Siyasette 1+1 asla 2 etmez
Can Baydarol
Evet, sayın Akşener’in açıklamalı ile hepimiz sarsıldık. 6’lı masaya öyle bir tekme vurdu ki; artık geri dönüşü neredeyse imkansız köşeli cümlelerle masayı dağıttığını algıladık. Hatta masayı dağıtmakla da kalmadı, sayın İmamoğlu’na ve Sayın Yavaş’a yaptığı çağrılarla CHP’yi de dağıtmaya kalktığına tanıklık ettik.
Ama ardından taşların yavaş yavaş yerine oturmaya başladığını da izlemeye başladık.
Öncelikle Sayın Kılıçdaroğlu’nun Pazartesi günü 5’li masa tarafından açıklanacak adaylığı hayırlı olsun. Bu noktada kuşkuya yer kalmadı. Kılıçdaroğlu’nun adaylığına kuşkuyla bakan İyi Parti masada olmadığına göre 14 Mayıs’ta olacağından hala şüphelerimizin geçerli olduğu Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bence en güçlü adayı CHP Genel Başkanı. Şüphelerimiz geçerli derken, her ne kadar Sayın Erdoğan 14 Mayıs için ısrarcı görüntü veriyor olsa da, YSK hangi talimatlar doğrultusunda karar verecek, bilemiyoruz.
Akşener’in çıkışı Erdoğan’a yaradı mı? Sonrasında yarayacak mı?
Kısa vadede belki. Eğer Akşener bu çıkışı yapmasaydı, şu sıralarda depremi, depremin yarattığı beceri yoksunluklarını, ordunun geç müdahalesini, Kızılay’ı, AFAD’ı vs. tartışıyor olacaktık. Bütün bu tartışmaların da Erdoğan’a yaramayacağı açıktı. Peki bu tartışmalar bitti mi? Hayır, biraz gecikmeye uğradı, ama deprem bölgesindeki gerçeklik bütün çıplaklığı ile devam ettiği sürece asla bitmedi, bitmeyecek.
Peki sonrasında yarayacak mı? Diğer ifadesi ile seçim arifesinde olası Erdoğan – Akşener koalisyonu hem başkanlık, hem de parlamento seçimlerinde oy dengelerini ciddi oranda etkiler mi?
Öncelikle siyasette 1+1’in asla 2 etmediği gerçeğine dikkat çekelim. Yani muhtemel Erdoğan + Bahçeli oylarına yüzde 13, 14 seviyesinde olduğu iddia edilen Akşener oyları eklendiğinde Erdoğan’ın yeniden başkan seçileceği, parlamentoda da yeterli çoğunluğu elde edeceği algısının tamamen gerçek dışı olduğunun altını çizmek gerekiyor.
Öncelikle yüzde 13, 14 seviyesindeki seçmen potansiyelinin yapısına biraz yakından bakmak gerekiyor.
Belki eski MHP kökenli ama MHP’nin AKP’ye bu kadar yakınlaşmasından rahatsız pek çok eski Ülkücü İyi Parti’de kendisine yer buldu. Peki sadece eski Ülkücüler mi? CHP’den rahatsız, CHP’ye ders vermek isteyen pek çok seçmen yok mu? Peki bu iki gurup seçmenlerin Erdoğan’a ve İyi Parti’ye ilk seçimlerde oy verecekleri düşünülebilir mi? Yine İyi Parti’yi bir çıkış yolu olarak gören merkez sağ seçmeni ne yapacağız? Aslında Akşener’in düne kadar olan en büyük başarısı siyasi yelpazedeki en büyük boşluk olan Merkez Sağ’ı giderek kendi bünyesinde toplayıp, sağ seküler seçmen için bir referans noktası haline gelmek değil miydi?
Dolayısı ile Sayın Akşener’in bu çıkışı bir tür siyasi intihar olarak düşünülebilir, bu çıkıştan başta kendisi olmak üzere temsil ettiği partisinin mantıki hiçbir yarar sağlamayacağı açıktır. Olası senaryoda İyi Parti’ye kaçan CHP oyları CHP’ye geri döner, merkez sağ oylar 5’li masada kendilerine yeni adres arar, AKP’den hoşnut olmayan ülkücü oylar da illaki yeni bir adres bulur.
Doğal olarak bir diğer olasılık da Sayın Akşener’in nadim olarak 6’lı masaya geri dönmesi. Hani bunca köşeli laflar söyleyip masayı dağıtmaya çalıştıktan sonra kolay mı?
Hadi diyelim ki siyaset onur, gurur falan tanımaz, gerçeklikler üstüne inşa edilir, vs. Ya da rahmetli Demirel’in söylemi ile siyasette 24 saat çok uzun bir süredir.
Doğal olarak dış gözlemci sıfatı ile bilemeyiz, her türlü spekülatif olasılığı bekleyebiliriz.
Diyelim ki Sayın Akşener’in dönmesinin önü açıldı, 5 siyasi lider farklı gerekçelerle bağırlarına taş basıp geri dönüşü kabullendiler.
Peki ya güven? Yaklaşık son bir yılda yazmaya çalıştığım bütün yazılarımda Türkiye’nin temel sorununun “güven sorunu” olduğunu yazdım. Bundan sonra Sayın Akşener’e güvenebilir misiniz?
Yorum Yazın