki ardımda.
Bir beynim olsaydı belki, aşklarımın peşinden gidebilirdim. Reddedilmek kabusum olmazdı. Bir sevgilim olabilirdi o zaman, belki aynı evde yaşamaya başlardık belki de birlikte hiç bilmediğimiz bir ülkeye giden uçakta iki bilet satın alırdık. Gizli kaçamakların altına imzamızı atardık. Çok severdik, belki de birbirimizin hayatını kabusa çevirirdik. Evlenirdik, ya da ayrılırdık. Başkalarının dayattıklarını değil kendi kurallarımızı yazar, kendi cumhuriyetimizde hükmümüzü sürerdik. Değiştirmeye çalışmazdım karşımdakini, bir beynim olsaydı eğer. Onu “o” yapan özelliklerini elinden almazdım. Uzun telefon konuşmalarım, kabarık telefon faturalarım olurdu. Aynı diş fırçasını paylaşırdık ağız bakterilerine meydan okuyarak. Terk edilebilirdim ya da öpücüklere boğulabilirdim hiç beklemediğim bir anda. Hasta olduğumda gelip terlemiş miyim diye bakan biri olurdu o zaman hayatımda. Sırılsıklam aşıkken böyle yerimde saymazdım bir beynim olsaydı. İyi ya da kötü bir yaşanmışlığım olurdu. Şansım yaver giderse bir aile bile kurabilirdim bir beynim olsaydı…
Bir beynim olsaydı eğer, belki param da olurdu. O zaman keşfedebilirdim farklı coğrafyaları. O zaman tadabilirdim başka ülkelerin sabah kahvaltılarını. Belki pahalı bir şeye sahip olmanın nasıl bir his olduğunu bilebilirdim o zaman. Belki de yabancı bir dil öğrenirdim. Fotoğraf çekerdim belki de, güzel anlarıma geri dönerdim baktıkça. Onlarca müze bileti alabilirdim, belki bir yağlı boya bir tablo. Her akşam başka bir kıyafetle, başka bir tiyatroya giderdim. Gidiş dönüş uçak bileti arasına bir hafta sonu sığdırabilirdim belki de. Ara sıra da güzel bir parfüm ya da havalı bir çanta için bir kucak dolusu para ödeyip kendime jest yaptım diyebilirdim hiç pişmanlık yaşamadan…
Bir beynim olsaydı bir çocukla zaman geçirmenin ne kadar eşsiz bir şey olduğunu bilebilirdim. Bir çocukla herhangi bir oyunun bir parçası olsam, mutsuzluklarımı da unutuverirdim belki. Onun saf dünyasında, kendi çıkarcılığımı sorgulardım. Birlikte küçük bir dünyanın büyük kahramanları olabilirdik. Bir köpeğin başını okşayabilirdik belki de, bir deniz kabuğunun kıvrımlarını seyrederdik büyük bir dikkate, ya da ıspanağın faydaları üzerine uzun uzun sohbet edebilirdik.
Bir beynim olsaydı eğer, müziğin içinde kaybolabilirdi ruhum. Kendime bir şarkı seçerdim, iyi gelirdi bana. Renklerim olurdu hayatımda. Suyun içindeki dinginliği, rüzgarın verdiği hafifliği, yağmurun yatıştırıcılığını hissedebilirdim belki de. Bir fincan kahve ile yeni dünyalar kurabilirdim o zaman. İğne deliği kadar fırsatlardan kendime büyük kapılar açabilirdim.
Bir beynim olsaydı eğer, iyiliğin gücüne olan inancımı asla yitirmezdim. Yeniden başlamaktan korkmazdım o zaman.
Hayatta ter döktüğüm her işte, ödülüm nankörlük de olsa cesaretim kırılmazdı.
Bir beynim olsaydı eğer, hayatım çok başka olabilirdi.
Bir beyni olanlar ne kadar da şanslı…
Elinize, kaleminize, yüreğinize sağlık. Affan dedeye para saydım, sattı bana çocukluğumu şiirini çağrıştıran, Cahit Sıtkı Tarancı'ya yakın bir diliniz olduğunu hissettim. Diş fırçası fantezisini düşündünüz mü, gerçekten:)